.


Cuma günkü köşe yazımda size “Ağustos Böceği ve Karınca” hikâyesinin bilinen versiyonunun dışında başka versiyonunu anlatmaya söz vermiştim.
İşte o hikâye.
.
Karınca bütün yaz boyunca çalışır ve kış için evini, yiyeceklerini hazır eder.
Ağustos böceği de yan gelir yatar ve karıncayla alay eder, vur patlasın çal oynasın yazı geçirir... Ve kış gelir...
Karınca sıcacık yuvasında karnı tok bir şekilde kışı geçirirken, ağustos böceği bir basın toplantısı düzenleyerek “Etrafta onca aç ve üşüyen varken karıncalar nasıl bir vurdumduymazlıkla sıcacık yuvalarında karnı tok yaşayabiliyorlar!” diye olayı kamuoyunun vicdanına sunar.
.
Ulusal haber kanalları zavallı aç ve açıktaki ağustos böceği ile karnı tok sırtı pek karıncanın resimlerini yan yana yayınlayarak tarafları tartışmaya davet eder...
Ülke olayın şokunu yaşamaktadır.
.
Nerededir bu ağustos böcekleri?
Nerededir bu devlet?
“Yeşil Böcekleri Koruma Derneği” den bir temsilci tartışma programına çıkarak “Otuz yıldır çektikleri sefaletin tek nedeninin sırf yeşil renkli olmalarından kaynaklandığını” anlatır.
.
Diğer yandan “Kurbağa Kermit” de başka bir programa çıkarak ekranlarda ilk defa “Yeşil olmak zor be arkadaş” adlı şarkısını seslendirir.
.
Konu Bakanlar Kurulunda tartışmaya alınır ve Başbakan yandaş televizyonunda özel konuşarak “Daha önceki hükümetler tarafından bunca yıldır sorunları gözardı edilen değerli ağustos böceği kardeşlerimizin, bundan böyle huzur ve refah içinde yaşamaları için ne gerekiyorsa yapacağız” der.
.
Diğer yandan şöhretli bir programcı karıncayı canlı yayına alarak “Reklamını yapmak için zavallı bir ağustos böceğinin içler acısı durumundan yararlanmaya utanmıyor musun!” diye bir güzel azarlar...
.
Karınca ertesi akşam başka bir yandaş programda “Ağustos böceğinden yürüttüğün para ve yiyecekleri nereye sakladın öt çabuk!” diye dayak yer…
.
Sonunda karınca;
Örgüt kurmaktan,
Örgüte yardım ve yataklık etmekten,
Örgüt bankalarında mevduat açmaktan,
Örgüt okullarında çocuk okumaktan,
Hakkında binlerce soruşturma açılır.
.
Sonunun kötü olacağını gören karınca, en sonunda kurtuluşu yurtdışına kaçmakta bulur...
.
Ağustos böceği ise;
Onun evine yerleşir,
Yemeklerin eşyaların üzerine konar ve
Refah içinde yaşar giderken iktidara şükredip durur…
 
***
Bu hikâyenin bir başka versiyonu daha vardır.
.
Mevsim yaz…
Ağustos Böceği o konser benim, bu konser senin geziyor, gitar çalıyor, şarkı söylüyor...
Plajlarda ellilik lahmacun tüketiyor, daha öğle olmadan Chivas Regal’ını yudumlamaya başlıyor.
“Gel keyfim gel” durumu yani…
.
Karınca garibim de Ağustos sıcağında, ha bakalım, de bakalım çalışıp, terlerken bir yandan da cırcır öten ağustos böceğine içinden “Öt, öt; götür nasıl olsa kış gelecek o zaman görüşürüz” diyerek söylenirmiş.
.
Çok geçmeden yaz bitmiş, sonbahar yağmurları falan derken karakış kapıda bitivermiş…
.
Karınca yuvasında hala çalışır, yiyecek depolarını tasnif ederken, kapının zili çalmaya başlar uzun uzun…
“Bak en şu münasebetsize, bu karda soğukta yine aç kaldı ve kapıma dayandı. Bütün yaz çalışmadı. Zırnık vermeyeceğim” der karınca kapıdan başını uzatırken…
.
Bir de görsün!
Kapıda bir limuzin, pırıl pırıl; şoförün açtığı kapıdan inen, yerlere kadar vizon kürklere sarınmış Ağustos böceği…
Hani şu bizim yazın cırcır Bodrum plajlarında dolanan ağustos böceği.
Şen şakrak bir tavırla;
“Efem, meraba…” demiş ağzını yayarak.
Karınca şaşkın biraz da tedirgin sormuş;
-“Nasıl olur? Sen çulsuzun tekiydin?”
-“Hiç sorma. Saz çalarken bir yapımcı keşfetti beni. Single yaptım çok tuttu. Sonra da albüm. Anlarsın ya… Ondan sonra gelsin paralar. Şan, şöhret…”
-“Peki benden ne istiyorsun?”
-“Hiiççç… Paris’e uçuyorum da… Acaba ‘benden bir isteğin var mı?’ diye sormaya geldim di…”
Karınca çökmüş bir halde, nasırlı ellerine bakmış ve “Yok” diyerek eklemiş;
-“Yok bir isteğim, yalnız Paris’e uğrarsan orada bu masalları yazan adam var; ona benden selam söyle!”