Bu sene seçilen faaliyet konusu ise vefadır. Diğer bir deyişle ahde vefadır. Yani geçmişte görev yapmış ve yaşayan hocalarımız onurlandırmak, vefat edenleri de rahmetle anmaktır.

Bu konu üzerinde bilgi vermeden önce içimde kanayan bir yara olan başka bir konu hakkında bilgi vermek istiyorum. İçinde yaşadığımız günler içinde, basında ve sosyal medyada, bu hafta üzerine hiçbir program ve habere rastlamadım. Belki bana denk gelmemiş olabilir. Eğer, böyle bir program var da ben görmemişsem okuyucudan özür dilerim...
 
Oysa Anneler, Babalar, Dedeler, Çevre ve Doğa, İklim Değişikliği, Kız Çocukları Günü vb.  birçok gün ve hafta kutlanılmakta, hatırlanılmakta. Ancak, üzüntüm, hemen bizimle birlikte kutlanan Hayvanlar Günü için tüm basın ve görsel medya yeri göğü inletirken bizim hiçbir haberimiz yayınlanmıyor... Biz, çok sevdiğimiz hayvanlardan  daha az mı seviliyoruz ki,  bizden hiç bahsedilmiyor... Bizim teşkilatımızın toplum üzerinde  etkisi olmayan ve çok nakıs, sevilmeyen bir kuruluş mu ki, bizden ve kuruluşumuzdan hiç bahsedilmiyor! Bu durum beni çok üzdü. En azından ben, bu konuda bir şeyler yapıp dinimiz için güzel şeyler yapmış edebiyete intikal etmiş büyüklerimizi anmak ve hatırlamak, hatırlatmak istedim... Diyanet teşkilatının bir ferdi olarak ben bir şey yapayım istedim...
Önce geçmişte, tarihte bizim teşkilatımız mensuplarının kamuoyundaki değeri nedir? Onları araştırdım. Gördüğüm manzara, mükemmeldi... Toplumda, en güvenilir, en saygın, sevilen, sayılan, itimat edilen kişi ve kuruluşun bizim teşkilatımız ve mensupları olduğunu gördüm. Bundan da kıvanç duydum.
Örnek alınacak kişilerden Rıfat Efendi, Hulusi Efendi, hemşehrimiz Osman Nuri Efendi hemen aklıma gelen hocalarımız oldu... Bunlar, hazarda ve seferde büyük işler yapmış büyüklerimizdi... Başka hocalarımıza vardı. Ama, onların adları bilinmiyor ve toplumca tanımıyordu.
Bunların kimisinin mezarı kaybolmuş kimisinin de mezarı bakımsızlıktan  kaybolmakta ve ziyaretçisi olmayan şehit hocalarımızın  yattığı yer bile hatırlanmamakta, bilinmemekte, bilinenler de unutulmaktadır. Bu beni çok üzmektedir... Meftun olduğu yeri biliyorsunuz ve onlara bir duaya çok görüyoruz... Yazık!
İşte bu büyüklerimizden birisi de Büyük Anafarta Köyü mezarlığına gideken yolun solunda yan yana yatan iki şehit mezarı görürüz. Bunlar, mezarı belli olsun şehitlerimizin ikisinin mezarı...
Alay Müftüsü ve Topçu Üsteğmen Hasan Tahsin'in mezarlarıdır...
Ordumuzda evvelden Alay Müftüsü, Tabur İmamı gibi görevliler varmış. Bunlar, askerin dini ihtiyaçlarını karşılıyor ve mektuplarının yazılmasına yardım ediyor ;ayrıca moral subayı görevini de yerine getiriyorlarmış... "Şimdi böyle bir uygulama var mı?" bilmiyorum!
Yine, bu din görevlileri asker olduğu için gerektiğinde savaşa da gidiyordu. İşte bunlardan birisi de, mezarını bildiğimiz Alay Müftüsü'dür... İşte, vatan uğruna canını veren ve örnek davranışıyla kalplerimizde yaşayan bu Alay  Müftümüz hakkında elde ettiğim bazı bilgileri sizinle paylaşmak istiyorum...
Çanakkale Savaşları' nın  en çetin geçtiği dönemler... Güney Cephesinde( Zığındere, Kirte, Kerevizdere) ve Kuzey Cephesi' nde Arıburnu'nda düşman sabitlenmiş bir adım bile ilerliyemiyor... Düşman 6-7 Ağustos 1915 tarihinde daha kuzeyde yeni bir cephe daha açar. Biz, bu bölge için sadece jandarma birlikleriyle gözetleme işi yapmaktayız. Çok geniş bir alan iki tabur askerle korunmak istenmektedir. Karşımızda ise iki Tümen asker vardır. Savaş Gemisi sayısı ise saymakla bitmez...Gemiler sürekli çalışmaktadır... Suvla Koyu'na, Lalababa  Tepesi, Pırnartepe, Mestantepe, Softatepe, Yusufcuktepe, İsmailoğlu Tepesi istikametinden Tekke Tepe'ye ve Damakçılık Bayırı Bombatepe, Kayacık Ağılı istikametinden de Kocaçimen Tepe ve Besim Tepe'ye doğru asker ihracı devam etmektedir...
Üst komuta merkezi ile arazideki askerin sevk ve idaresinde sıkıntılı anlar yaşanmaktadır. Grup Komutanı Ahmet Fevzi Bey görevden alınır ve yerine geçecek bir komutan arayışına girilir. Çaresizlikten ne yapacaklarını bilemezler. İşte bu anda Albay Mustafa Kemal, bir raporla durumu, Ordu Kurmay Başkanı Kazım Bey'e iletir. Kazım Bey, durumun vehametini anlar ve" çare nedir? " der.
Mustafa Kemal'e, tüm Komutayı bana vermenizden başka çare yok, der. Bunun üzerine" bu kadar birliği sevk ve idare etmek çok zordur; bunlar fazla gelmez mi? " der. Mustafa Kemal'de" az bile gelir" der.
Kazım Bey, durumu Ordu Komutanı Liman Von Sanders'e bildirir... Komuta için görüşü istenir. O da: Evet demek zorunda kalır. İşte, o andan itibaren talih bizden yana döner. Mustafa Kemal, bütün tedbirleri alır ve sonra, düşman için şimdi gel, der.
10 Ağustos'ta düşman durdurulur ve belli bir hatta kadar geriletilir.
Bu arada, kuzey grubunda Mustafa Kemal'in emir komutasında neredeyse 0n bir Tümen asker vardır... Anafartalar bölgesinde Kayacıkağılı ve Bombatepe istikametinde 7. Tümen vardır... Yani, şehit düşen Alay Müftümüz bu Tümen mensuptur. Bu Tümen'in 20.-21. Alay Komutanları Halit Bey ve Yusuf Ziya Bey' bu mücadelelere şehit düşerler. 9 Ağustos 1915.
Alay Müftümüz ise, tüm birlikler ileriye gitmiştir, asker evlatlarımız bana ihtiyacı olabilir, der ve o da ön siperlere gider. Bir top mermisi gelir ve Alay Müftümüz şehit düşer. Askerler onu çok sevmektedir. Belki daha şehit düşmemiştir, diyerek hastane yerine getirirler. Doktorlar, muayene ederler ve  Alay Müftüsü'nün şehit düştüğünü söylerler. Alay Müftüsü' nü getiren askerler mezarı kaybolmasın, diye defin işlemini yaparlar ve üzerine de Alay Müftüsü adını yazarlar... İşte, şimdi adını hatırlamadığım, bilmediğimiz bu Alay Müftüsü Büyük Anafarta Köyü mezarlığına gidişte sağ tarafta, Topçu Üsteğmen Hasan Tahsin 'le yan yana yatmaktadır...Alay Müftümüzün adının bilinmemesinin ihmali önce tarihçilerimizin sonra da bizim Kuruluşumuzun  bir ayıbıdır, demek daha doğru olacaktır.
Biz de, Bigalı Köyü' den iki Ağabey ve Ben, Alay Müftümüzün mezarını ziyaret ederek, dualarımızı ettik. Minnet duygularımızı sunduk.
En azından ahde vefa duygumuzu, biz yerine getirdik. Unutanlar utansın, derim...
İnna lillahi ve inna ileyhi raciun.
 
Mehmet Tosun- Eceabat Müftülüğü Bigalı Köyü İmamı