Dün “Burası Çanakkale Gazetesi”nde vardı haberi. Dardanos’ta Antik Tiyatro bulunmuş ve gün yüzüne çıkacağı tarihi bekliyormuş.

Yurt içi ve dışı gezilerimde ilgimi çeken en önemli yerlerden biridir Antik tiyatrolar.
.
Şöyle bir düşünürüm, empati kurarım.
İnsanların sosyalleştiği, birbirlerine yakınlaştığı, oyunlarını seyrettiği, toplantılarını yaptığı, gelecekleri ile birçok oylama yaparak kararlarını aldığı yerlerdi.
.
Ansiklopedik olarak bu tiyatrolar için şöyle yazılmış:
“Tiyatrolar savaş, barış gibi olaylar için yapılan halk oylamalarında toplantı yeri olarak da kullanılmıştır. 18 yaşını tamamlamış hür erkekler tiyatroda toplanıp şehrin geleceğini ilgilendiren konularda oy vermişlerdir. Bu nedenle, tiyatronun inşa edildiği dönemde tiyatrodaki oturma yeri sayısı en az şehirde ikamet eden 18 yaşını tamamlamış hür erkek sayısından fazla olmak zorundaydı.”
.
Öyleyse bir antik tiyatroya bakarak o şehirde 18 yaşını geçmiş kaç kişi olduğu hakkında bir bilgi elde edebiliyoruz demektir.
.
Biz de Troia Festivali’nde Salı Pazarında bulunan Antik Tiyatroda gösterilerimizi sunuyoruz.
O havayı ve o ruhu içimizde yaşıyoruz adeta.
.
Ansiklopedi ise şöyle diyor:
“Tiyatro çalışmaları ve ‘Dionysos Tapınmaları’ arasındaki sıkı bağ, Şarap Tanrısı Dionysos şerefine mart ayı içinde düzenlenen Dionysia (Dionusia) festivalini doğurmuştur.
Bu festivalin açılışı, kurban kesilerek, vatandaşların katıldığı bir festival alayı ile başlatılırdı.
Vatandaşlar beyaz elbiseler,
Metoikler ise kırmızı elbiseler giyerler, oyunların sponsorluğunu üstlenmiş olan Choregoiler (sponsorlar) parlak elbiseleri ile ihtişamlı bir görünüm sergilerlerdi.
Bu festivalde dans edenlerin yanı sıra maskeli iki şahsın ortaya çıktığı ve gösteri yaptığı görülür.
Bu gösteride oyunculardan biri halkı, diğeri ise yönetenleri temsil etmektedir.
Halkı temsil eden oyuncu, karşısındaki kişiye şehir devleti yönetimi ile ilgili alaycı sorular yöneltmekte, karşısında yönetimi temsil eden kişi de bu sorulara komik cevaplar vermektedir.
Böylelikle hem yönetenler tenkit edilmekte hem de eğlenilmektedir.
İşte bu oyunlar ilk komedilerin ortaya çıkışıdır.
İlk dramatik oyunlar (Tragedia ve drama) ise ilk kez;
MÖ.5. yüzyılda Atina’da,
MÖ.5. yüzyılın 2. yarısında Pire’de,
MÖ. 4. yüzyılda Epidauros, Eretria, Megalapolis, Priene, ve Magnesia’da,
M.Ö. 3. yüzyılın başında Ephesos’ta,
M.Ö. 2. yüzyılın başında ise Pergamon’da oynanmaya başlamıştır.”
.
Dikkat ettiniz mi bilmem.
“MÖ: 2-5 arasında oynanan oyunlarda halkı temsil eden oyuncu, devleti yöneten kişilere alaycı sorular soruyor ve eğleniliyor…”
.
Yıl 2023.
Biz hala o işi yapamıyoruz…
.
Dardanos’taki Antik Tiyatro meydana çıkarıldığında ziyaret ederek, o günleri hayal etmeye çalışırız…
 
LU-DİGİRA
Hazır Antik Çağdan başlamışken, eskilerden devam edelim o zaman.
.
Muazzez İlmiye Çığ anlatıyor:
Üç bin altı yüz yıl öncesinden size bir mektup var deseler tepkiniz ne olurdu?
Sümerli bir şair ve öğretmen olan Ludingirra binlerce yıl öncesinden bize bir mektup yazmış.
Mektubunda şunları söylüyor;
“Ben bir Sümerli öğretmen, şair ve yazarım.
Yaşım yetmiş beşi bulduğundan öğretmenliği bıraktım fakat şairlik ve yazarlık ölünceye kadar sürecek.
Bu yaşam öykümü daha çok gelecek kuşaklar için yazmaya başladım.
Bizim ulusumuz, dilimiz, geleneklerimiz, sosyal yaşantımız, sanatımız unutuluyor artık.
Bu güzel ve uygar ülkemize her yerden göz diktiler.
Göklere uzanan basamaklı kulelerimizin,
Görkemli tapınaklarımızın,
Arı gibi çalışan çarşılarımızın,
Her tarafa ulaşan kervanlarımızın,
Dümdüz uzanan yollarımızın,
Bol ürün veren tarlalarımızın,
Nehirlerimizde ve açtığımız kanallarda salına salına yüzen teknelerimizin,
Her türlü bilgiyi veren okullarımızın ünü uzak ülkelere kadar yayıldığından;
İlkel olan bu ülkelerin halkı kıskandı bizi.
Fırsat buldukça üzerimize saldırdılar. Kentlerimizi yakıp yıktılar.
Biz yaptık, onlar yıktılar; biz yaptık, onlar yaktılar.
Halkımız hatta krallarımız tutsak oldu.
Ailelerimiz dağıldı.
Tarlalarımız, bahçelerimiz bakımsızlıktan kurudu;
Hayvanlarımız açlıktan öldü ve böylece kökü binlerce yıl önceye dayanan ulusumuz yoruldu, dayanamayacak hale geldi ve içimize yavaş yavaş sızıp bizi yiyen yabancıların kucağına bırakıverdi kendini.
Onlar yönetiyor bizi şimdi.
Topraklarımıza ilkel geldiler;
Sayemizde uygar olmaya başladılar.
Ne yazıdan, ne tarımdan, ne sanattan, ne dinden, ne okuldan, ne attan, ne arabadan, ne aydan, ne yıldan haberleri vardı.
Hepsini bizden öğrendiler.
Sonra da ‘Biz yaptık, biz bulduk’ diye övünmeye başladılar.
Hep korkuyorum, bir gün gelecek, adımız da uygarlığımız da unutulacak.
Biz ne yaptık, ne başardıysak hepsini onlar üstlenecekler.
Bu durum beni yıllardan beri üzüyordu.
Ben küçük bir adamım, bunu önlemek elimden gelmez diye yakınıyordum.
Bir gün aklıma geldi.
Ben bir yazar olduğuma göre; ulusumuzun bulduklarını, başardıklarını, geçmişini, geleneklerimizi yazmaya karar verdim. Böylece herkese ulaşacağını umut ediyorum.
Bizim uygarlığımız belki binlerce yıl sonra yaşayan insanlara da geçecek.
Bizim attığımız temeller üzerine yenilerini koyacaklardır.
Ah!
Onlar da bizi hatırlayıp bıraktığımız kültür mirasları için teşekkür edebilseler!..”
Muazzez İlmiye Çığ
Şairin asıl adı Lu-digira
 
ANUNNAKİLER
Eski çağlara devam madem.
Laf Sümerlerden açılmışken şu ilginç yazıyı sizlerle paylaşayım.
.
Gökten Gelen Elliler;
Anunnakiler.
.
Eski uygarlıklar denince aklınıza ne geliyor?
Romalıları düşünebilirsiniz.
Belki Maya aklına gelir.
Belki de Avustralya’nın Aborijinleri düşünüyorsunuz.
Bugünün Harikası başka bir büyük antik uygarlık: “Sümerler.”
.
Mezopotamya’da yer alan antik Sümer, bir şehir devletleri topluluğuydu.
Sümerlerin gelişmiş orduları, matematiği ve yazıları vardı .
.
Ve onların yazılarının çoğu, modern insanlara Sümer kültürünü anlatıyor.
.
Sümer uygarlığı MÖ. 4100’den MÖ. 1750’ye kadar vardı.
“Sümer” adı “Uygar kralların ülkesi” anlamına geliyordu.
Sümerler, zamanı saatlere ve dakikalara bölen ilk topluluklardan biriydi.
.
Ayrıca “Anunnaki” denilen tanrıları içeren karmaşık bir dinleri vardı.
Anunnaki’nin Sümerlerin kaderinden sorumlu olduğuna inanılıyordu.
Birçok mit, Anunnaki üyelerinin insanlar üzerinde yargıda bulunmalarını içeriyordu.
Ek olarak, tanrılar yerin ve göğün çocukları olarak tanımlandı.
.
Bazı araştırmacılar, Anunnaki’nin gerçek varlıklar olabileceğine inanıyor.
Popüler bir teori, Dünya’ya başka bir gezegenden geldikleridir.
Bazıları, binlerce yıl önce Dünya’nın yakınından geçtiğini söyledikleri gizemli Gezegen X’ten geldiklerine inanıyor.
.
Uzaylılar neden Dünya’ya gelip tanrı gibi davransın?
Elbette insan ırkını köleleştirmek için!
Bu teoriye inananlar, Anunnakilerin Sümerleri, onlar için altın madenciliği yapmaya zorladığını söylüyor.
.
Sonra, ihtiyaçları olan şeye sahip olduklarında, Anunnaki Gezegen X’e döndü.
Hatta bazıları, Anunnaki’nin bir sürüngen insansı türü olduğunu söyleyecek kadar ileri gidiyor.
Bu sürüngenlerin Sümerlerin yazı ve matematik sistemlerini geliştirmelerine yardımcı olduğuna inanıyorlar.
Dahası, onlar sürüngenler bugün ve çevresinde hala düşünüyorum ellerinde insan dünyasında güç.
Anunnaki gerçek miydi?
Yoksa efsanevi tanrılar mıydı?
Bilinmiyor…
.
Annunakiler ile ilgili ansiklopedik bilgi ise şöyle:
Dünyadaki Koloni Anunnakiler muhtemelen yaklaşık 450.000 yıl önce dünyaya koloni kurarak hidrojen, bakır ve muhtemelen altın gibi egzotik mineraller aradılar.
Bu “Tanrılar” sömürge gezegeni Nibiru'dan Dünya'ya yapılan sömürge keşif gezisinin görevlileriydiler.
Anunnakiler, yeryüzüne yerleştikten sonra yarı tanrı olarak ilk yaratımları olan Igigiler ırkını yönetti.
2500 yıllık emeğin ardından Igigiler, Anunnaki'ye karşı isyan edip daha sonra mağaralara kaçtılar.
Anunnakilerin efendisi Enki, yeni bir ırk yaratılmasını önerdi. Anunnakiler olasılıkları gözlemledi ve Eridu -muhtemelen Eden- olarak adlandırılan insanı yarattılar.
Yeni ırkın ilahi bilgeliğe, aydınlanmaya sahip olabilmesi için Anunnaki eti ve kanı ile kili karıştırdılar.
Nintu bir parçanın içine “Kabuklar” koydu ve “Dokuz ay” ya da dokuz döngü sonra modern insan doğdu.
Nihayetinde insanlar iyi bir iş gücü olduğunu kanıtladılar.
Annunaki tapınaklarına eski Sümerler tarafından ibadet edildi.
Sümerlerde, Annunaki tanrılarının görüntülerini gerçek biçimlerinde oymak yasaklanmıştı; bunun yerine, onları insan biçiminde hayvanlar olarak tasvir ettiler.