25 Kasım Kadına Şiddetle Mücadele Günü kapsamında KİHEP Kepez Grubu Kepez Meydanında basın açıklaması yaptı. İstanbul Sözleşmesine vurgu yapılan açıklamada KİHEP Gönüllüsü Gül Çetin şu cümlelere yer verdi.

"Avrupa Konseyinde 2011 Yılında Kadınların Erkeklerle eşit bireyler olma haklarını güvenceye alan İstanbul Sözleşmesini İmzaya açması ile Ülkemizin bu belgeyi imzalayan ilk ülke olmasından gurur duyuyoruz. Kadın- Erkek eşitliğinin biz kadınların bilincine kazanılmış bir hak olarak yerleştiren ve bizlere de bu haklarımızı korumak üzere göreve çağıran Atatürk’ün izinde yürümekten de büyük bir gurur duyuyoruz. Kadına karşı şiddeti nefretle kınadığımız bu gün sormamız gereken soru şudur: Erkekler niçin döverek, tecavüz ederek, sömürerek hatta öldürerek kadınlara çeşit çeşit şiddet uygular? Cinselliğin erkek açısından kendini kanıtlamak, soyunu devam ettirmek gibi görüldüğünde geri kalmış toplumlarda cinsiyete dayalı rol dağılımı şöyle yapılır. Çocuğu doğurmak kadının, Kadını ve çocuğu korumak da erkeğin görevi. Yazılı olmayan bir yasa olarak bu rol dağılımı yaşam pratiğinde erkeğe ‘’ Kadının efendisi, çocuğunda sahibi olma’’ payesini verir. Dolayısıyla, doğada kendisine bahsedilen özgür eşit birey ortamından uzaklaştırılırak toplumsal yaşamda erkeğin efendileşmesi, kadın ve çocuğun sahibi olarak güce kavuşması sürecine rıza göstermek zorunda kalır. Toplumsa değişimlerin ürettiği ve önümüze yaydığı değerlerin toplamı olan ‘’kültür’’ içinde de bu cinsiyet rolleri değişmez. Erkek biat edilen, hükmeden, Kadın Biat eden hükmedilen olarak belirlenir ve kadınla erkek arasında kalın sınırlar çizilir. İki cins biri birine yabancılaşır. Zayıfın silahı her zaman zayıf bir silahtır’’ değişime uygun olarak kadın Feragat ve suskunluğa mahkum edilir ve sesini çıkarmaya yeltendiği her durumda cezalandırılır. Öyleki bu eril tahakkümü kınayan herkes ‘’Erkekleri de anneler yetiştiriyor!’’ paradoksu ile susturulur ve kadın zeka olarak da erkeğin gerisinde olduğuna inandırılır. Kadınlaşmış erkekler ile ‘’ Erkekleşmiş Kadınlar’’ gözaltında tutarak onları her fırsatta açık ve gizli biçimde cezalandıran toplum, anneleri de rahat bırakmaz ve anneleri oğullarını nasıl yetiştirecekleri konusunda talimatlar verir.. Annelerden ‘’ erkek gibi erkek’’ yetiştirmelerini isteyerek kısır döngüyü sürdürür. Kısıtlanan kadın erkelerle eşit bir statüye ulaşmak için ya çok iyi eğitilmiş bir toplumda yada kadını görmeyi red etmeyen coğrafyalarda doğmak zorundadır. Kadın şiddet olayları geleneksel yani tutuculuğun baskın olduğu ortamlarda daha fazla artmaktadır. Cumhuriyet kazanımları ile Türk Kadını erkeklerle eşit bir statüye sahip olduğunun bilincindedir…Kadınların Mücadelelerle kazanılmış İstanbul Sözleşmesinin göz ardı edilmesindeki itirazları devletin kazanılmış olan hakların uygulanması istenilmesidir. talebimiz gayet açık ve nettir… şiddet uygulayan erkeklerin cezalarla bu eğilimlerinden vazgeçmeye zorlanmaları devletin üzerine düşen görevleri kamusal, eğitim toplumsal ve hukuk alanında yerine getirmesdir. Toplumsal huzur Kadın ve erkeklerin eşit haklardan yararlandıkları toplumlarda sağlanır. İstanbul Sözleşmesi kadınların ve çocukların hayatlarını korumak için verilen bir sözdür ve bu “sözden dönmek”, her yıl yüzlerce kadının öldürüldüğü, şikayet edilen en az 28 bin 360 çocuk istismarı vakasının olduğu bir ülkede kadınları ve çocukları ateşe atmaktır. Sözleşmeden çekilmek, sözleşmenin referans aldığı ve Türkiye’nin de taraf olduğu tüm diğer temel insan hakları sözleşmelerini de tartışmalı hale getirmek, kadınların mücadeleyle kazandığı tüm hakları tartışmaya açmak demektir. Sözleşmeden çekilmek, “Kadınlarla erkekler fıtratları gereği eşit değildir” sözüyle her fırsatta saldırıya uğrayan eşit haklarımızın, yasal güvencelerimizin tümüyle terk edileceğinin dünyaya ilan edilmesidir. Şiddeti önlemede ve mücadelede bütüncül politikaların uygulanması, Devletin üzerine düşen görevleri uygulayarak toplumsal huzur ve barışı yani İstanbul sözleşmesinde yazılı maddelerin uygulanmasıdır talebimiz."

Hasan Sami Er