Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kararıyla uluslararası anlaşmalardan çıkılma ihtimali gerçekleşebilir mi? sorusu üzerine bir süredir tartışılan Möntro ve 103 Amiralin Bildirisi ile ilgili Çanakkale Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı Yrd. Doç. Dr. Necmi Akyalçın; ‘’Sözleşme, Türkiye'ye Boğazlar üzerinde tam kontrol hakkı verir ve barış zamanı sivil gemilerin özgürce geçişini garantiler. Ülkemiz için son derece önemli ve değerli bir sözleşmedir. Lozan, ülkemizin tapu senedidir, Montrö de namusudur” dedi.
 
Necmi Akyalçın İşte Çanakkale Gazetesi’ne yaptığı değerlendirmede,’’ Güzel Türkçemizde, ‘Öküz altında buzağı aramak’ diye bir deyim vardır. Anlamı da, gerçeklerle, mantıkla bağdaşmayacak biçimde suçlamalarda bulunulması, kusurlar ortaya atılması durumunu anlatmak için söylenir biçimindedir” dedi.

Necmi Akyalçın, ‘Türkçemizin Anlamsal Zenginlikleri Deyimlerimiz, Eğiten Kitap Ankara 2012’ kitabında da belirttiğini ifade ederek, “Son dönemde ülkemizin gündemine bomba gibi düşen 104 Amiralin Montrö anlaşmasını konu alan açıklaması, çoğu siyasetçi ve tapu müdürleri gibi devlet memurları tarafından; adeta yukarıda açıklaması yapılan deyimimiz doğrultusunda değerlendirilmiştir. Bu durum gerçekten çok ilginçtir. Şöyle ki; Montrö Boğazlar Sözleşmesi, dağılmış bir imparatorluğun küllerinden, Bağımsızlık Savaşımızın yengisi sonrasında doğan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bilge yöneticileri tarafından, 1936 yılında Lozan bağlamında imzalanmış, ülkemiz için son derece önemli ve değerli bir sözleşmedir. Sözleşme, Türkiye'ye boğazlar üzerinde tam kontrol hakkı verir ve barış zamanı sivil gemilerin özgürce geçişini garantiler. Sözleşme, Karadeniz'e kıyısı olmayan ülkelere ait savaş gemilerinin geçişini sınırlar. Bu sözleşmeyle Çanakkale ve İstanbul Boğazlarının egemenliği Türkiye Cumhuriyeti devletinin eline geçmiştir. Bu sözleşme, ülkemizin stratejik ve bölgesel önemini arttırmıştır. Bu çerçevede Montrö bize yetki ve sorumluluklar sağlamıştır. Bundan dolayıdır ki, Montrö bizim namusumuzdur, onurumuzdur. Yaklaşık olarak 15 gün önce bir televizyon programında TBMM Başkanı Mustafa ŞENTOP, TSK’de cübbeli generallerin varlığı, TSK’ye girişlerde Tarikat, cemaat ilişkili insanların da önünün açılması ve benzeri konular gündemdeyken Montrö Sözleşmesiyle ilgili talihsiz sözler de söylemiş, bunun üzerine konu Türkiye gündemine taşınmıştır. Yukarıda değinilen konular ve Montrö (Lozan da ayrı düşünülemez) Türkiye için yaşamsal önemdedir. Anayasamızın ilgili maddesi uyarınca, her Türk vatandaşı ülkemizi ilgilendiren böylesi can alıcı bir konuda düşüncelerini açıklayabilir. Daha önce de emekli büyükelçiler de bu konuda görüşlerini açıklamışlardı. Böylesi hassas bir konuda 104 Amiral de yazılı bir biçimde görüşlerini açıklamışlardır. Yıllarını denizlerimizin güvenliği için geçirmiş ve ettikleri yemine sadık kalarak canları pahasına askerlik yapmış olan amiraller, bilgi ve deneyim birikimlerini de göz önünde bulundurarak böyle bir açıklama yaptığında, ülkemizin yöneticilerinin bundan memnun olması ve gerekeni ülkemiz çıkarları doğrultusunda yapıcı bir şekilde gündemine alması beklenirdi. Ancak tam tersi oldu; öküz altında buzağı aranırcasına bu metinden “darbe” tehdidi algılanıp amiraller sabahın köründe evlerinden adeta birer teröristmişler gibi alınarak Ankara’ya götürüldüler, şu an itibarıyla da sorgularının devam ettiği söyleniyor. Bütün bu olanlar gösteriyor ki, Ege’de adalarımızla ilgili oldubittiler karşısında gözle görünür adımların atılmasının beklendiği bir dönemde, ülkemiz, Montrö’nün de kaldırılabileceği gibi talihsiz söylemlerin dillendirildiği düşünülesi bir dönemden geçmektedir. Emekli amiraller neyle darbe yapacaklar acaba? Yayımlanan açıklamayı didik didik okudum, hem de bir dilci akademisyen gözüyle, darbe falan çağrıştırmıyor bu metin. Özetle Montrö’nün ve TSK’nin tarikatlardan uzak
tutulmasının önemine vurgu yapılmaktadır. Bütün bunlar da güzel ülkemizin yararına olacak işlere dikkat çekilmesi bağlamında değerlendirilebilecek şeylerdir.

Lozan, ülkemizin tapu senedidir, Montrö de ülkemizin egemenlik hakları çerçevesinde özenle korunması gereken namusudur. Televizyon kanallarında ilgili ilgisiz bir çok insanın üzerinde ahkam kesmeye kalktığı Montrö konusunda konuşan amiraller, 4+4=8 günlük göz altılarla adeta cezalandırılıyorlar. Bu iş, Türkiye Cumhuriyeti tarihi yapraklarında gerekli yere mutlaka girecektir. Montrö’ye sahip çıkmayan, onu savunmayan bir kişi, bu toprakların insanı olamaz. Kanal İstanbul ve benzeri konular Montrö’nün ne denli önemli olduğunu da gündeme getirmektedir. Kuzeyimizde savaş rüzgarlarının estirildiği bir dönemde, Montrö’nün gündeme getirilmiş olması da çok ciddi bir biçimde ele alınmalıdır. Atalarımızın can ve kan pahasına elde ettikleri haklarına sahip çıkmak her Türk vatandaşının görevidir. Aksi düşünülemez bile’’ dedi.

Möntro Tartışması Nasıl Başlamıştı?
Montrö tartışmasını ilk kez siyasette başlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sözleri olmuş, Türkiye gündemine oturan Montrö tartışması Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yakın geçmişte yaptığı konuşmasıyla başladığı ortaya çıktı.  Tartışma, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, "Ya bir boğazımız var İstanbul Boğazı. Siz Independenta olayını unutuyor musunuz? Orada o tanker yanarken 7 ay, 8 ay yanarken hiç sordunuz mu ya acaba neden böyle oldu? Ve zaman zaman yalılara bindiren kuru yük gemileri, tankerler bunları görmüyor musunuz? Ve hepsinden öte Montrö Antlaşması Türkiye'ye ne kazandırmıştır, ne kaybettirmiştir? Acaba bunu hiç düşündünüz mü? İnanın bunların böyle bir derdi yok. Fakat şimdi Kanal İstanbul'la, işte biz bunu onlara anlatacağız, göstereceğiz ve bunu görecekler" sözleriyle başladı. Montrö Sözleşmesi'nin Kanal İstanbul ile bağdaştırılarak başlatılan tartışma o süreçte yankı bulmadı. TBMM Başkanı Şentop'un, "Cumhurbaşkanı isterse Montrö'den çekilebilir" yönündeki açıklamasıyla tartışma bir kez daha gündeme oturdu. TSK içerisindeki sarıklı generalin görüntülerinin yayımlanması, Montrö Sözleşmesi'nin hedef alınması ve TSK'deki bazı mensupların söylemlerinin değişmesinin ardından tartışmalar sürerken 104 emekli amiral, buna yönelik hassasiyetlerini belirten bir bildiri yayımladı. İktidar kanadından 'darbe iması' olarak yorumlanan bildiri, emekli amiraller hakkında soruşturma açılmasına, gözaltına alınmasına ve son olarak yandaş gazetelerde yakınlarını isimleri liste şeklinde paylaşılarak hedef gösterilmesine kadar ilerledi.
 
MÖNTRO BOĞAZLAR SÖZLEŞMESİ NEDİR?
Montrö Boğazlar Sözleşmesi, 1936'da imzalanan ve Türkiye'ye İstanbul ve Çanakkale boğazları üzerinde kontrol ve savaş gemilerinin geçişini düzenleme hakkı veren uluslararası sözleşme. Sözleşme, Türkiye'ye Boğazlar üzerinde tam kontrol hakkı verir ve barış zamanı sivil gemilerin özgürce geçişini garantiler. Sözleşme, Karadeniz'e kıyısı olmayan ülkelere ait savaş gemilerinin geçişini sınırlar. Sözleşmenin şartları, özellikle Sovyetler Birliği Donanması'na Akdeniz'e erişim hakkı sağlaması yıllar boyunca tartışma konusu olmuştur. 1923'te Lozan Antlaşması ile birlikte imzalanan Boğazlar Sözleşmesi'nin yerine geçmiştir. Bu sözleşmeyle birlikte Uluslararası Boğazlar Komisyonu'nun da görevi sonlanmıştır. Türkiye, Lozan Antlaşması'yla birlikte imzalanan Boğazlar Sözleşmesi'nin getirdiği kısıtlamalardan dolayı daima kaygı içinde bulunmuştu. Sözleşmenin imzalandığı tarihlerde güncelliğini koruyan silahsızlanma ümitlerine güvenen Türkiye'nin silahlanma yarışının tekrar başlamasıyla duyduğu huzursuzluk giderek artmıştı. Türkiye, duyduğu bu huzursuzluğu ve Boğazlar'ın statüsünde değişiklik yapılması yolundaki teklifini konu ile ilgili imzacı devletlere duyurduğunda farklı kutuplarda yer almaya başlayan bu devletlerin hemen hepsinden ortak bir anlayış görmüştü. İngiliz Dışişleri Bakanlığının 23 Temmuz 1936 tarihli bir notasında konu hakkında şu görüşlere yer verilmiştir: "Türkiye'nin Boğazlar Sözleşmesi'nin değiştirilmesi ile ilgili isteği haklı kabul edilmektedir." Boğazların statüsü ve gemilerin geçiş rejimi ile her zaman yakından ilgilenen Birleşik Krallık'ın Türkiye'yi desteklemesine paralel olarak Balkan Antantı Daimi Konseyi'nin 4 Mayıs 1936'da Belgrad'da yaptığı toplantıda Türkiye'nin teklifini destekleme kararı alınmıştır. Türkiye'nin girişimi Lozan Boğazlar Sözleşmesi'nin diğer akitleri tarafından da kabul edilince Boğazlar'ın rejimini değiştirecek olan konferans, 22 Haziran 1936'da İsviçre'nin Montrö kentinde toplanmıştır. İki ay süren toplantılardan sonra 20 Temmuz 1936'da Bulgaristan, Fransa, Büyük Britanya, Avustralya, Yunanistan, Japonya, Romanya, Sovyetle Birliği, Yugoslavya ve Türkiye tarafından imzalanan yeni Boğazlar Sözleşmesi ile Türkiye'nin kısıtlanmış hakları iade edilmiş ve boğazlar bölgesinin egemenliği Türkiye'ye geçmiştir. Türkiye daha önce Sovyetler Birliği ile yaptığı saldırmazlık antlaşması uyarınca Sovyetler Birliği'nin de desteği alınmıştır. Sözleşme 9 Kasım 1936'da yürürlüğe girmiş ve Milletler Cemiyeti Sözleşme Serisi'ne 11 Kasım 1936'da kaydedilmiştir. Günümüzde yürürlüktedir.

Özel Haber: İbrahim Akın Kazancı