Her tarlaya çalışmaya giden genç bir gelin ile yaşlı kaynanası varmış...

Her tarlaya çalışmaya giden genç bir gelin ile yaşlı kaynanası varmış...
İki tane sapık adam gelin ile kaynanayı “Halletmek için” gözlerine kestirmişler ve plan yapmışlar.
Ertesi gün gelin ile kaynana tarlaya giderken ortalığı yıkan bir ağlama sesi duymuşlar.
Bir bakmışlar uzaktaki kulübeden geliyor.
Hemen koşarak gitmişler kulübeye.
Kapıyı çalmışlar…
Sapık olan adamlardan biri kapıyı açınca kaynana sormuş;
-“Hayırdır, bu ne ses? Bu ne bağırtı?”
Adam demiş ki:
-“Cenazemiz var. Ağlama sesleri ondan… Buyurun içeri”
Gelin-kaynana içeri girmişler.
Giriş o giriş tabi…
Adamlar gelin-kaynanaya tecavüz etmişler.
Gelin-kaynana evden çıkarken, gelin sormuş:
-“Ana be… Ne yapacağız şimdi?”
Kaynana cevap vermiş:
-“Valla gelin, seni bilmem ama ben yedisine de geleceğim, kırkına da… Sevaptır kız…”
 
HARİTA
Günün birinde üç erkek ormanda yürürlerken karşılarına büyük ve vahşi bir nehir çıkmış. Bunu nasıl başaracaklarını bulamamışlar.
Birinci erkek dizlerinin üstüne çökmüş ve Tanrı’ya dua etmeye başlamış.
-“Allah’ım, lütfen nehrin karşı kıyısına geçebilmem için bana güç ver” der demez birden adamın uzun kolları ve güçlü bacakları olmuş ve böylece nehrin karşı kıyısına geçmiş. Tabi bunun için 2 saat boyunca dalgalarla boğuşmuş ve neredeyse 3-4 kez boğulma tehlikesi geçirmiş.
Bunu gören ikinci erkek de dua etmiş:
-“Lütfen nehrin karşı kıyısına geçebilmem için bana güç ve gerekli aracı ver” der demez Tanrı ona bir tekne vermiş ve o da nehrin karşı kıyısına geçmeyi başarmış.
Tabi birkaç kez teknenin alabora olma tehlikesiyle karşılaşmış.
Tüm bu olan bitenleri izleyen üçüncü erkek de dizlerinin üstüne çöktü ve
Yalvarmaya başlamış;
-“Lütfen nehrin karşı kıyısına geçebilmem için bana güç, araç ve zekâyı ver” der demez, adam birden kadına dönüşmüş.
Kadın elindeki haritaya bakmış ve nehrin biraz yukarısındaki köprüden karşıya geçmiş.
 
İDARE ET!
Bir Sanskrit efsanesine göre yaradan, erkeği yarattıktan sonra, ayın yuvarlaklığını, tırmanıcı bitkilerin kıvrımlarını, yaprakların hafifliğini, bulutların ağlayışını, kaplanın zalimliğini, ateşin akışkanlığını, karın soğukluğunu ve kuşların cıvıltısını bir araya getirerek, kadını yaratmış ve onu erkeğe sunmuş.
Üç gün sonra erkek, Tanrı’ya gelip şöyle demiş:
-“Bana verdiğin bu kadın hiç durmadan konuşuyor, beni hiç rahat bırakmıyor, sürekli ilgi istiyor, bütün vaktimi alıyor, her şeye ağlıyor, hiç bir iş yapmıyor. Onu geri almanı istiyorum.”
Tanrı, bunun üzerine kadını geri almış.
Ama çok geçmeden erkek geri gelmiş ve demiş ki:
-“O şarkı söyleyip dans ederdi, göz ucuyla beni izlerdi, oyun oynamayı çok severdi, korktuğunda bana sarılırdı, gülüşü müzik gibiydi, onu seyretmek çok hoştu. Onu bana geri ver.”
Böylece Tanrı kadını erkeğe geri vermiş ama üç gün sonra erkek yine kadını geri getirmiş ve Tanrı’dan onu geri almasını istemiş.
Tanrı kızmış;
-“Olmaz!.. Ne onunla ne de onsuz yaşıyorsun. Elinden geldiği kadar idare etmeye bak!..”
 
TOSTLAR
Yaşlı bir koca ve karısı ev yaşantılarında birçok küçük unutkanlığın başladığının farkına varmışlar.
Bunun tehlikeli olabileceğinden korkmuşlar. Çünkü ocağı kapatmayı unutmaları, yangın çıkmasına neden olabilirmiş.
Bu yüzden yardım almak için bir psikoloğa gitmeye karar vermişler.
Psikolog onların yaşındaki insanların pek çoğunun küçük hatırlatıcı notlar alarak bu sorunu azalttığını anlatmış.
Yaşlı çift bu öneriyi çok hoş bulmuş ve psikoloğun ofisinden ayrılıp, eve dönmüşler. Kadın koltuğuna uzanır uzanmaz, kocasına;
-“Hayatım, mutfaktan bana bir tabak dondurma getirir misin? Unutmaman için istersen not al!”
“Saçma!” demiş adam, “Bir tabak dondurmayı hatırlayabilirim…” diyerek dalmış mutfağa.
Kadın; -“Peki, üzerine biraz da çilek istiyorum. İstersen not al!” diye bağırmış mutfağa doğru.
-“Gerek yok! Bir tabak dondurma, üzerine çilek. Hatırlayabilirim…”
-“Tatlım, yalnız üzerine biraz da krema istiyorum. Şunu yazsan iyi olur, yoksa unutacaksın…”
-“Hafızam o kadar da kötü değil…”
Adam onbeş dakika sonra mutfaktan çıkmış ve karısına doğru yürümüş.
Elinde bir tabakta pişmiş et ve yumurtayı karısına uzatmış.
Kadın önce tabağa, sonra kocasına bakmış.
Alaycı bir tavırla;
-“Hey moruk!.. Tostlar nerede?”
 
MESELE DEĞİL
Adam ve kadın restoranda yemek yiyorlarmış.
Birden garsonlardan biri adamın yavaş yavaş sandalyesinden aşağı kaydığını, kadının ise hiç oralı olmadan yemeğine devam ettiğini görmüş…
Garson dayanamamış ve kadının yanına giderek;
-“Affedersiniz hanımefendi ama beyefendi sandalyesinden kayıp masanın altına düştü galiba…!”
Kadın hiç istifini bozmadan;
-“Ah, hayır hayır... Eşim az önce kapıdan içeri girdi de ondan!...”
 
SANMASIN!
Adamın karısı şarkı söylemeyi çok seviyormuş, ama ne zaman kadın şarkı söylemeye başlasa adam bahçeye kaçıyormuş.
Kadın bir gün suratını asarak sormuş;
-“Sesimi beğenmiyor musun yoksa?”
-“Tabii beğeniyorum hayatım. Sadece komşular ‘seni dövdüğümü sanmasın’ diye bahçeye çıktım!..”
 
SAĞIR
Yılbaşı’ndan bir hafta önce iki torun büyükanne ve büyükbabalarında misafir kalmaya gitmişler. Yatma zamanı gelince küçük torun yattığı yerden avazı çıktığı kadar bağırarak;
-“Tanrım bana bir bisiklet… Bir de cep telefonu… Üstüne play station…” diye dua etmeye başlamış.
Diğer yatakta yatan ağabeyi kızarak;
-“Oğlum, yavaş… Tanrı sağır değildir. Seni elbet duyar!”
Küçük çocuk yattığı yerden kalkarak;
-“Tanrının sağır olmadığını elbet biliyorum. Ama içerdekilerin sağır olduğu muhakkak!”
 
ASPİRİN!
Polis komiseri, görevini sabaha karşı bırakması gerekirken evine gece saat 02:00 de dönmüş.
Karısını uyandırmamak için ışığı yakmadan soyunup yatağa süzülmüş.
Biraz sonra karısı uykulu bir sesle
-“Sevgilim… Başım çatlayacak gibi ağrıyor, nöbetçi eczaneden bana aspirin alır mısın?”
Komiser;
-“Tabii bir tanem…” diyerek ışığı açmadan el yordamıyla giyinerek eczaneye gitmiş.
Eczacı şaşırarak karşılamış onu;
-“Aaa? Siz... Siz... 8. Bölge sorumlusu Komiser Flick değil misiniz?” diye sormuş.
-“Evet benim…” demiş komiser.
-“İyi ama itfaiye müdürünün üniformasıyla gecenin bu saatinde ne işiniz var?”
 
YANLIŞ CENAZE
İki bacanak, kaynanalarının cenazelerine zor yetişmişlerdi.
Mezarın başındaki imam mevtanın meziyetlerinden söz ediyordu:
 -“Merhume iyi kalpli, nazik, şefkatli bir kadındı.” der demez bacanağın biri diğerine:
-“Yürü lan yanlış cenazeye gelmişiz. Baksana iyi kalpli, nazik filan diyor!”
 
ELMALAR
Pazarda satıcının biri
-“Elmaya geelll elmayaa... Çernobil’in elmaları bunlarrr!” diye bağırıyormuş.
“Deli misiniz?” diye sormuş kadının biri;
-“Çernobil'in elmalarını kim alır ki?”
 Satıcı;
“Valla yenge yetiştiremiyorum” demiş, “Kimi karısına, kimi kayınvalidesine alıyor, kalmıyor bile yani..!”
 
VERİMLİ
Ziraat mühendisi bilgi vermek için gittiği köyün birinde köylüleri kahveye toplayarak konuşma yapıyormuş: “Sizin toprağınızı tahlil ettirdim. O kadar verimli toprağınız var ki ne ekseniz bire yirmi verir...”
Bir an sessizlik olmuş.
Köylülerden biri telaşla ayağa fırlamış;
-“Aman deme mühendis bey. Geçen hafta bizim kayınvalideyi gömdük de.”