.

Bizim şehir yaşanabilecekler arasında birinci olurken kriterlerden biri de “Nüfusunun az olmasıydı” herhalde.
.
Zira “Nerede çokluk …” diye başlayan atasözünden yola çıkarken tercih yapanlar haksız da değil hani.
.
Birleşmiş Milletler Nüfus Fonunun, geçen yüzyıl ve hâlihazırda dünya nüfusunun durumu ve gelecek 50 yılda nasıl olacağı hakkındaki tahminlerinden yaptığı derlemeye göre;
2 bin yıl önce dünya nüfusu 300 milyonmuş.
.
Nüfus;
1600 yılında 600 milyona,
1804 yılında 1 milyara,
1900 yılında 1,5 milyara ve
2011 yılında 7 milyara ulaştı.
Nüfusta en hızlı büyüme dönemi 1950'den sonra gözlendi.
.
Mevcut dünya nüfusu yaklaşık 7,7 milyar.
Her yıl ortalama 84 milyon artan dünya nüfusunun, yüzyılın sonunda 11,2 milyara erişeceği hesaplanıyor.
.
Dünya hep aynı kaldığına göre büyüyen nüfus insanlara yetmemeye başlayacak.
Buna bir de küresel ısınmalar gibi çevresel faktörleri eklersek, torunlarımızın nasıl yaşayamayacağı hususunda tahminler yapmak zor değil.
.
2050 yılında dünya nüfusunun yarısını;
Hindistan, Nijerya, Kongo, Pakistan, Etiyopya, Tanzanya, ABD, Uganda ve Endonezya oluşturacakmış.
.
“Türkiye ne olacakmış?” diye soranınız varsa 2050 yılında rakam şu; 93.5 milyon.

Soru şu: “Peki ne olacak?”
.
Cevap Abdürrahman Dilipak’tan geliyor;
Dünyayı, başka gezegenlerden canlıların işgalinden önce insanın ürettiği yapay zekâlı robotların işgali kimilerine göre daha gerçekçi bir ihtimal.
Milyarlarca insan işsiz kalacak.
Bunun sebep olduğu sorunlar dünyayı yaşanmaz bir yer haline getirecek.
Açlık, salgın hastalıklar, terör ve savaş sonucu insanların büyük bir bölümü trajik bir şekilde dünyaya veda edecek.
Anlatmaya devam ediyor;
Birileri “Dünyanın ideal nüfusunun 500 milyon” olduğunu söylüyor.
Birileri biraz daha merhametli, 1.5-2.5 milyar arasında gidip gelenler de var.
Bunlar da ilk 500 milyonun belli bir kuşakta yaşamasını ön görüyor. Yani dünyayı yönetecek olanlar yine bu beyaz azınlıklar olarak.
Ötekiler hizmetkârlar, ya da Humanoidleri yönetecek olanlar; tarım, hayvancılık, maden vs. hizmetleri ile ilgili istihdam edilecek olanlar.
“Sağı-solu unutun, demokrasi memokrasi, çevrecilik, insan haklarını unutun.
Vahşi kapitalizm yeni cinayet senaryoları ile geliyor.”

Tüm bu yazdıklarıma; “Geç bunları… Anam babam geç bunları…” diyerek “dedikoduya” bağlıyorsanız dün gazetelerde yayımlanan bu haberi kulak arkası etmeyin lütfen;
.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Genel Direktörü Tedros Adhanom, Kongo Demokratik Cumhuriyeti'nde (KDC) geçen yıl temmuz sonunda başlayan ‘EBOLA’ salgının yayılma riskinin hala ‘çok yüksek’ olduğu uyarısında bulundu.
Adhanom, “Çünkü, Ebola taraf tutmuyor. Bu herkesin düşmanı. Bu salgını sonlandırmak için bir araya gelmediğimiz sürece, salgının daha da yayılması, daha pahalı ve agresif hale gelmesi hususunda gerçek bir risk taşıyoruz.” Dedi ve uyardı; “Tarihin en ölümcül ikinci salgını KDC’deki her çatışmanın ve saldırının Ebola virüsüne yayılmasına yol açıyor. Biz sadece bir virüsle savaşmıyoruz. Emniyetsizlikle savaşıyoruz. Şiddetle savaşıyoruz. Yanlış bilgilendirme ile savaşıyoruz. Bir salgının siyasallaşması ile savaşıyoruz.”
.
Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu Sağlık Direktörü Emanuele Capobianco ise geçen temmuz ayından bu yana KDC’de Ebola virüsünden ölenlerin sayısının bin 100’ü aştığını söyledi.

Elin adamları geleceklerini planlarken, halkının sağlığı için virüslerle savaşırken bizim haber başlıklarımıza bakar mısınız?
“Din dersleri zorunlu, matematik seçmeli olsun”,
“Makam araçları kaldırılsın”,
“Binali Yıldırım yerde yemek yesin”,
“Bayram tatili 9 gün olsun”,
“Kadın minibüsten düştü”,
“23 Haziranda 4 zarftan sadece biri iptal edilen seçim yenilecek…”

Anlaşıldı ki “Dünya nüfusu bir şeklide 500 milyona düşürülecek.”
Ama savaşla, ama virüsle bu işi yapacaklar.
.
Vahşi kapitalizm her ülke için bir plan yapmıştır, bundan hiç şüphem yok.
Bizim için ise planları kesin şudur;
“Kendi hallerine bırakın. Onlar zaten birbirlerini yiyip bitirirler. Ekstra zaman harcamaya değmez…”

Durum bu.
Bizim Çanakkale böyle giderse dünyada en az nüfus sahibi şehir olarak rekor bile kırabilir.
İleride oluşabilecek tehlikelerden en az etkilenecek şehir de olabilir.
O suretle kıymetini bilelim, keyfini sürelim…