Türkiye’de altın madenciliği iktidarın da desteğiyle yasanın boşluklarından yararlanılarak çok geniş alanlarda devam ediyor. Memleket delik deşik oldu.

Altın madenciliğinde en önemli adım ÇED adı verilen Çevresel Etki Değerlendirilmesi. Önce ÇED raporuna gerek kalmaksızın küçük bir alanda başlayan madencilik faaliyetleri ne yazık ki binlerce dekar alana yayılıyor ve felaketleri de beraberinde getiriyor. Dünyada yüzlerce örneği var. Jeologlar da sloganları ağzından eksik etmiyor. Altın madenine karşı çıkanları zırcahil olarak nitelendirenler bile var.

Bozulmayan bir maden olan altın, insanoğlunun hep problemi olmuştur. Madenciler doğayı tahrip ederken, beri tarafta altın takılar kariyer aracı olabilmektedir. Yakın gelecekte değersizleşmesi mümkün değildir. Dünyada altın çıkarılan bütün bölgeler kirlenmiştir.

Her 42 saniyede bir altın madenciliği Eyfel Kulesi'nin ağırlığı kadar atık üretmektedir. Dünyada beş gün gibi kısa sürede, Paris şehrini kapatacak kadar atık oluşmaktadır. Dev kamyonlarla üç beş gram altın için dağlar yıkılmaktadır.

Dünyada çıkarılan altının %80’i mücevher olarak kullanılmaktadır. 3 gram ağırlığında tek bir altın yüzük yapmak için kullanılan altın ortalama 26 ton atık üretmektedir.

Altın, çok zehirli bir kimyasal olan siyanür kullanılarak elde edilmektedir. Halen başka bir üretim metodu bulunmamaktadır. Pirinç tanesi kadar bir dozu insanı öldürmeye yetmektedir.

Bazı madenlerde her gün birkaç ton siyanür kullanılmakta ve bu da büyük miktarda toprağı tahrip etmektedir.

Modern endüstriyel altın madenciliği, öncelikle doğal bitki örtüsünü ortadan kaldırır. Çok fazla toksik madde oluşturur. Açık ocak madenciliğinde 9 gramlık takı için 20 ton toksik atık ortaya çıkar. Genellikle gri bir sıvı çamur olan atık, ölümcül siyanür ve ağır metallerle doludur. 

Madenciler çevresel zararı azaltmak için, genellikle baraj inşa eder ve zehirli atıkları içine döker. Ancak, bu barajlar, çevrenin kirlenmesini önlemez. Zehirli atıklar toprak ve yeraltı sularına kolayca sızar ve uzak mesafelere taşınabilir.

Zehirli atık sızıntıları Romanya, Çin, Gana, Rusya, Peru, Güney Afrika ve diğer ülkelerde bugüne kadar çok ciddi sorunlar oluşturmuştur. Havuz veya barajların patlaması yanında sızıntılar sucul ekosistemleri tahrip etmeye devam etmektedir.

Hafriyat sahalarında kayalardaki demir sülfitler oksijenle birleşmekte ve sülfürik asit oluşturmaktadır. Bu asitli su kayaların üzerinden geçip bazı ağır metalleri serbest hale getirmekte ve zararlarını artırmaktadır. Nehirler ve akarsular kadmiyum, arsenik, kurşun ve demir gibi metallerle kirlenmektedir.

Kadmiyum karaciğer hastalığına, arsenik cilt kanseri ve tümörlere neden olmaktadır. Kurşun zehirlenmesi çocuklarda öğrenme güçlüğüne ve gelişiminde bozulmaya neden olabilmektedir.

Çamur sızıntıları başladığında durdurmak zordur. Maden sahalarından veya havuzlardan akan asitli sular, asit seviyesini yükseltmekte ve suları çöle çevirmektedir.

Halen memlekette yirmiye yakın bölgede altın madeni işletiliyor. Erzincan’daki patladı ve can kayıpları yanında büyük bir felaket oluşturdu. Zincirleme zehirlenme vakaları meydana getirebilecek potansiyele sahip. Altıncılara bütün kapıları açan zamanın Çevre ve Şehircilik Bakanı şimdi İstanbul’un çevresini güzelleştireceğini söylüyor. Kanal İstanbul karasal ve denizel ekosistemler için tam bir çevre felaketiydi. Heyecanla savunuyordu. Vah memleketin haline vah.