Ekonomi

TÜRKİYE YÜZDE 38,8 İLE DEPRESYONDA DÜNYA BİRİNCİSİ

Salgın süreci birçok sağlık problemini de beraberinde getirdi.

Salgın süreci birçok sağlık problemini de beraberinde getirdi. Bunlardan biri de Pandemi ile yaygınlaşan depresyon oldu. En son The Lancet tarafından yayınlanan 2020-2021 yılları arasında Pandemi nedeniyle depresyon oranlarına göre Türkiye yüzde 38,8 ile 1’nci sırada yer alıyor. Dünya ortalaması ise yüzde28 olan depresyonda Türkiye’nin açık ara birinci olmasının nedenini Uzman Klinik Psikolog Yağız Ata gazetemize değerlendirdi. Ata, “Toplumda siyasi belirsizlikler, işsizliğin artması gelecek kaygısı ve benzeri durumlar bizim psikolojimizi olumsuz etkiliyor’’ dedi.
 
Türkiye’de Pandemi’nin etkisiyle beraber fiziksel rahatsızlıkların yanında, ruhsal rahatsızlıklar da yaygınlaşmaya başladı. Öyle ki son olarak The Lancet tarafından yayınlanan 2020-2021 yılları arasında pandemi nedeniyle depresyon vakalarındaki artış oranlarına göre Türkiye yüzde 38,8 ile 1’nci sırada yer alıyor. Peki ama Türkiye’de depresyon dünyada nasıl birinci çıkıyor? Bu rakamlar neyi gösteriyor? Ruh sağlığımız üzerine ve bu verilerin tamamını Uzman Klinik Psikolog Yağız Ata ile değerlendirdik.

‘’Ruh sağlığı terimi kişinin bir bütün olarak iyi olma durumunu anlatır’’
Ruh sağlığımız hakkında konuşan Yağız Ata, ‘’Hepimiz her ne kadar inkar etsek yada kabullenmekte zorluk çeksek te beden sağlığımızın yanında ruh sağlımızda vardır. Peki bu sürekli duyduğumuz ruh sağlığı nedir? Ya da kafede arkadaşlarımız ile otururken veya iş yerinde iş arkadaşlarımızla sohbet ederken hep duyarız ‘’psikolojim çok bozuk.’’ Nedir bu psikolojik bozukluk? “Ruh Sağlığı” terimi kişinin bir bütün olarak iyi olma durumunu anlatır. Ruh sağlığımızın iyi olması sadece ruhsal sıkıntılara ve hastalıklara sahip olmamak değildir. Ruh sağlığımız, fiziksel sağlığımızın iyi olmasıyla bağlantılıdır. Kendimizle, ailemizle ve çevremizle kurduğumuz iyi ilişkilerle ve hayatımızın gündelik problemleriyle baş edebilme becerimizle de bağlantılıdır. Aynı zamanda sahip olduğumuz bilgi, beceri ve özelliklerimizi kullanabilmemizle ve kendimizi rahat ve huzurlu hissetmemizle de bağlantılıdır. Hayatımızı yaşarken birbirinden farklı zorluklarla karşılaşırız. Aynı vücudumuz gibi, duygularımız ve zihnimiz de zorluklar karşısında yeniden denge bulabilmek için çalışır. Böylelikle, bazen biz fark etmeden karşılaştığımız zorluklar karşısında duygularımız ve zihnimiz bir zarara uğramadan kendisini düzenler. Yere düşersek kolumuz ya da bacağımız kanayabilir ve yara zamanla, kendiliğinden iyileşir. Ancak, bazen yara çok büyük ya da çok derin olabilir ve iyileşmesi için doktora gitmemiz ve gerekli şekilde tedavi almamız gerekir. Benzer şekilde, bir zorlukla, sıkıntıyla, problemle karşılaştığımızda, duygularımızda ve zihnimizde küçük yaralar açabilir ve iyileşebilir. Ancak yaşanan zorluklar, sıkıntılar, problemlerin etkisi daha büyük ve derinse, duygularımız ve zihnimiz kendi kaynaklarıyla yarayı iyileştiremeyebilir ve bu da daha fazla sıkıntı yaratabilir’’ şeklinde ifade etti.

‘’2017 ile 2020 yılları arasında 15 milyon 405 bin kişi psikiyatri kliniklerine başvurdu’’
Türkiye’de psikolojik durumu da değerlendiren ve verilerde depresyonda dünya birincisi olan ülkemiz hakkında konuşan Yağız Ata, ‘’ En son The Lancet tarafından yayınlanan 2020-2021 yılları arasında pandemi nedeniyle depresyon vakalarındaki artış oranlarına göre ülkemiz 1.sırayı %38,8 almıştır. ABD %26, Çin %10, Fransa %25, Almanya %12, İngiltere %25, Hindistan %35, Angola %19 olarak yerlerini almıştır. Dünya ortalaması ise %28’dir. Yani ülkemiz 2020-2021 yılları arasında pandemi nedeniyle depresyon vakaları oranı %38,8 ile dünya ortalamasına 10 puan fark atmıştır! Peki bu veriler bir tarafta dursun birde ülkemizde antidepresan kullanıma bir bakalım. 2018’den 2020 yılı sonuna kadar geçen sürede ülkemizde 12 milyon 272 bin kişiye antidepresan ilaç, 60 milyon 911 bin kişiye de sinir sistemi ilacı reçete edildi. Peki bir başka veri ise 2017 ile 2020 yılları arasında 15 milyon 405 bin kişi psikiyatri kliniklerine başvurdu’’ dedi.

“Reçete Z Kuşağı”
Psikolojinin bozulmasını etkileyen konuları da sıralayan Yağız Ata, ‘’Peki psikolojimiz bu durumdayken psikolojimizin bozulmasına neler sebep olmuş olabilir? Toplumda madde ve alkol kullanımın artması, kadın cinayetleri, düşük sosyal ekonomik düzey, ayrı yaşama ve boşanmaların artması, işsizlik ve işsizliğin artması, yakın dönemde yaşanan büyük olaylar (sel, yangın ve benzeri, siyasi belirsizlikler, gelecek kaygısı gibi durumlar bizim psikolojimizi olumsuz etkiliyor. Peki psikolojimizin bozulmaması için neler yapılabilir? Burada iki durum var. Birinci durum devletin siyasi özgürlük ve ekonomik açıdan refah sağlaması, ikinci durum ise önleyici ve koruyucu ruh sağlığı hizmetlerinin geliştirilmesi ve bu alana yatırım yapılması. Tüm bu değerlendirmenin ardından Z kuşağına ayrı bir parantez açmak istiyorum. Gençlerimiz bu saydığım durumlardan etkilenseler de yine kendilerinin farklı bakış açıları ve problem çözme becerileri ile kendi psikolojilerini düzeltebilecek farkındalıktadırlar. Onların bu farklı zihniyetlerini biz toplum olarak köreltmek yerine, gençlerimizi desteklemeli ve onlara fırsatlar tanımalıyız. Bir psikolog olarak ülkemdeki bireysel ve toplumsal psikolojiyi gördüğümde reçetemizin Z kuşağı yani yüksek teknoloji yakalamış olan gençlerimiz olduğunu söylemek istiyorum. Her ne kadar gençlerimizin tembel ya da bilgisayarın başından kalkmadıkları için kızılsa da çağımızın gerekliliği ve bu zamanın kuralı Z kuşağını anlamak ve onlara uyum sağlamaktır’’ dedi.
 
İbrahim Akın Kazancı