Gündem

Fazıl Say onbinleri buluşturdu

Dünyaca ünlü piyanist Fazıl Say Kirazlı Balaban’da madenciliğe karşı başlatılan “Su ve Vicdan Nöbeti’nin 24.gününde destek konseri verdi.

“Yaşatmaktan ve yaşamaktan yana olmalıyız”
Yaklaşık 25 bin kişin katıldığı muhteşem konsere Çanakkale dışında Türkiye’nin değişik illerinden de doğaseverler katıldı. Kazdağları için marş besteleyen Fazıl Say konser öncesi çevre mücadelesini sürdüren duyarlı vatandaşlara da teşekkür etti. Konser öncesi konuşma yapan Say, “Doğayı korumak için bu kadar büyük bir kalabalık olması, bu kadar aydın insanların bir araya gelmesi beni çok heyecanlandırdı ve mutlu etti. Gurur duydum Türk Halkıyla. Kazdağları için başlatılan kampanya için ilk günden itibaren burada bulunanlara, doğayı savunanlara da bir teşekkür etmek isterim. Onlar hepimizi yüreklendirdiler, bu konserin gerçekleşmesine de ilham kaynağı oldular. Bu gezegende insanlar olarak, bitkilerle hayvanlarla hep beraber gelecek için bir şeyler bırakmak istiyorsak korumak zorundayız. Yaşatmaktan ve yaşamaktan yana olmalıyız” dedi
“ÇEVRE MÜCADELESİ ÇEYREK ASIRDIR SÜRÜYOR”
Konser öncesi konuşma yapan Çanakkale’de çevre mücadelesinin öncü isimlerinden Hicri Nalbant Kazdağları’nın endemik bitkileri ile zengin olan bölgenin, Troya’nın önemli bir bileşeni olduğunu vurguladı. Termik santraller ve madencilik gibi kirli sanayilerin bu bölgeye yönlendirilmesinin büyük tehlike içerdiğinin altını çizen Nalbant, çevre mücadelesinin çeyrek asırdır sürdüğünü söyledi. Nalbant bunun bir dava olduğunu belirtirken, isim vermeden mücadele boyunca vicdanlı davranan eski Vali Ahmet Çınar’a, siyasi ve bürokratik isimlere ve doğaseverlere teşekkür etti.  
“TRUVA ATI SAHNEDE”
Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan ise konuşmasına Tolstoy’un bir sözü ile başladı. Gökhan,  Tolstoy şöyle der: "Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar: ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir." Evet bugün şehrimize, Kaz Dağları Hepimizin, Ormanlar Hepimizin diyerek, muhteşem bir hikaye yazmaya gelen güzel yürekli insanlara hoş geldiniz diyerek sözlerime başlamak istiyorum. Ancak sevgili dostlar şehre yabancıların gelmesi her zaman muhteşem hikayelerin başlangıcı olmuyor. Şehre gelen yabancılar bazen; güzelliklerinizi görmek, tadına varmak için değil, onları sizden çalmak için geliyor. Bu topraklara Truva Atı’nın içine gizlenerek girmiş yabancılar vardı, coşkuyla karşılanan armağan at, bir efsanenin de sonu oldu. Asıl niyetlerini gizlemek isteyenlerin eli boldur önce, cömerttirler ilk bakışta, yardımseverdirler hatta. Hele gücü de arkalarına aldılarsa, değmeyin keyiflerine, iştahları iyice kabarmıştır artık, doymak bilmezler. Truva Atı aynı coğrafyada, yine sahnede” dedi.
“SAVAŞ ESKİ MERTLİĞİNİ KAYBETTİ”
Başkan Gökhan konuşmasının devamında ise, “Pek çok medeniyete ev sahipliği etmiş bu kadim topraklar, yaşadıklarından çok şey öğrendi. Savaşlarla duyulmuş adını, barışa bezemek için çok çaba sarf etti. Barışı, özgürlüğü temel değerleri kabul edip, artık savaşlarla anılmak istemiyorum dedi. Ancak sevgili dostlar, yeryüzünde savaşlar bitmiyor, insanın insanla, insanın doğayla savaşı hiç dinmiyor. Savaş eski mertliğini de kaybetti; topla, tüfekle, askerle işgal etmiyor her zaman topraklarınızı. Gerekli izinler verilerek, eller üzerinde tutularak, teşviklerle yüceltilerek, teslim ediliyor topraklarımız emperyalizme.104 yıl önce Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde, hemen karşı kıyıda, onurla taşıdığımız Cumhuriyet tacının çoban ateşlerini yakan mücadeleyi vermiş bir milletin, 104 yıl sonra yeniden; taşını, toprağını, havasını, suyunu yine emperyalist güçlere karşı savunmak zorunda kaldığını görüyoruz. 1934 yılında Mustafa Kemal Atatürk genç Türkiye Cumhuriyeti’nde İran Şahı Rıza Pehlevi’yi ağırlıyordu. Çanakkale’de orman köylerine ulaşmak için kol gücü kullanılarak yapılan yolu göstermek için Pehlevi’yi bu bölgeye getirmiş ve hemen ileride bulunan Balaban Kahvesinde kahve ikram etmişti. Atatürk’ü ağırlayan, çınar ve kestane ağaçlarının serinliğinde kahve keyfine şahit olan bu ormanlar bugün acımasızca katlediliyor, derisi yüzülen koca koca dağlar yerle bir ediliyor, sincap, kaplumbağa, kurt, kuş yuvasından ediliyor. Ne için altın için…” diye konuştu.
“BİRKAÇ NESLİN GELECEĞİ YOK EDİLİYOR”
Kazdağlarındaki doğa mücadelesinin uzun yıllardır sürdüğünü belirten Başkan Gökhan, “12 yıldan buyana mitolojinin efsanevi dağı Bin Pınarlı İda (Kaz Dağları) ve son olarak da tek içme ve kullanma suyu kaynağımız Atikhisar Barajı Havzasında bulunan Kirazlı bölgesinde süren altın madeni arama ve işletme faaliyetlerine karşı sivil toplumla, duyarlı yurttaşlarla büyük mücadeleler verdik, vermeye devam ediyoruz. Burada ağacıyla, suyuyla, toprağıyla, börtü, böceği, kurdu, kuşuyla bir ekosisteme tecavüz ediliyor. Ne için? Üç kuruşluk altın için. Altın nedir? Ne işe yarar? Yenir mi? İçilir mi? Altımızı oyup, altınımızı alacak olanlardan başka bu işten karlı çıkacak kimse yok. Ülkemizin, şehrimizin, yöre halkının yararına bir zenginleşme yok bu işte. Üstelik fay hatlarının üzerinde kurulmuş, deprem bölgesinde olan bir şehrin göbeğinde yapılıyor bu işler. Resmen altımıza dinamit yerleştiriliyor, bir şehrin, birkaç neslin geleceği yok ediliyor” dedi.
Başkan Gökhan, “İlk günden beri Su ve Vicdan Nöbeti alanımıza ülkemizin dört bir yanından konuklar geldi, sanatçılar, siyasetçiler, ulusal ve uluslararası çok önemli yayın kuruluşları bizi ziyaret etti, direnişimize destek verdi, sesimizi dünyaya duyurdu.  Yaşam alanımızda ve pek çok başka yerde yaşanan doğa tahribatlarını gören vicdan sahipleri, ulusal ve uluslararası kamuoyunda tanınırlıkları yüksek pek çok sanatçı yanımızda yer aldı, bundan çok mutlu olduk… Atatürk’ün “Alnında ışığı ilk hisseden insan” olarak tanımladığı, bu topraklardan beslenen sanatçılara da bu yakışırdı. Sevgili Fazıl Say da duydu Kaz Dağlarından yükselen çığlığı. Doğaya sahip çıkmak, yaşama sahip çıkmak, binlerce yıllık derin tarihimize sahip çıkmak söz konusu ise ben de orada olmalıyım dedi ve bana ulaştı. Sessizliğin ve sükûnetin hâkim olduğu bir ortamda doğaya bir orman konseri vermek isterim dedi. Bu muhteşem teklifi ve doğaya ithaf edilecek Kaz Dağları Marşı müjdesini büyük mutluluk ve gururla karşıladık. “Kaz Dağları Hepimizin” diyerek; tüm insanlığa ve canlı yaşamına ait bu değerlerin korunmasına ilgi çekmek için bugün aramızda olan, onur kaynağımız Sevgili Fazıl Say’a tüm doğa dostları adına Hoş geldiniz diyorum” şeklinde konuştu.
“GELECEK İÇİN YAŞATMAKTAN YANA OLMALIYIZ”
Ardından büyük alkışlarla sahneye gelen Fazıl Say ise, “Doğayı korumak için bu kadar büyük bir kalabalık olması, bu kadar aydın insanların bir araya gelmesi beni çok heyecanlandırdı ve mutlu etti. Gurur duydum Türk Halkıyla bugün. Aslında Kazdağları için başlatılan kampanya için ilk günden itibaren burada bulunanlara, doğayı savunanlara da bir teşekkür etmek isterim. Onlar hepimizi yüreklendirdiler, bu konserin gerçekleşmesine de ilham kaynağı oldular. Bu gezegende insanlar olarak, bitkilerle hayvanlarla hep beraber gelecek için bir şeyler bırakmak istiyorsak korumak zorundayız. Yaşatmaktan ve yaşamaktan yana olmalıyız” dedi.
KAZDAĞLARI MARŞI BEĞENİ TOPLADI
Ünlü piyanist konuşmasının ardından, Mozart, Chopin, Beethoven ve Erik Satie gibi ünlü bestecilerin eserlerinin yanı sıra, geçtiğimiz sene Çanakkale Belediyesinin talebi doğrultusunda hazırlamış olduğu Truva Sonatı’ndan da bölümler seslendirdi. Konserin sonuna doğru, Kazdağları için özel olarak bestelediği Kazdağları Marşı’nı da ilk kez Çanakkale’de, Kirazlı Balaban mevkiindeki konserinde seslendiren Say, “ Ben besteciyim, marşa sözler de yazılması lazım” dedi. Konser sonunda katılımcılar hep bir ağızdan İzmir Marşı’nı söyledi.
Mine Tarım