.

 
Anadolu köylüsünün çilesi eşsiz tablolara taşıyan ressam İbrahim Balaban, geçtiğimiz Pazar günü çoklu organ yetmezliği nedeniyle hayata gözlerini yumdu. Hayatı çilelerle dolu ressamın cenazesi bugün doğduğu köyde toprağa verilecek. Nur içinde yatsın.
1921 yılında Osmangazi’nin Seçköy köyünde dünyaya gelen İbrahim Balaban, üç yıllık diploma sahibidir.
Daha 16 yaşındayken Hint keneviri yetiştirmek suçundan cezaevine düşmüş, para cezasını ödeyemediği için 3 yıl daha yatmak zorunda kalmıştır. Zamanını daha iyi değerlendirmek amacıyla zeytinyağı kullanarak resim yapmaya başlamıştır. Otuzlu yıllarda resim için kalem, boya ve diğer araç gereçlerin bulmanın ne kadar zor olduğunu görmek lazım. Haliyle resimlerini zeytinyağına batırdığı renkli kalemlerle yapmıştır.
Cezasının bitmesine çok az bir zaman kala dört mahkûmun saldırısına uğramıştır. Ardından cezaevinden çıkmış, evlenirken düğününü basan hasmını öldürmüş, yeniden cezaevine düşmüştür.
Cezaevindeyken önce babası Hasan Çavuş cinayete kurban gitmiş, daha sonra hanımı doğum yaparken, kısa süre sonra ise çocuğu vefat etmiştir.
Köylü Ressam İbrahim Balaban, Bursa Cezaevi’nde ünlü şair Nazım Hikmet ile tanışır. Onun desteği ve ilgisi sayesinde resim yeteneği ortaya çıkar ve gelişir. İbrahim Balaban cezaevinde resmin yanı sıra felsefe, sosyoloji, ekonomi ve politika alanlarında pratik bilgiler edinmiştir. Yedi yıl boyunca Nazım Hikmet’le aynı cezaevinde kalmış, bu dönemi Şair Baba ve Damdakiler kitabında anlatmıştır. Kitabı, yazar Haldun Çubukçu tarafından oyunlaştırılmış ve yönetmen Ayşe Emel Mesci tarafından sahneye konulmuş ve Ankara Devlet Tiyatrosunda sahnelenmiştir.
Balaban, ‘Sanat yaşantının izdüşümüdür. Konu bir özdür, her öz kendi kabuğunu yapar.’ kuramını ortaya koymuş ve sanatını bu kuram üzerine oturmuştur.
İlk resim sergisini 1953 yılında İstanbul’da açmıştır. Sonraki yıllarda hem yurt içinde hem yurt dışında çok sayıda sergi açmıştır.
Bazı resimlerinden dolayı yargılanmış ve daha sonra aklanmıştır. 1969 yılında Adana’da açtığı sergi saldırıya uğramıştır.
Balaban, sanat hayatını Dağınık, Nakışsı, Ağır Aksak, Oyuncaksı, Tutsak, Özgürlük gibi dönemlere ayırmıştır. Önceleri köy yaşamının yoksulluğunu, köylü üretim araçlarını resmeden sanatçı, giderek destanlara, halk inançlarına, kahramanlarına, söylencelere, mitolojik konularda resimler üretmiştir. Daha sonraları kente göçü, kentteki yaşam ve demokrasi mücadelesini ele almıştır. Son dönemde ise Anadolu Erenlerini ve Bereket Ana’larını resimlerine taşımıştır.
Bugüne kadar iki binden fazla tablo ve bunun birkaç katı desen üretmiştir. Aynı zamanda 11 adet kitap yazmıştır.
Tablolarında mükemmel tasvirler hemen herkesi etkilemiştir. Nazım Hikmet, Bahar isimli tablosundan etkilenmiş ve meşhur ‘Bahar Tablosu Üstüne’ şiirini yazmıştır. Ayrıca Nazım Hikmet Harman ve Mahpushane tabloları üzerine de şiir yazmıştır.
Şaire ilham kaynağı olacak kadar güzel tasvirler yapan İbrahim Balaban, yüzlerce eserinde köylüyü ve köylünün çilesini anlatmıştır.