EN UZUN SÜRELİ VEKİL Hiç üşenmeden oturmuşlar ve Millet Meclisinde uzun süre vekillik yapanları ortaya çıkarmışlar.

Ama tarihte en uzun vekillik yapan isim:
“İsmail Çamaş” olmuş.
.
1923’te başlayan Ordu mebusluğu, 1946 yılına kadar sürmüş.
Vefatının ardından mezar taşına şöyle yazmışlar:
“Eli boş gidilmez gidilen yere,
Rabbim boş gelmedim ben suç getirdim,
Eller çekemezken bu ağır yükü,
İki kat sırtımla ben güç getirdim.”
.
Ben de merak etmiştim öğrenmiş oldum.
 
GÜNÜN FIKRASI
Sosyal medyada gezinirken “Günün fıkrası” olarak yayınlanan şu gönderi hoşuma gitmedi değil hani,:
“Dedesi 8 dönem, kendisi 6 dönem milletvekilliği yapan Faik Öztrak ‘Tazelenen kadrolarımızla seçimleri açık ara farkla kazanacağız’ dedi.”
.
AKP’liler buna bakıp gülüyorlardır.
Haklılar da.
“Gençleşmiş kadrolar böyle olursa, biz daha çok seçim kazanırız” demişlerdir içlerinden.
 
KURBANLIK
Sosyal medyada bir gönderi daha:
“2019 yılında 750 TL’ye küçükbaş hayvan alınabiliyorken, şu an bu paraya sadece 1,5 kilo et alabiliyorsunuz…”
.
Bugün ise kurbanlıklar ise 5 ila 9 bin lira arasında.
.
20 senedir tek başına ülkeyi yöneten AKP iktidarının bizi getirdiği noktaya bakar mısınız?
Bir kurban bile alıp kesemeyeceğiz sayelerinde.
.
Tabi Mustafa Destici gibi düşünürseniz bunun bir çaresi var:
“Ben 100 liralık et almıyorum, kuzu kestiriyorum” demişti zamanında.
O vakitler et 100 liraydı.
Şimdi etin kilosunun 400 lira olduğunu varsayarsak bu cümlesini şöyle güncelleyebilir:
“Ben 400 liralık et almıyorum, tavuk kesiyorum…”
 
ASGARİ ÜCRET
Yine gündeme bakarsak şöyle haber var:
“Asgari ücret komisyonu toplandı…”
.
İyi bari buna bağlı olarak bizim emekli maaşları da artacak demektir.
Ama şu ikazı yapmadan duramayacağım.
“Siz toplanıp, toplanıp bir sonuca varamazken, dolar aldı başını gidiyor. Elinizdeki teklifleri saat başı güncellemeniz gerekiyor, zira siz böyle yavaş davranırsanız asgari ücret teklifiniz, mevcut ücretin altında kalacak…”
Acele edin, acele…
 
GÖÇMENLER v.s.
“Türkiye’nin en büyük sorunu nedir” sorusuna verilen cevaplar genelde aynı.
Ekonomi.
Göçmenler v.s.
Yabancılara toprak satışı.
Yolsuzluk.
Yoksulluk.
Yasaklar…
.
Sıralamayı rastgele yaptım.
Ancak “İlk sırada hangisi olmalı?” dersem,
“Siz ne cevap verirsiniz?”
.
Uzmanlar şu cevapta birleşiyorlar:
“Göçmenler… Sığınmacılar ve Mülteciler…”
.
Açıklama şöyle:
“Ekonomi düzeltilebilir, yoksulluk aşılabilir, yolsuzluk bitirilebilir, yasaklar kaldırılabilir ancak bir ülkenin demografik yapısı değişirse geri getirmek çok zor olabilir…”
.
Sosyal medyada şöyle bir paylaşım vardı:
“Pakistan 1980’lerde ABD’nin projesi gereği 4.5 milyon Afgan sığınmacı kabul etti.
Sonra ne oldu?
Pakistanlı mülteci uzmanı Cavit Sıddıki, ülkedeki mülteciler tarafından organize edilen suçlar ve terör faaliyetleri nedeniyle sosyal hayatın tehdit altına girdiğini belirtti. Sıddıki, mültecilerin Pakistan’da sosyal hayatı zedelediğinin tam olarak farkına varılmasının 30 yıl sürdüğünü söyledi. Ama artık iş işten geçmişti…”
.
Şimdi size tekrar sorayım:
Bu ülkenin en birinci derecedeki sorunu nedir?
 
Yazar İbrahim Kahveci diyor ki:
“Türkiye hem orta sınıfı ezerek beyin göçüne yol açıyor, hem de niteliksiz ülkelerden vasıfsız göç alıyor.
İyi eğitimlilerin gittiği ülkemizden, tabiri caiz ise çoban niteliğinde göç geliyor.”
.
Bunun tersini söyleyen biri varsa çıkıp söylesin.
Yoksa sussun yazıma devam edeyim.
.
“Çok çalışıp orta-üst sınıfa geçmemiz gerekirken, emeklilik peşinde koşarak taban sınıf anlayışına hapsolmuş duruma geldik.”
.
İtirazı olan?
.
Yazıya devam:
“… biz hala günü kurtarma, lider peşinde koşma gibi boş işlerle uğraşıyoruz.
Oysa evlatlarımıza bırakacak bir ülke kalmadı neredeyse...
10-15 yıl sonra bu ülkede çocuk nüfus bile yabancıların hâkimiyetine geçmiş olacak, bilesiniz.
Yaşlı, fakir ve kendi ülkesinde yabancı birileri olacağız, bilesiniz. Ve maalesef artık çözüm için umut da kalmadı. Bu ülke buraya kadarmış...”
 
BİRİSİ AŞI MI DEDİ?
Hani şu pandemi sırasında “Aşılar geldiiii!” diyerek bizlere vurulan aşı var ya:
“Hani BioNTech.”
Evet işte o.
.
Almanya’da isminin açıklanmasını istemeyen bir sağlık çalışanı aşı olduktan sonra ortaya çıktığını söylediği kalp ritmi bozukluğu, vücudunun üst kısmında ağrı, kol ve bacaklarda şişlik, yorgunluk, uyku bozukluğu ve beyin sisi gibi semptomların neden olduğu bedensel zarar için 150 bin avro tazminat talep etti.
Davacı, ayrıca belirlenmemiş maddi zarar için de tazminat talebinde bulundu.
.
BioNTech ise dava süreciyle ilgili olarak yaptığı açıklamada, üretilen aşıların güvenlik kontrollerinin yapıldığını ifade etti. BioNTech yetkilileri, “Açılan davada davacı ve avukatları, koronavirüs aşısı ile görülen yan etkiler arasında net bir bağ gösteremedi” ifadesini kullandı.
.
Bizim ülkede “İmza atarak” aşı olduğumuzdan böyle bir tazminat hakkımız yok.
Olsaydı zaten mahkemeler felç olurdu.
.
İşin başına dönersek, ülkemizde ve dünyada corona denilenbir virüs peydah oldu.
Öldürücü şeklinde lanse edilen virüse karşı bir şirket “Bende bir aşı var ama denenmedi. İsterseniz vuralım” dedi.
.
Dünya Sağlık Örgütü, “Aaa! Neden olmasın?” şeklinde düşünerek aşılar için onay verdi.
.
Aşısı olmayanın devlet dairelerine, sinemalara ve kapalı iş yerlerine girişi yasaklandı.
Herkese bir aşı kodu çıkarıldı.
Kodu olmayan yurtdışına bile çıkamadı.
.
Sonra ülkemize aşılar vurulmadan önce aşı yaptıranlardan, “Vuranın suçu yoktur, aşıdan meydana gelebilecek bir olumsuzluktan ben sorumluyum” şeklinde imzalı bir kâğıt alındı.
.
Sonuç,
Kimi 1, kimisi de 4 kere bu aşıdan oldu.
Şimdi ise gelinen son durum şu:
“Yan etkileri tartışılıyor…”
.
Birisi de sosyal medyadan şöyle diyor:
“Biz imzalı kâğıt verdik, bizde tazminat olmaz…”
.
İyi de kardeşim, biz ne anlarız aşıdan?
Dünya Sağlık Örgütü “Olun” demiş izin vermiş.
Bizim Sağlık Bakanlığı “Korkmayın zararı yok” demiş izin vermiş.
Sonra?
“Biz karışmayız” denir mi?
Olmaz.
.
Verilen o imzalı kâğıtların hukuken hiçbir değeri yoktur.
.
İnsanlar panik halinde korkudan o taahhütnameyi okumadan bile imzaladılar.
Bence, ülkemizde de eğer aşıdan dolayı bir olumsuzluk meydana gelirse herkesin tazminat hakkı vardır.
.
Sorumluluk Sağlık Bakanlığı’nındır…
 
GÜNÜN SÖZÜ:
“Gemiyi limana sağlam götürmek kaptanın görevidir. Gemiyi limana sağlam götüreceğim.”
.
Bunu diyen kim?
Kemal Kılıçdaroğlu.
.
En çok merak edilen şuydu:
Seçim sonrası istifa edecek mi?
.
Etmedi.
.
“Sebep?”
.
Bunun bir kuralı, kanunu yok.
“Ancak etik olarak etmeli miydi?”
“Evet.”
.
“Peki sizce koltuk meraklısı mı?”
“Bence Hayır.”
.
“Öyleyse neden bırakmıyor?”
“Bir sebebi olmalı.”
.
“Nedir?”
“Biz bilemeyiz.”
.
Söylediği laf önemli:
“Gemiyi limana sağlam götüreceğim”
.
Demek ki gemiyi batırmak, parçalamak ve idaresini ele geçirmek isteyenler var.
Bizim bilmemiz istenmiyor.
Aynı olay AKP’de olsaydı kolaydı:
“Dış mihraklar bizim iktidar olmamızı istemiyor. O sebeple istifamız isteniyor…” diyerek geçiştirilirdi.
.
CHP’de ise işin sonu şu şöyle olacak:
Kurultaya kadar sabredeceğiz ve orada öğreneceğiz.