11 Ayın Sultanı Olarak anılan Ramazan Ayı, Müslüman alemi için kutsal olarak anılmakta, her Ramazan’da gerçekleşen ibadetler sabrı ve paylaşmayı hatırlatması bakımından önemlidir.
Ramazan ayının anlamı ve manasını ibadetler ve İslam üzerine Çanakkale'nin Gökçeada ilçesinde Şirinköy Camii İmam-Hatibi olarak görev yapan Yadigar Murat Örük ile Ramazan sohbeti tadında bir röportaj gerçekleştirdik.
Örük, “ilim Çin’de de olsa gidip alınız” düsturu gereği çağları aşan mesajıyla tabiri caizse bizleri inovasyona teşvik etmiştir Velhasılı kelam günümüzdeki bu geri kalmışlık, dinî direktiflerden uzaklaşmamızın, ayrıca modernizme ayak uydururken faydalandığımız metaları tercih ettiğimizde yaptığımız yanlışların bir sonucudur kanaatindeyim. Kusursuz olan Müslümanlar değil, İslam’ın kendisidir” dedi.
Kendinizden bahseder misiniz kimdir Yadigar Murat Örük?
Efendim öncelikle gösterdiğiniz teveccüh dolayısıyla teşekkür ediyor, bizleri ayların sultanı Ramazân-ı Şerîf’e kavuşturan yüce Rabbimize hamd ve yüce kitabımızın kendisine nazil olduğu Peygamber Efendimize (S.A.V.) tazimlerimi arz ediyorum. Bendeniz 1997 yılında Ankara’da dünyaya geldim. 7 yaşıma kadar Ankara’nın Çamlıdere ilçesinde yaşadıktan sonra babamın emekli olmasıyla asıl memleketimiz Sivas’a taşındık. Emekli Polis olan bir babanın dört çocuğundan üçüncüsüyüm. İlk ve orta(İmam-Hatip Lisesi) öğrenimimi Sivas’ta tamamladım. 2017 yılında Diyanet camiasına vekil görevli olarak ilk adımımı attım. 2019 Mayıs ayına kadar Sivas, İstanbul Beyoğlu ve Fatih’te geçici din hizmetlerinde bulunduktan sonra halihazırda görev yaptığım Çanakkale Gökçeada Şirinköy camiine İmam-Hatip olarak atandım. İlahiyat öğrenimimi görevimle birlikte sürdürmekteyim.
Ramazan ne demek ramazan ayının bir ruhundan bahsediyoruz her zaman özellikle büyüklerimiz bu zamanın ruhu diyor, nedir bu ruh?
Asıl itibariyle “Ramadan” olan kelime Türkçe’mize Ramazan olarak geçmiştir. “Yanmak” manasına gelir ki Elmalılı’nin tabiriyle günahların yandığı aydır. Dinî literatürde kamerî ayların dokuzuncusu olan Ramazan ayı Rabbimizin tabiriyle(Kadir,3) bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesini içinde barındıran Kuran’ın kendisinde nazil olduğu mukaddes bir aydır. Yüce kitabımızda(Bakara,183) Rabbimiz, Ramazan ayına ulaştığımızda oruç tutmayı sağlıklı her Müslüman’a farz kılmıştır. Efendimiz ’in ifadelerinden(Buhari, Savm,8) özetle “oruç”, yalnızca midenin aç kalması değil, Allah’ın emir ve yasaklarına riayet etmemizi hatırlatan, insanlar arası ülfet ve muhabbeti kuvvetlendiren bir olgudur. Ülkemizde bugün yaklaşık 85 milyon insan var ve ben inanıyorum ki inanan, inanmayan milyonlarca insan Ramazan’ın o manevi atmosferinden, insanlardaki o latîf tahammül ahlakının zirveye çıktığı bu mübarek ayın gelmesinden son derece mutluluk duyuyorlar. Rabbimiz başı rahmet, ortası mağfiret, sonu azaptan kurtuluş olan bu kutsal aydan hakkıyla istifade edebilmeyi nasip etsin.
Ramazan ayında oruç ibadeti Müslümanlar tarafından çok önemseniyor. Namazdan bile önemli görülüyor mesela, Namaz kılmayanlar bu ayda oruç tutuyor? Sizce neden bunu senede bir kez diye mı? yapıyorlar
Evet, bu durum oldukça aşikar. Bir yerden sevindirici iken diğer yandan ilginç bir tablo. Bunun nedeninin ilk önce Ramazan’ın yüreklerde estirdiği rahmetin bir tezahürü olduğunu düşünüyorum. Ülkemizde dindar olsun olmasın, insanımızın çoğu Ramazan geldiği için bazı şeylerden sakınıyor ya da normal hayatta girmediği manevi gayretlere bu ayda ihtimam göstermeye çalışıyor bu oldukça sevindirici. Fakat şöyle de bir realite var ki oruç ibadeti halkımız tarafından örfîleştirilmiş, hiç olmazsa Ramazan’da bir nebze olsun kulluğumuzu hatırlayalım algısı oluşmuş. Şunu da unutmamak gerekir ki oruç ne kadar farzsa namaz da en az o kadar her inanana farzdır.(Taha,132). Allah hepimizin tutuğu oruçlar hürmetine, güzel niyetlerimiz hürmetini kendisine ibadette sebat nasip eylesin.
Ramazan’da özellikle göre daha az birbirimizle ilgileniyor halimizi hatırımızı az derece soruyoruz bunun nedeni nedir? Geçmişe göre geleneksel yapımız zarara mı uğradı ne düşünüyorsunuz?
Şöyle ki esasen bu durumun tersi olması gerekmektedir. Dinimizin önemle üzeeinde durduğu, faziletlerini defaatle ifade ettiği hasletlerden birisi de Sıla-ı Rahîm’dir (Nur,22). Sıla-ı Rahîm, büyüklerimizi, küçüklerimizi, eş, dost ve akrabamızı iyi günde kötü günde saymak ve hatırlamaktır. Kaldı ki Ramazan gibi bir rahmet iklimi bunun için büyük bir fırsattır. Fakat günümüzde Covid-19 salgını, mevcutta site yapılaşmasının ve moda mod bir hayat sürmenin doğurduğu insanlar arası iletişimsizliğe son derece zarar vermiştir. Fakat şartlar neyi gerektirirse gerektirsin, hem insan hem de bir Müslüman olarak, milli ve manevi değerleri tahkir etmeyen her çeşit insana, “yaradılanı hoş gör, yaradandan ötürü” düsturu gereği zarafet, tahammül ve muhabbetle yaklaşılmalıdır.
Sizce Pandemi dönemi Müslümanlara en başta ne öğretti, size ne öğretti?
Öncelikle normalde rutin diye hafife aldığımız normallerin bizler için nasıl bir nimet olduğunu fark etmemek akıllıca olmaz. Bir zerreciğin nasıl da milyarlarca insanı huzur ediyor, düzenlerini alt üst ediyor. Mevcut durum nasıl oluşmuşsa oluşsun, Müslüman yaşadığı her şeyi kendine bir tecrübe kabul etmeli ve imtihan amaçlı gelinen dünyada, Rabbimiz tarafından alınanın da verilenin de bir nimet ve hikmet eksenli olduğunu idrak etmek gerektiği kanaatindeyim. Peygamberimizin şu müjdesini hatırlatmak isterim; “ayağına batan bir diken dahi olsa, Müslümanın başına gelen musibetler onun günahkarına keffaret olur.”(Buhari, Merda, 3)
Genç biri olarak imamlık nasıl bir meslek, imam olmanın ne gibi sorumlulukları var?
Şunu ifade etmeliyim ki, belki bedenen çok bir külfeti olmayan fakat manevi ağırlığıyla oldukça zor bir meslek ifa etmeye çalışıyoruz. İmamlık, Peygamber efendimizin bir makamı olup her İmam, Allah Resulüne vekalet ve veraset eder. Tabi ki bu Hrıstiyanlıktaki ruhban inancı gibi bir durum değildir. Yaşım gereği elbette temsil ettiğim makamın manevi ağırlığında dolayı, neredeyse bütün yaşamımı bu disipline uygun sürdürme keyfiyeti doğuyor. Gücüm yettiğince de temsil ettiğim makama aykırı fiillerden uzak durmaya çalışıyorum inşaallah. Fakat şunu ifade etmek isterim ki bazı vatandaşlarımız özellikle benim ve benim gibi genç olan Din Görevlilerinin birer genç olduğunu unutuyor ve zihinlerindeki kalıp din adamı algısının dışında bir tabloyla karşılaşınca hoşgörüden yoksun tutumlar ortaya çıkabiliyor. Biraz evvel belirttiğim gibi bizler ruhban değiliz ve masumluk sıfatımız yok, her insan gibi nefis taşıyor ve vaaz ettiğimiz şeylerin ilk muhatabının kendimiz olduğunun bilincinde olarak vazifemizi yapmaya gayret gösteriyoruz. Bir genç olarak ve bir din görevlisi olarak her görüşten, her dinden, her mezhepten ve meşrepten, her milletten insanla “kutsal kabul edilen değerlere” saygı ekseninde iletişim kurmaktan memnuniyet duyarım.
Tipik klasik dindar kişilerden farklı olarak, bu modele uygun görünmeyen inançlı gençlere nasıl bakıyorsunuz?
Evvela söylemeliyim ki dindar görünülmez, dindar olunur. Dinimizin koyduğu belirli sınırlar vardır. Bir Müslüman bu sınırlara nefsinin el verdiğince riayet etmeye çalışıyorsa bu kişi dindardır. Allah-u Teala kendi çizdiği sınırlar içerisinde olduğu sürece, insanları tek tip dindar bir model olarak bir nizama tâbi tutmamıştır. Bundan sebeple aslolan Allah’a, Resulüne ve emirlerine bağlılıktır. Yani bir insan, bir zümrenin beklentisini değil kendisini Yaratanın beklentisini karşılamak durumundadır. İslam’ı en güzel temsil eden model, güzel ahlak modelidir.
Sizce İslam deyince aklınıza ne geliyor?
İslam, bütünüyle hayatın tamamını tanzim eden, hiç bir inanç sisteminde görülmemiş yüce bir sistematizme sahip, kendisine samimiyetle gelenin kendisinde hayat bulduğu, bunca emir ve yasakların, helal ve haramların insanoğlunun fıtrî gerçekliğine uygun olduğu aziz bir dünya-ahiret nizamıdır. Ve İslam asla bir mabed dini olmayıp, haftalık ritüele sığamayacak kadar büyük bir yaşam rehberidir.
Müzik sanat İslam döneminde gelişti. İslam hukuku, İslam bilimi. Sizce bu dönemde neden geride kaldık?
Müslümanların tarih boyunca en ihtişamlı, en kudretli olduğu dönemler, İslam hassasiyetinin en yüksek olduğu dönemlerdir. Kuran-ı Kerim’in hayat kitabı olduğu bilincinde olan dedelerimiz, yolların en güzelinin Rasulullah’ın yolu olduğunu bilen atalarımız bu diri tuttukları hassasiyetle asırlarca kıtalara hoşgörüyle hükmetmiştir. İlk emri “Oku” olan, “akletmez misiniz, düşünmez misiniz, ibret almaz mısınız” diyerek bizleri defalarca düşünmeye, ibret alıp üretmeye sevk eden bir kitabı hayat rehberi yapan bir nesil elbette dünyaya da hükmeder, bilim ve sanatta insanlığa emsal de olur. Peygamberimizin, bir hadisinde de ifade ettiği “ilim Çin’de de olsa gidip alınız”(Beyhakî) düsturu gereği çağları aşan mesajıyla tabiri caizse bizleri inovasyona teşvik etmiştir. Velhasılı kelam günümüzdeki bu geri kalmışlık, dinî direktiflerden uzaklaşmamızın, ayrıca modernizme ayak uydururken faydalandığımız metaları tercih ettiğimizde yaptığımız yanlışların bir sonucudur kanaatindeyim. Benim ifadelerim beni bağlar. Kusursuz olan Müslümanlar değil, İslam’ın kendisidir vesselam. Röportaj dolayısıyla tekraren teşekkür ediyor, şimdiden Ramazan bayramınızı tebrik ediyorum.
Röportaj: İbrahim Akın Kazancı