NE ALAKA? Temel fotoğraf çektirmek istemiş.

Ama vesikalık fotoğraflarda gerçek güzelliğinin fark edilmediğini bildiğinden, fotoğrafçıya gitmiş ve konuşmuş:
-“Fotoğrafimu çekeceksun daa, yalnız vesikaluk olmayacak!”
-“Tabi efen’im, 24 çarpı 32’ye ne dersiniz peki?”
-“768 derim de, punin konimuzla ne alakasi var midur?”
 
ÇEKİÇ
Hâkim sanık sandalyesinde oturan adama
“Karınızı çekiçle öldüresiye dövmekle itham ediliyorsunuz” deyince mahkeme salonunun arka taraflarından;
“Seni şerefsiz herif!” diye bir ses gelmiş.
Hâkim sertçe arka sıralara bakıp devam etmiş:
-“Aynı zamanda kayınvalidenizi de çekiçle öldürdüğünüz ileri sürülüyor.”
Aynı ses yine “Şerefsizz..!” diye bağırmış.
Hâkim arkadan küfreden adamı tespit edip,
“Bana bakın, mahkemeyi engelleme suçundan şimdi sizi içeri attıracağım” deyince,
“Özür dilerim efendim” demiş arka sıradaki adam ayağa kalkarak;
-“Ben bu şerefsizin 10 yıllık kapı komşusuyum, ne zaman bana çekiç lazım olsa ‘Valla bizde yok’ deyip hayatta vermezdi efendim!”
 
AT ARABASI
Temel ile Dursun Almanya’da bir gün arabayla gezmeye çıkarlar...
Tabi otobandan giderken alışmışlar süratli gitmeye.
Dursun tahrik eder:
-“Ula Temel, bas kaza… Nerdeyse at arabası pize yetuşecek.”
Temel bu durur mu.
Bastıkça basar gaza…
Birden yoldan çıkar ve yokuş aşağı ağaçların arasında paldur küldür gitmeye başlar.
Dursun korkudan sorar;
-“Ula ne oldi… Eyi giderken pirden sallanmaya paşladuk.”
Temel heyecanla:
-“Ula Dursun, sorma önüme bir köpek çiktu da!”
Dursun:
-“Ula uşağum ezseydun oni da geçseydun da!”
Temel:
-“Ula ben neye uğraşiyrum zannedeysun...”
 
BEYİNSİZLER
Adamın biri gazete okurken bir haber ilgisini çeker. Mutfakta olan hanımına bağırır:
-“Hanım! Hanım gel! Bak gazetede ne yazıyor?”
Kadın işini yarım bırakır gelir;
-“Ne oldu?”
-“Bak diyor ki; Kadınlar günde on dörtbin cümle kuruyorlarmış… Erkekler de yedi bin… Gördün mü? Bilim sizin ne kadar geveze olduğunuzu kanıtlamış…”
Kadın kızgınlıkla kocasına döner;
-“Tabi, sizin gibi beyinsizlere bir lafı iki kere anlatınca mecburen bir cümleyi iki kere kurmuş oluyoruz…”
 
DİYECEĞİM
John’la James kır gezintisine çıkmışlardı.
Bir ara John James’e yerdeki sığır tersini gösterdi:
-“Bak James... Günün birinde öleceksin seni mezara koyacaklar. Mezarının üstünde otlar bitecek. Otları inekler yiyecek. İnekler işte böle pisleyecek. Ben bunu görünce; ‘Yazık... Ne kadar değişmişsin Jame’s’ diyeceğim.”
James dedi ki:
-“Önce sen öleceksin John. Mezara gireceksin. Mezarının otlar bitecek. Onları inekler yiyecek. İnekler işte böle pisleyecek. Ben bunları görünce; ‘Hiç değişmemişsin be John!’ diyeceğim!”
 
BOKSÖR
Boks maçı hayli heyecanlı geçiyor, iki boksör ringde kıyasıya dövüşüyorlardı.
Ama birinin durumu pek kötüydü.
Yumruklarla havayı dövüyor, bir tekini bile rakibine değdiremiyordu.
Raund arasında menejerine sordu:
-“Maçı almam için bir şansım var mı?”
Menajeri bir yandan terini kurularken diğer taraftan:
-“Elbette var. Etrafındaki havayı dönmeye devam et. Böylelikle rakibini zatürreden öldürebilirsin.”
 
FIRIN
Temel fırınından ekmek almak üzere kafasını fırından içeri uzatır:
-“Ha oradan bir ekmek vermeni rica edeyrum!”
-“Ula parasını verecek misun?”
-“Elbette vereceğum.”
-“Ula, parasını vereceksen niye rica edeyisun?”
 
ÇEKİLİN
Bir sarışın, bir kızıl ve bir esmer kız yanmakta olan bir binanın çatısında mahsur kalmışlar.
İtfaiye, hemen olay mahalline gelmiş.
Çatıdan atlayanları tutmak için yanlarında getirdikleri çarşafı tuttuktan sonra, çatıya doğru seslenmişler;
-“Atlayın!”
Esmer olan kız çatının kenarına kadar gelmiş ve kendisini aşağıya bırakmış.
Tam çarşafa gelirken, itfaiyeciler birden çarşafı kenara çekmişler.
Esmer kız domates salçası gibi yere yapışmış. İtfaiyeciler tekrar çatıya seslenmiş;
-“Hadi atlayın. Yoksa kurtulamayacaksın.”
Kızıl saçlı aşağıya bağırmış;
-“Atlamam. Ya! Çarşafı çekerseniz?”
İtfaiyeciler;
-“Hayır, çekmeyiz. Biz sadece esmerler için bunu yaparız.”
Bunun üzerine kızıl saçlı da kendisini çatıdan aşağıya bırakmış ama yine aynı şey olmuş.
Kızıl saçlı da elmalı kek gibi yere serilmiş. İtfaiyeciler daha önceki gibi bağırmışlar;
-“Atla, atla. Yoksa yanarak öleceksin.”
Sarışın; -“Kesinlikle atlamam. İki arkadaşım atladığında çarşafı çektiniz. Ben atlarken de çekersiniz.”
İtfaiyeciler; -“Kesinlikle çekmeyeceğiz. Söz veriyoruz.”
Sarışın kız; -“Bakın, sizin çarşafı çekmeyeceğinize güvenemiyorum. şimdi çarşafı yere bırakın ve etrafından çekilin...”
 
KAYSERİLİ!
Kayserilinin biri iş için Amerika’ya gitmiş.
“Hazır buraya kadar gelmişken, uzun yıllardır görmediğim ve arkadaşımı da ziyaret edeyim” demiş ve yanına gitmiş.
Başlamışlar sohbete.
Kayserili arkadaşına sormuş:
-“Eee ne yapıyorsun, ne işle meşgulsün buralarda?”
Arkadaşı:
-“Aha şu görmüş olduğun fabrikanın genel müdürüyüm ben” diyerek övünmüş.
Kayserili:
-“Yazıklar olsun sana” demiş.
Arkadaşı şaşırmış.
-“Neden?” diye sorunca arkadaşı;
-“Ulan bunca yıldır Amerika’dasın fabrikanın sahibi olamadın mi daha?”
Arkadaşı:
-“Sorma bendeki şanssızlığı. Bu fabrikanın sahibi de Kayserili…”
 
O ZAMAN
Taksinin yokuşta frenleri patlamış, müthiş bir hızla aşağı iniyor.
Kayserili müşteri bağırmış;
-“Durdur şu arabayı…”
Şoför panik içinde;
-“Durduramıyorum!..”
-“O zaman taksimetreyi durdur”
 
ALABALIK
Temel ile Dursun ormanda yürürlerken, ellerindeki sepetleri ağzına kadar alabalık dolu 2 gence rastlamışlar.
Temel hemen sormuş;
-“Ula uşağum. Nerede ve nasıl avlandunuz?”
Delikanlılardan biri;
-“Arkadaşım beni ayaklarımdan sıkıca tuttu. Bende köprüden aşağıya doğru, başaşağı sarktım. Alabalıklar aşağıdan zıpladıkça bende onları ellerimle yakaladım.”
Bu cevap üzerine bizimkiler alelacele oradan uzaklaşıp, önlerine çıkan ilk köprüde tarif edilen gibi yapmışlar.
Dursun, Temel’in ayaklarından tutmuş vaziyette Temel, köprünün tam ortasından baş aşağı sarkmış.
Bir müddet öylece beklemişler.
Biraz sonra Temel canhıraş bir şekilde bağırmaya başlamış:
-“Çek penu yukarı çabuk, çabuk!”
-“Hayrola uşağum, yoksa paluk mu geliyor?”
Temel çığlık çığlığa bağırmış:
-“Yok ula ne paluğu! Tren geliyor tren!”
 
AYNI ŞEY
Minik oğlan bahçede oynarken, babasının arabasıyla sokaktan geçip, ormana doğru gittiğini görmüş.
Merak bu ya.
O da arabayı izleyerek ormana girmiş.
Bir de ne görsün?
Babası ile teyzesi arabanın yanında durmuş öpüşüyorlar.
Çocuk koşarak eve dönmüş, nefes nefese heyecanlı bir şekilde annesine,
-“Anne, anne. Bahçede oynarken babamın arabasıyla ormana doğru gittiğini gördüm. Ben de ormana gittim. Orada babamı teyzemle öpüşürlerken gördüm. Bir süre sonra babam ceketini, teyzemde gömleğini çıkardı. Sonra arabanın arka koltuğuna geçtiler.”
Anne çocuğa dönmüş;
-“Dur bakalım, ne kadar ilginç bir öykü bu. Devamını anlatma. Akşam yemeğinde babanla beraberken anlatırsın, bende babanın suratının ne hale geldiğini görürüm.”
Akşam olmuş, yemeğe oturmuşlar.
Anne çocuğa dönmüş;
-“Bugün neler yaptığını bize anlatsana.” demiş.
Oğlan başlamış anlatmaya;
-“Bahçede oynarken babamın arabasıyla ormana doğru gittiğini gördüm. Ben de peşlerinden gittim. Orada babamı teyzemle öpüşürlerken gördüm. Bir süre sonra babam ceketini, teyzemde gömleğini çıkardı. Sonra arabanın arka koltuğuna geçtiler. Ardından geçen sene, babam seyahatteyken senin amcamla yaptığın şeyden yaptılar.”