.

56. Troya Festivali’nin afiş yarışması belli oldu.
Çanakkale Belediyesi de seçilen afişleri kamuoyu ile paylaştı.
Paylaşmasına paylaştı ama…
Oy, oy, oy…
Sen misin paylaşan?
.
Sosyal medyaya düşen afişlere gelen tepkiler arş-u alaya yükseldi.
Çoğunlukla beğenilmeyen afiş için ben de buradan bir yorum yapacağım tabi.
.
Halk olarak festival afişinin yıllar boyu belli bir kalıp içinde kabul edilmesiyle beraber, yarışma şekline dönüşmesiyle biraz olsun değişiklikler görmeye başladık.
Daha sanatsal, daha renkli, daha farklı çizgiler alışılmışın dışına çıkardı bizleri.
.
Seçici kurulun her sene değişiklik göstermesi bile belediyenin bu işi ciddi tuttuğuna işaretti.
.
Geçtiğimiz senelerde seçilen afişlere toplu şekilde bir itiraz gelmedi.
Kimi beğendi, kim beğenmedi, kimi kabul edilebilir buldu.
Sebebi ise renkler ve zevklerin tartışılmamasıydı.
Yolda birkaç kişi çevirip geçmiş afişleri sorsanız üst üste 3 tane festival afişini hatırlayan olmaz.
.
Afiş konusu sanata dönüşünce, “Anlatan ile anlayan arasında” farklılıklarda oluştu haliyle.
.
Afişi yapan sanatçı,
Seçenlerin çoğu sanatçı,
Sunulan halk…
.
Nasıl bir halk?
Barışın kenti olup,
İller arasında birinci seçilen
Ancak tiyatro salonu bile olmayan bir şehrin halkı…
.
Ben her daim sanatın yarıştırılmasına karşıyım.
Başta da dediğim gibi zevkler ve renkler tartışılır.
Bu bir gerçek.
.
Bu afişi seçen kurulu değiştirsek,
Yeni gelenler başka afişi seçebilirler.
Bir başka kurul ise başkasını.
.
Böylesi bir durumda kimseyi suçlayamayız, eleştiremeyiz, yargılayamayız...
.
Sanatçı Troya Festivali için duygularını kâğıda yansıtmış.
O kendisinin ruh halidir.
Festivali öyle yorumlamıştır.
.
Seçici kurul ise diğer eserler arasında bu sene festivali en iyi şekilde temsil edecek afişi (tahminim) oy çokluğu ile seçmiştir.
Önümüze gelen afiş bu aşamalardan geçmiştir.
.
Eğer eleştiri varsa kime?
Afişi yapana ise şöyle cevap gelebilir;
“Seçmeseydiniz…”
.
Seçene eleştiri varsa:
“Biz bunu sanatsal yönden en uygun olarak seçtik” diyebilir.
.
Halk tüm bunlara karşılık afişi beğenmeyebilir (ki nihayetinde öyle gözüküyor).
.
Bana sorarsanız;
Marjinal çalışmaları severim.
Bir tiyatrocu, bir dergici olarak böyleleri hoşuma gider.
.
Eleştirim olacaktır tabi.
Ama bu son ayların moda repliği;
“Açın kapıyı…” şeklinde olmaz, olamaz zaten.
.
İlk gördüğümde sanatsal bir yapıyı görmedim değil.
Tarihte zaten “Hileyi” temsil eden bir ata aslında yakışan;
Böylesi kıvrak,
Böylesi bir oynaklıktır.
Tüm toplumlara verilen mesajı iyi temsil eden bir Truva Atı’nın, dansöz olarak nitelendirilmesine kim karşı çıkabilir ki?
Zaten görevi bu değil miydi?
.
İnsanın içine sinsice yerleşen,
Geçici sevinç ile sarhoşluk veren,
İçindekinin inançlarını kullanıp ruhuna sızan,
Onu savunmasız bırakacak dev kapıları açtıran bu at değil miydi?
.
Neden şimdilerde bu ata karşılıksız sahiplenip, daha ciddi olması yönünde isteklerde bulunuyoruz ki?
Grafiker bence (bilerek veya bilmeyerek) At’ın asıl ruh halini çizerek sanatıyla birleştirmiş.
Ellerine de sağlık, güzel olmuş…
.
Gelelim diğer tarafa;
Festival içeriği olarak “Troya Sanat Festivali” olsaydı afiş bana göre “Cuk” oturmuş diyebilirdim.
Ama toplumun beklentilerini de düşünerek “Daha marjinal olmayan, daha sade bir çalışma belki seçilebilirdi” diye düşünüyorum.
Çizgi olarak, düşünce olarak afişe zaten bir eleştirim olamaz.
Yılların halk hafızasında çizdiği ciddi kalıbın dışında değerlendirilebilecek olan bu afiş,
56. Troya Festivaline hayırlı uğurlu olsun.
.
Amaç festivalin reklamını yapmaktı.
Ulusal gazetelere bile konu olduğuna göre görev tamamlanmıştır.
.
Not: Bazı ahlaksız ve müstehcen yakıştırmalar için söylenecek bir şey yok. Yıllarca bazı insan figürlerinin kıvrak kişilerle bağdaştırılması sonucu üzerlerine kalan ihalenin, Truva Atı’nda karşımıza çıkmış gibi algılanmasına diyecek hiçbir şey yok.
Grafikerinin dediği gibi “Dans eden bir atı çizdim” dediğinde ne diyeceksiniz?
Akıl neredeyse, dil oradadır.
Lütfen…