Girdi maliyetlerinin yüksekliği nedeniyle ürettiğinin karşılığını alamayan çiftçiler üretim yapmaktan vazgeçerken, genç nüfus ise kırsal kesimden elini eteğini çekiyor.

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Harun Baytekin, son dönemde tarımın üretmesi ve doğrudan gıda fiyatları aratması üzerine, tarım sektöründeki sıkıntıları bir kez daha dile getirerek tehlike çanlarının çalmaya başladığını ifade etti. Baytekin, “Türkiye’de ekilen tarım arazisi miktarı azalıyor. Burada bir sıkıntı var. Çiftçinin tarımsal üretimden geçinemeyişinden kaynaklanıyor. Kırsal kesimde genç nüfus çok ciddi şekilde azaldı” dedi. “Köyde kalma, tarımsal üretimle uğraşma konusunda bir sıkıntı var” diyen Baytekin, “Gençler, köyde gelecek tasarlayamıyorlar çünkü sosyal anlamda köylerimizde okullar kapandı, bakkallar kapandı. Bu yüzden de gençler kalmak istemiyor. Kırsal nüfus 60 yaş ortalamasına ulaştı.   Buğday, arpa gibi küçük girdili üretim sistemlerinde, az masrafla hasatta getirebilirsiniz ürünleri. Ama onlarda da çok fazla gelir elde edemediği için üretici üretimden vazgeçmeye başladı” diye konuştu.
 
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Harun Baytekin ekim alanlarındaki azalışın üretime yansıdığını belirtti. “Türkiye’nin özellikle buğday, arpa, mısır gibi ana ürünlerde yetersizliği ortaya çıktı” diyen Baytekin, ”Tarladaki ürün fiyatlarının düşük olmasından da kaynaklı. Türkiye’de buğday, arpa, nohut, mercimek gibi ürünlerde özellikle hasat, harman döneminde oluşan fiyatlar uzun süre düşük düzeylerde seyretti. Dolayısıyla çiftçimiz bu ürünlerden çok fazla para kazanamadı. Düşük seyretmesinin altında da, daha çok enflasyonla mücadele politikaları yer alıyor. Enflasyonla mücadele kapsamında 10-20 sene önce bu ürünlerde hem ithalat arttı hem de düşük fiyatla Türkiye’ye girdi bu ürünler. Çiftçi, hasat harman döneminde ürettiği buğday, arpa, mısır, mercimek gibi ürünlerde iyi para kazanamadı. Zaten ekiliş seyrine baktığımızda buğday 95 dekardan 65 milyon dekara düştü. Arpada da 10 milyon dekar civarında azalış gösterdi ki, bu azalışlar daha çok enflasyonla mücadele kapsamında yapılan ithalatlardan kaynaklandı. Halbuki herhangi bir ürün ithal edilirken, yerli üreticiniz var ve bu ürünü üretiyorsanız üreticinin korunması gerekiyordu. Bunun için gümrük fonları arttırılabilirdi ancak bunlar yapılmadı. Buna karşın, içerde oluşan bazı ürün fazlalıklarında da ihracat kotaları getirildi. Yurtdışına sattığımızda içerde fiyatlar artacaktı, artmasın diye bazı ürünlerde ihracat kotası gibi tedbirler alındı. Bu ürünlerin ekilişinde de azalmalar meydana geldi” ifadelerini kullandı.

Tarımsal ekim alanının azalması hakkında konuşan Prof. Dr. Harun Baytekin, “Türkiye’de ekilen tarım arazisi miktarı azalıyor. Burada bir sıkıntı var. Çiftçinin tarımsal üretimden geçinemeyişinden kaynaklanıyor. İkinci olarak ise, kırsal kesimde genç nüfus çok ciddi şekilde azaldı. Köyde kalma, tarımsal üretimle uğraşma konusunda bir sıkıntı var. Gençler, köyde gelecek tasarlayamıyorlar çünkü sosyal anlamda köylerimizde okullar kapandı, bakkallar kapandı. Bu yüzden de gençler kalmak istemiyor. Kırsal nüfus 60 yaş ortalamasına ulaştı.   Buğday, arpa gibi küçük girdili üretim sistemlerinde, az masrafla hasatta getirebilirsiniz ürünleri. Ama onlarda da çok fazla gelir elde edemediği için üretici üretimden vazgeçmeye başladı.

“ÇİFTÇİ ÖNÜMÜZDEKİ GÜZ DÖNEMİNDE KIŞLIK HUBUBAT EKİMİNE ZAYIF GİRECEK”
Çiftçi borçlarının arttığını ve bunun ertelenmesi gerektiğini ifade eden Baytekin, “Çiftçi önümüzdeki güz döneminde kışlık hububat ekimine zayıf girecek. Belki gübre kullanmayacak veya kullanması gereken gübreden kısmak zorunda kalacak. Bu neticede 2022 yılına yansıyacak. Bugünden tedbir alınması gerekiyor. Aksi takdirde 2 yıldan bu yana artan gübre fiyatları, tarımsal verimin azalışı şeklinde karşımıza çıkıyor” dedi.   Baytekin, yapılması gerekenleri ise şu şekilde dile getirdi: “Gıda üretimi stratejik olduğu için bütün ülkeler kendi insanının öncelikli beslemek zorundadır. Gıda güvenliğini tesis etmek zorundadır. Bu anlamda düşünürsek, kendi kaynaklarını kullanmak ön plana çıkar. Kendi kaynaklarını daha verimli kullanmak, eksikliği duyulan ürünlerde teşvikler getirmek suretiyle üretimi arttırmak gerekir. Dünya ülkeleri bunu yapıyor. Türkiye bir tarım ülkesi olduğu için, sanayi ve hizmet sektöründen katma değer yaratamadığı için ticaret aşığı çok yüksek olduğu için gıda üretimini öncelik haline getirmesi gerekiyor. Gerekirse ithal ederiz zihniyeti, dış ticaret açığını büyütmekten başka bir işe yaramıyor. Halihazırda 50 milyon dekar arazi boş ise, bunu özendirici tedbirler almak. Tohumda sübvansiyon uygulamak suretiyle, bu ekilmeyen arazileri ekilebilir hale getirirler” dedi.

‘’10 MİLYON DEKAR GİBİ BİR AZALIŞ VAR’’
Desteklemeler hakkında konuşan Baytekin, “Tarımsal üretimimiz, buğday, arpa, mercimek ve nohutta fazla verdi. İhtiyacın fazlasını verdi ve biz bu ürünleri uzun yıllar ihraç ettik. Günümüze geldiğimizde buğday ekilişinde 30 milyon dekar, arpa ekilişinde 10 milyon dekar gibi bir azalış var. Bu azalışların önüne geçmek tekrar bu alanları üretime kazandırmak gerekiyor. Bu çok zor değil. Türkiye çok parçalı, küçük aile işletmelerinden oluşan bir tarımsal yapıya sahip. Bu küçük aile işletmelerinin de ayrıca desteklenmesi gerekiyor. Çünkü bu işletmeler bazı tarımsal yeniliklere yatırım yapamıyor. Tarımsal üretimine katkı sunan ve hatta Türkiye’nin tarımsal üretimin yüzde 70’ini gerçekleştiren işletmeler bunlar. Bunların biraz daha özel desteklenmesi gerekiyor. Büyük çiftçiler veya dış sermayenin yatırımları bir şekilde ticari yatırımlardır, onlar zarar ettikleri yerde üretimi keserler ama küçük aile şirketlerinin böyle bir avantajı yoktur. Çünkü ondan geçiniyorlar, başka gelirleri yok. Bu şirketlerin desteklenmesi gerekiyor” diye anlattı.


Hasan Sami Er