Gündem

  “Siyaset fedakarlık gerektirir”

TBMM’de ziyaretçileri hiç bitmeyen, Çanakkaleli oda başkanları ve muhtarlardan, sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin taleplerini dinleyen ve çözüm noktasında kilit noktası olan  AK Parti Grup Başkanvekili ve Çanakkale Milletvekili Bülent Turan, yolunun 12 yaşında kesiştiği Cumhurbaşkanı...

 TBMM’de ziyaretçileri hiç bitmeyen, Çanakkaleli oda başkanları ve muhtarlardan, sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin taleplerini dinleyen ve çözüm noktasında kilit noktası olan  AK Parti Grup Başkanvekili ve Çanakkale Milletvekili Bülent Turan, yolunun 12 yaşında kesiştiği Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la yaşadığı ilginç diyaloglardan, çocukları ile olan ilişkisine kadar siyaset dışındaki hayatına ilişkin samimi açıklamalar yaptı.
 
Siyasetin fedakarlık gerektirdiğini belirten Turan, “Siyasetçilerin en büyük bedeli, ailesine yeteri kadar zaman ayıramamasıdır. Bir gün oğlumun öğretmeni anlatmıştı. Okulda baba meslekleri konuşulurken, benim oğlum ‘Babamın mesleği toplantı yapmak’ cevabını vermiş” dedi. Çok hızlı konuşmasının da dikkat çektiğini belirten Turan, “Cumhurbaşkanımız, ‘Ya bir dur biraz slowly slowly (yavaş)’ dedi. Bunun üzerine ben ‘İşimiz çok, o sebeple hızlı konuşuyorum’ deyince, bu sefer, yapısı itibarıyla yavaş konuşan Binali Bey araya girdi ve ‘Ne yani, bizim işimiz yok mu?’ diye espri yapmıştı. Herkes kahkahaya boğulmuştu” dedi.  
 
Siyasetçilerin, siyaset dışında bir hayatları var mı?
 
Siyasete girmek bir anlamda, özel hayattan da fedakârlık anlamına geliyor. Siyasette hep şu örneği veririm. Neşet Ertaş’a ‘Yeni türküler neden sizinki kadar kalıcı değil’ diye soruyorlar. O da, ‘Biz çekmediğimiz derdin türküsünü söylemeyiz’ cevabını veriyor. Siyaset fedakarlık gerektirir. Ayrıca hasbi olacaksın. Çünkü hesabi yaklaşımlar, bu partiye de Cumhurbaşkanına da zarar verir.
 
 
Aile hayatınız bu tempodan nasıl etkileniyor. İkizleriniz var. Çocuklar bu yoğunluğa tepki göstermiyor mu?
 
Ben üç erkek çocuk babasıyım. İkizler büyüdü, 11 yaşındalar artık. Üçüncüsü iki buçuk yaşında. Yoğunluğumuzdan dolayı zamanımızdan, sağlığımızdan, hayatımızdan, ailemizden kaybediyoruz. Ama siyasetçilerin en büyük bedeli, ailesine yeteri kadar zaman ayıramamasıdır. Gün geliyor, çocuklar telefon açıp ağlıyor ‘Özledik baba’ diye. Sizin günlük rutinleriniz onları unutturabiliyor. Bazen onlar için özel anları telaştan atlayabiliyorsunuz. Bir gün öğretmeni anlatmıştı. Okulda baba meslekleri konuşulurken, benim oğlum ‘Babamın mesleği toplantı yapmak’ cevabını vermiş. 
 
İkizleri birbirine karıştırmıyor musunuz?
 
Çocukken daha çok karıştırıyordum. Aslında halen karıştırdığım zamanlar oluyor.  Hepsinin bir zorluğu var ama ikiz babası olmak ayrı bir bereket. Kendi aralarında bir rekabet oluyor. Bu durum bizleri de zor duruma sokabiliyor. Birini başarısından dolayı tebrik ettiğinizde, diğeri de beklenti içerisine giriyor. Yine bir konuda uyarı yaptığınızda ikisine de yapmanız gerekiyor.
 
Cumhurbaşkanı ile yolunuz nasıl kesişti?
 
12 yaşında Milli Gençlik Vakfı’nın okul başkanıyken, Cumhurbaşkanımızı tanıma fırsatı buldum. O günden beri de aynı yolda yürüyorum.
 
BABA-OĞUL İLİŞKİSİ
 
Aranızda bir baba-oğul ilişkisi varmış gibi duruyorsunuz, size takılıyor, size kızıyor.
 
Biz Cumhurbaşkanımızı, genel başkanın ötesinde, bir lider olarak görüyoruz. Seviyoruz ve sayıyoruz. Cumhurbaşkanımız da bizi uzun yıllardan beri tanıdığından olsa gerek takıldığı oluyor. Mesela, bir keresinde MYK’da, o dönem Binali Bey de Başbakan. Yapı olarak da hızlı konuşurum ben. Biraz hızlı ve uzun konuşunca hemen araya girip Cumhurbaşkanımız, ‘Ya bir dur biraz slowly slowly (yavaş)’ dedi. Bunun üzerine ben ‘İşimiz çok o sebeple hızlı konuşuyorum’ deyince, bu sefer, yapısı itibarıyla yavaş konuşan Binali Bey araya girdi ve ‘Ne yani, bizim işimiz yok mu?’ diye espri yapmıştı. Herkes kahkahaya boğulmuştu. Bir başka örnek, fi tarihinde Biga teşkilatı gelmişti. Bir çerçeve yaptırmışlar, Cumhurbaşkanımıza hediye etmek için. Ama çerçeve düşmüş ve çatlamış kalabalıkta. Ama Sayın Cumhurbaşkanı döndü bana, ‘Niye kırdın bunu?’ diye laf attı. Kendisi sever böyle takılmaları.
 
“Baba sen ölmedin mi?”
 
15 Temmuz yaşandığında ben çocuklarla Çanakkale’deydim. Sonrasında gündüz Ankara’ya gelip, akşam da demokrasi nöbetleri için Çanakkale’ye dönüyordum ve çocukları göremiyordum. Bir hafta sürdü bu durum. Bir haftanın bitiminde, sabaha karşı çocukların yanına gittim ve ikizlerin yanına uzandım. Ömer, gözünü açtığında, boynuma sarılmasını bekledim ama yüzüme boş boş bakıp ‘Baba sen ölmedin mi’ dedi. Bu tepkisini hiç unutmayacağım. Halen çok ağır yaşıyorum bu duyguyu aklıma geldikçe.
 
“Demirci ustasının oğluyum”
 
Çanakkale’nin Lâpseki ilçesinde uzun yıllar demirci ustalığı yapan bir babanın oğluyum. Tam bir Anadolu insanı kendisi. Bende onunla beraber bir süre demircilik mesleğini yerine getirdim. Çok iyi demir döverim, işlerim. Bizler de ondan bir nebze olsun bir şeyler öğrendik. Böylesi bir babamın oğlu olmaktan her zaman gurur duydum.
 
“Her zaman keyif alacağımız işler yapmalıyız”
 
Bir insanın hayatında sadece sert toplantılar, siyaset olursa hayatında başka bir şekil, kimlik olmazsa çok çabuk dağılır. Böyle yoğun bir hayata baktığımızda mutlaka bizi frenleyen, bizi kenara çeken bir anlayışımız olmalı. Ben bunu yerine getirmeye çalışıyorum. 2008 yılında ‘Bir Mola’ kitabımızı çıkardık. Fırsat buldukça fotoğraf çekmeye gayret ediyorum. Adeta benim için bir deşarj olma yolu. Hayattan kopup gitmemek için her zaman keyif alacağımız işler yapmalıyız. Gençlerimize her zaman söylüyorum. Mutlaka genel iş, eğitim tempomuzun yanına farklı hobiler eklemeliyiz. Bu bir yabancı dil olur, spor olur, farklı alanlar olabilir. Hobiler ruhen bizleri dinlendirdiği gibi aynı zamanda çevremizin de gelişimine katkı sağlar.
 
Bize zaman ayırdığınız için teşekkürler.
 
Ben teşekkür ederim, işlerinizde başarılar dilerim.
 
Altuğ Acer