Çanakkale’de son yıllarda ekoturizm adı altında arazilerin yapılaşmaya açılması ve aslında uygun yapılmadığında doğal alanları, tarımsal ve verimli bölgeleri ve geleneksel mimariyi tehdit eden bir modelin yaygınlaştığına dikkat çeken Mimar İsmail Erten ekoturizm konusunu masaya yatırdı.

Uluslararası Ekoturizm Topluluğu’nun tanımladığı ekoturizm, çevreyi koruyan ve yerel halkın refahını gözeten, doğal alanlara karşı duyarlı seyahat şekli olmasına karşın son yıllarda imara açılan, İl Genel Meclisi’nden geçen ve rant endişeleri yaratan bir şekle geldi. Konu ile ilgili İşte Çanakkale Gazetesi’ne değerlendirmelerde bulunan Mimar İsmail Erten sert çıktı. Erten, 1/100.000 ölçekli Çanakkale-Balıkesir illerini kapsayan, Çevre Düzeni planına dikkat çekip, “Öncelikle bir kesim var ki, daha plan çıkmadan ucuz arazi kapatıp, ilgili Troya atı hükümlerini, plan ve hükümlerine yerleştirerek büyük rantı, büyük halde kazanmıştır. Bunlar çoğunlukla Çanakkale dışı ve Ankara bağlantılı arsa spekülatörü, yapı rantiyeleridir. Plan yürürlüğe girince, yine bu tür Çanakkale dışı sermayenin, büyük toprak parçalarını köylünün elinden ucuza kapatarak yine büyük rant, büyük vurgun sağlan bir kesimi ortaya çıkmıştır. Son iki yılda ise konu herkes tarafından açığa çıkartılarak, 5.000 m2 üzeri her arazinin “Ekoturizm” adlı planlı yağmanın yaygınlaştığı dönem olmuştur” dedi. “Sorun yerel olmaktan öteye, başta bölgesel ve de ulusaldır” diyen Erten, “Tarım alanları ve kırsal alanların savunulması yönünde bölgesel, ulusal, uluslararası yeni birlikteliklere, bakış açısı ve anlayışlara ihtiyaç vardır” diye konuştu.

ZEYTİNLİK DIŞI ALANLAR RİSK ALTINDA
Erten bu konuda kafa karışıklığı yaratan sorunla ilgili şu ifadelere yer verdi: “2015 yılında yürürlüğe giren 1/100.000 ölçekli Çanakkale-Balıkesir illerini kapsayan, Çevre Düzeni planlarında “Ekoturizm” kelimesi terennüm edilerek tarım alanları imara açıldı. Bu planın uygulama hükümlerinin 4. Ve 8. Maddelerinde muğlak ifadelerle, “plansız alanlar yönetmeliğine” atıfta bulunarak adeta bir Troya Atı kurnazlığı ve hilesi gibi hükümler yerleştirilmiş. Çanakkale kırsalında yer alan ve zeytinlik harici diğer tüm tarım alanları, kamusal alan terki filan yapılmadan yüzde 10 imara açılmasının önü açılmıştır. Öncelikle bir kesim var ki, daha plan çıkmadan ucuz arazi kapatıp, ilgili Troya atı hükümlerini, plan ve hükümlerine yerleştirerek büyük rantı büyük halde kazanmıştır. Bunlar çoğunlukla Çanakkale dışı ve Ankara bağlantılı arsa spekülatörü, yapı rantiyeleridir. Plan yürürlüğe girince, yine bu tür Çanakkale dışı sermayenin, büyük toprak parçalarını köylünün elinden ucuza kapatarak yine büyük rant, büyük vurgun sağlan bir kesimi ortaya çıkmıştır. Son 2 yılda ise konu herkes tarafından açığa çıkartılarak, 5.000 metrekare üzeri her arazinin “Ekoturizm” adlı planlı yağmanın yaygınlaştığı dönem olmuştur. 10’lu, 20 li rakamlarda seyreden başvurular son 1 yılda 500’lü rakamlara tırmanmıştır. Bunların 200’e yakını onaylanmıştır. Yani yazlık site ve kitle turizmine hizmet eder hale dönüşen, EKOTURİZM rant zırvası, adeta sudaki bir yağ lekesi gibi hızla tüm Çanakkale il topraklarına yayılıvermiştir. Böylece bir çok köylü, muhtar gözü açıklık yaparak arazi satmaya başlamış, toplumun büyük kesimi sıcak para içeren bu rant pisliğine bulaşmıştır.”

“İL GENEL MECLİSİ ELİNDEKİ KARALARI RANTÇILARIN GÜDÜMÜNE SOKMUŞTUR”
Kurumların tutumuna da dikkat çeken Erten, “İl Genel Meclisi burada en tutarsız ve duyarsız kurum haline gelmiştir. Elindeki karar yetkisini rantçıların güdümüne sokmuştur. Parti gözetmeksizin büyük ve ezici çoğunluk bu planlara olur vermiş ve onaylamıştır. Yüz yüze gelindiğinde mızmız çocuk misali gerekçelerle ruhlarını temize çıkarmaya çalışmıştır. Öncelikli onay gerekçesi, resmi kurumlar onaylamış biz onların uygun bulduğunu onaylarız şeklindedir. Halbuki, o kurumların bu onayı nasıl, hangi bakış açısıyla gerçekleştirdiğini biliyoruz. Yani bütün kurumlar dar ve parçacı bakış açısıyla olumlu görüş vermekte, vermeyen birkaç kurumun Ankara Genel Müdürlüğü eliyle üst raporlar alınarak aşıldığı bilinen bir gerçekliktir. İl Genel Meclisi’nin bir başka bahanesi, köylümüz ve halkımız istiyor teranesidir. Aslında birkaç emlakçılığa öykünen ama gevezeliği siyaset içinde yüksek kişinin çığırtkanlığını halk-köylü olarak göstermek abesliği yaşanmaktadır. Yapılan kırsal kesim topraklarının yapılaşma amacıyla satışı, bir taraftan köylünün topraksızlaşmasına, diğer taraftan toprakların tarım dışına çıkmasına yol açmaktadır. Siyasi karar erki dışında başta il özel idaresi büyük sorumluğu üstleniyor ve rant çevrelerinin plan talepleri ile ruhsat taleplerini sorgulamadan lojistiğe bağlayarak onaylamaktadır. Üst bağlamda bir çok kararı ve uygulamayı, Valilik ve İl özel idaresi genel sekreterliği oluruyla sürdüren bu kurum hiçbir kanaat belirtmeksizin sorgusuz sualsiz tarım toprakları yağmasına ve yapılaşmasına olur vermektedir. Ve diğer 20 ye yakın resmi kurum il müdürlüğü de parçacı ve dar bakış açısıyla bırakın sorgulamayı (Tarım Müdürlüğü İstisna olabilir) bana dokunmayan yılan misali olur vermektedir. Son günlerde peş peşe, onaylanan planlara karşı açılan davalarla söz konusu tarım alanlarını yağmalayan sözde ekoturizm planları iptal edilmesinin ön kararı olan yürütmeyi durdurma kararları alınmaktadır. Bu durum çok önemli bir kazanım olarak bütün çevrelerde etkili sonuçlar almıştır.  Eylül-2021 Çanakkale İl Genel Meclisi’nde davaların yürütmeyi durdurma kararıyla sonuçlanmasının etkisiyle tersine kararlar alınıp bu yöndeki sözde ekoturizm rant planlarını ret etmeleri çok önemli bir adımdır” dedi. “Davaların kazanılması sonrası, yerel basın ve sosyal medyada oluşan peş peşe paylaşımlar Çanakkale yerelinde oldukça etkili olmuştur” diye konuşan Erten, “Bu etkinin tarım alanı yağmasının durması yönünde daha da etkili olması için şu saptamalarda bulundum. Etki doğrudan izin veren başta İl Genel Meclisi üyeleri ile bağlı parti gruplarında oluşmuştur. CHP grubu bu duruma külliyet olur verir iken, şimdi külliyen ret etmenin yollarını arar olmuştur. AKP grubu, meseleye saçma bir şekilde “davayı sürdürme”, “yenilmişlik” olarak bakmakta ve bu durumun bu şekilde sürmesinin mümkün olmadığı kanaatini taşımaktadır. Bunun bir başka yasal kılıfa devrilerek sürmesi yönünde yasal hukuki arayışlara girmektedir. Valilik, il özel idaresi ve hatta Çevre Şehircilik il müdürlüğü gibi izin veren bürokratlar, aynı kanaati taşımakta, bu meselenin bu şekilde gitmeyeceğinin farkına vardıkları gözlenmektedir. Aynı yöndeki kanaati taşıyan valilik avukatlarının ilgili kurumlara giderek istişare yaptıklarını, işletilen bu çerçevenin hukuksal kazanımının mümkün olmadığını deklare etmektedirler. Hatta daha fazla ileriye gitmenin bazı hukuksal tazminat ve cezalar gerektireceği ifade edilmektedir. Özellikle davanın üst mahkeme ve Danıştay’a taşınması durumunda kendilerinin lehine bir sonucun mümkün olamayacağını dile getirmektedirler. Dava süreci ve sonuçlarının alınma aşamasında, Çevre şehircilik bakanlığının Ankara teşkilatları, bu yönde bir yağmasal ilerlemeyi mümkün görmedikleri anlaşıldığından, yeni yasal operasyonlara girişmişlerdir. Yine 1/100 binlik plan hükümlerinde ve imar yönetmeliklerinde yaptıkları değişikliklerle; bir taraftan köy mücavirlerini muğlak bir şekilde 300 metre genişletmeye; böylece köy alanları civarında yağmanın %50 emsal ile yoğunlaşmasına yol açmışlardır. Diğer taraftan, tarım alanlarında herhangi bir tarımsal depolamanın yanında bağ evi-konut- bakıcı-çoban evleri adıyla konutlaşmanın önünü açmışlardır.  Bu durum; Ekoturizm yağması meselesinin yürüyemeyeceğinin “B” planı olarak devreye sokulmuş halidir. Yani Bakanlık ve Ankara teşkilatı; hem umudunu kesmişler, hem de yeni operasyonların başlamasına yol açmışlardır. Serbest piyasa da bu işlerle uğraşan bazı teknik elemanlar (özellikle şehir plancısı, harita mühendisi, jeoloji, jeofizik mühendisi mesleklerine sahip bazı bürolar), işlerinin bittiğini, bunun “müsebbibin başta itiraz eden ve dava açan bazı kesimler olduğunu” açık tehditler ile dile getirmektedir. Dolayısıyla yağmanın danışmanı bazı teknik meslek ofisleri de umutlarını yitirmiş gözükmektedir. Emlakçı ve müteahhitlerin, durumu daha hırçınlaştırdıkları, bazı köylüleri, yerel - ulusal siyasilere karşı çıkmalarını istedikleri gözlenmektedir. Görülmektedir ki Mevcut durumun yenilgisini genel de kabul etmiş bir kesim bulanmaktadır. Buna karşı, davayı emin bir şekilde sonuçlandırmak, yanlışları bilimsel, yasal ve hukuksal olarak dile getirmek gerekiyor. Rantiyeci çevreler, hızla “B” planına geçmiş, birçok yönden yağmanın önünü açan yasal operasyonları araştırır hale gelmiş, hatta kısmen uygulamaya geçmiştir. Bu duruma karşı mutlaka hazırlıklı olmakta önemli yararlar bulunmaktadır. Yeni strateji, taktik, araştırma ve benzeri çalışmalar için mutlaka örgütlenmeyi genişletmek, atölye, etkinlik türü çalışmalarla önerileri açığa çıkartmak, ortaya çıkan tespit ve önerileri tüm kanalları kullanarak toplumla paylaşmak elzemdir.  Sorun yerel olmaktan öteye, başta bölgesel ve de ulusaldır. Tarım alanları ve kırsal alanların savunulması yönünde bölgesel, ulusal, uluslararası yeni birlikteliklere, bakış açısı ve anlayışlara ihtiyaç vardır. Konuyla ilgili meslek odaları bu ölçekte çalışmaya mutlaka talip olmalıdır. Davanın içinde yer alan sivil örgütler ve duyarlı ve bilinçli bireyler konuyu tekrar gündemlerine almalıdırlar.  Kuşkusuz iyi şeyler oldu ve olacaktır” dedi.
Özel Haber: Mine Tarım