Kol saati almak tabir olarak pek hoş değil.

Bir gazeteci olarak, tarih boyunca hep “Kol Saati” almış bir mesleğin erbabı olarak, “10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü”nde hiçbir şey olmamış gibi yazmak kolay değil elbet.

.

“Yaz o zaman kardeşim, nekorkuyorsun?” derseniz, “Silivri soğuk olur” derim size.

Ben o yolculuğa giderken de peşimden “Aldın mı kol saatini” diye alay edenler de olabilir.

.

Allah’a şükür kimseden korkumuz yok.

Kimsenin şahsıyla bir problemimiz zaten olamaz.

Yapılan icraatlar bizi ilgilendirir.

Doğruya doğru, eğriye eğri.

.

Dün (Salı günü) Ayhan Gider’in dediği gibi; “Gazeteci muhaliftir. Her gün ‘Çok güzel’ şeklinde yazılmaz” demişti.

.

Bizim muhalifliğimiz samimi.

Söylemek istediğimizi çeşitli yollardan aktarma yaparız.

Hakaret etmem, aşağılamam, çiğ cümlem yoktur, bilgiçlik taslamam, mütevazi olmaya çalışırım.

O sebeple her yerde, her ortamda başım dik, alnım açık gezerim.

Kimsenin gözünden gözümü sakınmam.

Zaten takip edenler olarak bilirsiniz beni...

.

Elbet benim de bir inancım, bir fikrim, bir siyasi görüşüm vardır.

Bunu kimse bilmez.

O bende saklıdır.

Ancak, kimseye “Karşı görüştedir” diye peşin hükümlü davranmam, dinlerim, (kabullenmesem bile) saygı duyarım.

.

Anlatılanlardan bir şeyler almaya, empati yaparak karşımdakini anlamaya çalışırım, sonra fikrimi samimi bir şekilde yazarım.

.

Gazeteci gibi gazeteci olamaya çalışırım.

.

Nihayetinde halkın gözü önünde şanla, şerefle yürüteceğimiz bir görevimiz var.

Okuyucularıma saygım var…

.

Neyse gelelim bugüne.

Bugün de (dün) Belediye Başkanlığının “10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü” için Truva Oteli’nde verdiği kahvaltıya katıldık.

.

Hiç siyaset yapmadan sadece gazetecilik ve gazetecilerle ilgili konuştu.

.

Gelenek olarak da her yıl çalışan bir gazeteciye “Kol Saati” hediye etti.

.

Bu hediye verme seremonisi öncesindeki konuşması şöyleydi:

“Her sene olduğu gibi bu yıl da bir gazeteci arkadaşımıza ‘Kol Saati’ hediye edeceğiz. Yalnız ‘Kol Saati’ dediğimde herkesin yüzünde bir gülümseme oluştu. Bunun nedenini ben bilmiyorum. Bunu Hasan Sami Bey’e sormak gerekir.” dedi.

Ben de; “Yarın yazarım Başkanım” diyerek kendisine söz verdim.

.

O sebeple öncelikle sözümü yerine getireyim.

.

Aslında lafın tamamı şöyle;

“Aldın mı Nacar kol saatini?”

.

Eski bir laf olduğundan o zamanın saat markası “Nacar” olarak özellikle belirtiliyordu.

Laf “Daha kıymetli olsun” diye.

.

Burada “Saati Almak” deyimi mecaz anlamda kullanılırsa şu anlama gelir.

Genelde sağ bilek, sol avucun içine alınıp sallanır ve “Aldın mı Nacar kol saatini?” şeklinde söylenir.

.

“Almak” kelimesi ile aslında “Alınmayan” bir şey için ifade edilir.

.

Bir örnek şeklinde verirsek;

“Çarşıya gidip iPhone telefon alacağım.”

“Nah alırsın, zira çok pahalıdır onlar, senin paran yetmez.”

“Görürsün bak!”

Çarşı dönüşü karşılaşırlar, arkadaşının iPhone almadığını öğrenen diğeri hareketini de yaparak şöyle der;

“Aldın mı Nacar kol saatini?”

.

Geçen sene de gazetecilere verilen “Kol Saatini” ben almıştım.

Bizim aldıklarımız “Nacar” marka değildi tabi.

Ayrıca bu aldıklarımızın, “Mecaz anlamıyla da pek alakası yok” elbet.

.

Bu cümlenin anlamı çok terbiyesizce söylenecek olursa;

“B.bayı almak” anlamına denk gelir ki konumuzla alakası yoktur.

.

Konu saat olunca birkaç fıkra yazmak ister elbet.

.

Temel'in kol saati durmuş.

İçini açmış, bir bakmış ölü bir karınca.

Derin bir üzüntüyle söylenmiş; “Ula bunun makinisti ölmüş…”

.

Dursun, saatlerin geri alınacağını duyunca, evdeki saatleri toplayıp Saatçi Temel’e gitmiş:

-“Ula Temel, saatler geri alınacakmış. Biz de evdeki saatleri senden satın aldığımız için sana getirdik. Bunları geri alacaksın da.”

Temel kendinden emin bir şekilde:

-“Öyle yağma yok. Ben de duydum ama sadece 1 saat geri alınacakmış. 1 tanesini alırım, diğerlerini almam…”

.

Bir de zamanında Kılıçdaroğlu’nun anlattığı bir fıkra var.

“Yalancıdan başbakan ve cumhurbaşkanı olmaz. Hata yapabilir kabul edilir, ama milletin gözünün içine baka baka yalan söylemek devlet adamı kimliği taşıyana yakışmaz” diyen Kılıçdaroğlu’nun Başbakan’la ilgili anlattığı fıkra şöyleydi:

“Fıkra bu ya, adamın biri ölmüş öbür dünya gitmiş.

Bakmış ucu bucağı olmayan bir duvar ve üzerinde milyonlarca saat var.

Neden böyle diye sormuş.

Melekler dünyada yaşayanların bir saati olduğunu söylemiş.

Yalan söyleyenlerin yelkovanı döner, eğer dönmüyorsa sorun yok demişler.

Peki, bu ilk başta bir saat var akreple yelkovan sürekli 12’nin üzerinde duruyor. Kimin diye sormuş melek o saatin bir dönem Türkiye’de bir devlet adamı vardı Mustafa Kemal onun saati demiş.

E tabi adam merak etmiş, Curchill, Washington, Mark’ın saatlerini sormuş.

Bu arada birden aklına gelmiş ‘Türkiye’deki başbakanın saatini görebilir miyim?’ diye sormuş.

Melek adamı cevaplamış;

‘Valla onun saati o kadar çok hızlı dönüyor ki Cehennemde zebaniler vantilatör olarak kullanıyor.’ demiş.” 

.

Neyse biz saat mevzusunu burada kapatalım kahvaltıdan notlar sunayım size.

.

Başkan konuşmasında, “Bu 10 Ocak olarak sizlerle yapacağım son kutlama olacak. Çünkü ben aday değilim.”

.

“Belediye başkanlığımı seçilecek olan yeni başkana devredeceğim. İsterim ki bu CHP kişi Muharrem Erkek olsun…” dedi.

.

Biz yarın sabah (bugün) İYİ Parti Belediye Başkan adayı Burak Kunt’un Artur Hotel’de vereceği kahvaltıya katılacağız.

Oradaki izlenimlerimi de yarın yazarım.

 

REFAH PAYI

Refah payı cümlesi altında çok şey yatıyor.

Bu sadece göz boyama olabilir, gerçek bir rakam da olabilir.

.

Peki o halde hangisi?

.

22 yıllık iktidarın icraatlarına bakarsak emeklilerle bir sorunu olduğu görülürken, hala refah payı altında bizlere zam yapacağını düşünmek, enflasyonun sıfırın altına gireceğini düşünmekten daha zor.

.

“Yaptıklarımız, yapacaklarımızın teminatıdır” şeklindeki söz burada devreye girmelidir.

.

Haber şöyle;

“Emekli Sandığı emeklileri ile SSK, Bağ-Kur emeklileri arasında oluşan 11.68 puanlık zam farkı giderilmesi bekleniyor...”

.

Daha çok bekleriz.

.

Ben emekli olduğumda asgari ücretin 3 katı maaşım vardı, şimdi altında kaldık.

Ne zam beklemesi?

Elimizdekini almasınlar da.

.

Gayet muhafazakâr görünümlü iktidarımız, emeklilere vermedikleriyle ve onlara yaptıkları eziyetlerle “Huzur-u Mahşerde” bir hesap vermek zorunda kalırlarsa işleri oldukça zor.

Milyonlarca insandan helallik almak imkânsız gibi.

.

Bu kadar insanın ahını almak, başkalarına verip emeklilere vermemek, bütçeyi eşitlik ilkesine aykırı olarak dağıtmak, “İslam’ın asıl ilkelerine” aykırı.

.

Faiz konusunda sürekli “Nas” kurallarını hatırlatan iktidarımız için, emeklilere verileceği maaşlar çerçevesinde “Nas” kuralları içinde yer alan “Kul Hakkı” kısmını hatırlamaması ilginç.

.

Yoksa işine geldiğinde “Nas”, işine gelmediğinde “Fıs” inanç sisteminde olmaz.

.

Bunu birilerine hatırlatma her ne kadar bizim boynumuzun borcu olsa da, en yakındakilerin hatırlatması “Farz” dır.

O sebeple vekiller ve bakanlar için, “Başkan ne derse kabulümdür” demek, “Hesaptan kurtulacak” anlamına gelmez.

İnançlı insanlar için hesap günü geldiğinde terazinin ne tarafa ağır basacağını bilmemek için “Kör veya Saf” olmak gerek…

 

DEPREM OLACAK!

Gazetelerde sürekli “Deprem olacak”, “Deprem geliyor”, “7 büyüklüğünde yaşanacak” şeklinde haberler var.

.

“Prof. dedi ki”, “Prof. uyardı” şeklinde cümleler manşetlerde.

.

Anladık!

Zaten Türkiye deprem bölgesi.

En sağlam zemini var dediğiniz Konya’da bile deprem oldu, düşünün yani.

.

İş deprem olacağını bilmekte değil, depreme karşı hangi önlemi aldığımızda.

.

Çıkın Türkiye’yi dolaşın.

Hangi belediye, hangi Çevre Şehircilik depreme karşı hangi önlemi almış acaba?

.

Bizim şehirde bile zamanında yapılan “Sosyal Konutlar Projesi” vardı.

Orada oturan sakinlere soruldu, “Halk kabul etmedi” kaldı.

Şehirde ana arterlere bakan evler için kontroller yapıldı.

Çürük olanlar hala ayakta.

.

Diğer yerleşim yerlerindekilerde de para, pul olmadığından beklemede.

.

Şimdi geç karşıya, “Deprem olacak” de.

Eee?

Ne olmuş olacaksa?

“Ne yapsın bu millet!”

Çadıra mı çıksın yani?

.

Halk burada;

Devlet nerede?

Belediye nerede?