Parasız kalan bir öğrenci babası Temel’e mektup yazıyor:

Sevgili Babacığım,
Burada telefon haTLları bozuk, görüşemedik o nedenle yazıyorum.
KaTLanılması zor bir durumdayım.
ATLatabilmek için biraz destek gerek.
Bir anlamda lastik paTLadı diye düşünebilirsin, durumu anlamışsındır.
Anneme söyle, eTLi pilavını çok özledim.
Oğlun

Temel cevaplıyor
Sevgili oğlum;
Ne kadar NAHif olduğunu düşünüyor, bunu kalbinin temizliğine yoruyorum.
Annenle tatilimiz sırasında çeşitliNAHiyelere uğrayarak dolaşıyoruz.
Annene kalsa NAHcıvana kadar gideceğiz. İyilik haberlerini aldık.
Hatların düzelsin telefonla da görüşürüz
Baban
 
***
ANNESİNDEN TEMEL’E
MEKTUP
“Sevgili oğlum Temel...
Senin hızlı okuyamadığını bildiğim için mektubu yavaş yavaş yazıyorum...
Artık senin büyük şehre gittiğin sırada yaşadığımız evde yaşamıyoruz.
Baban bir gazetede, “İnsanların başına genellikle evlerinin iki kilometre civarındaki bölgelerde kaza geldiğini” okumuş; o yüzden taşındık...
Sana yeni adresi veremiyorum, çünkü yeni evimizde bizden önce oturan hemşerilerimiz, taşınınca adresleri değişmesin diye kapı numarasını söküp götürmüşler...
Bu evde garip bir çamaşır makinesi var. Geçen gün içine dört gömlek koydum, çalıştırmak için duvardaki zinciri çektiğimden beri bir daha gömlekleri göremedim.
Geçen hafta sadece iki kez yağmur yağdı. İlki üç gün, ikincisi ise dört gün sürdü...
Benden istediğin yeleği postaya verdim. Ancak, halan “O koca düğmelerle paket çok ağır olur” deyince düğmeleri kopartıp yeleğin cebine koyduk. Orada bulabilirsin...
Not: Sana biraz da para gönderecektim, ama zarfı bir kere yapıştırmış bulundum...
Sevgiler.
Annen…”
 
***
TEMEL’İN DAVET MEKTUBU
Büyük Bach’ın solo keman için yazdığı bir eseri dinleyip beğenmeyen ve hareketsiz bulan Temel, kemençeyle çalınan parçaları övmek amacıyla,  Bach’ın Almanya Leipzig kentindeki adresine bir mektup gönderdi. Mektupta “Kendisini Trabzon’a davet ettiğini ve Sümela Manastırı’nı gezdirmeye hazır olduğunu” da yazmayı ihmal etmedi.
Mektup, iyi niyetli Temel’e zarfın üzerindeki şu notla iade edildi:
“28 Temmuz 1750 tarihinden beri kendisi bu adresten ayrılmıştır.”
 
 
***
TEMEL’İN NİYAZİ’YE MEKTUBU
Temel’in sevgili torunu Eda’ya verilen ödev ile başı derttedir, Eskişehir’e göç eden “Değerli arkadaşı” Niyazi’ye başına gelenleri yazar:
“Geçen akşam, geturdi ödevini önüme koydi. Bi yandan da ağlay.
Zaten dertlerini hep bağa açar.
Dedi ki ‘Habunlari anliyamadum. O yüzden da yapamadum. Yarin öğretmen beni dövecek.’
Dedum ki, ‘Ağlama uşağum, bunun içun öğretmen adam dövmez. Şimdi oni çözeruk.’
Ne mümkün Niyazi kardaşum.
‘Bi tirenlan, bi otobos ayni istasyondan kalkmişlar.
Tiren otobostan üçte bir daha hızli gidiy.
Otobos iki yerde onbeşer dakka istirahat vermiş.
Tiren da bi yerde durmiş 20 dakka su almiş.
Otobüs saatte 60 kilometro gidiymiş.
Tiren 5 saat sonra gideceği yere varmış.
Otobos ise ne vakit sonra oraya varacakmış.’
Oğraştum yapamadum.
Uşak ağlay.
Derken bubasi geldi.
O da çözemedi.
Diyrum oğa ki, ‘Damat, senun tanıduğun tahsilli bi otobos şofori var ise oğa soralım, belki o bilebilur. Yahutta sabah olsun ben uşaği şöförler cemiyetine götüreyim. Onlar arasinda belki tirenle yariş etmiş bi şöför vardur da bize nasihat verur.’
Ha, biz bi yandan da uşağa tireni tarif ediyruk.
Tiren görmemiş ki..
Ne anasi görmiş, ne bubasi.
Ben da bi tek askerlukte Erzurum’dan Sivas’a gittiydum.
Neysa kardaşum, o gece çok kizdum. Diyeceksun ki niye?
Uşak daha incir ağacindan duti ayiramay; mezgiti gösteriyrum, hamsi diy;
Efendum, yumurtanun fabrikada yapilduğuni sanay.
Biz gelduk araba yarıştiiyruk.
Yani efendi, otobos saatında varsa ne olur, geç varsa ne olur?
Gurbetten yolcu mi bekliysun?
Eğer varacaği saat önemliysa, edersun yazıhaneye bi telefon, derler sağa otobosun ineceği zamani…
Bu kadarluk mesele içun sabiyi sübyani niye telef edersun?
Uşacuklarda şarkı yok, türki yok, oyun yok; dayamiş oğa matamatiği.
Matamatiği öğrenen, milleti soymanun hesabıni daha eyi yapay.”
 
* * *
TEMEL’İN HÜSEYİN’E MEKTUBU
Sarp Kapısı açıldığından bu yana, Trabzon, Rus istilasına uğramıştı.
Temel, İstanbul’daki arkadaşı Hüseyin’e hayretle yazıyor:
“Çömlekçi'de resmen ufak bi Rus birluği var da kimsenun aldırduği yok.
Kardaşum biz alişmamişuk.
Eskiden Rus’un adıni bile anamazduk.
Bizum komşi Galip Usta’yi hatirlarsun.
Kibrit kutusi üstindeki resimlerde oğraşur eder, bi oraklan çekiç bulur; sonra da dilekçe elunde Tekel İdaresi’ne koşardi.
Şimdi ne oldi?
Ya ha bu Ruslarun bağa selam verdukleruni bi gören olursa?
Adama demezler mi, kim idi hau selam veren?
Oni nereden biliysun?
Ne zamandur taniysun?
Hiç konuştunuz mi?
Her hangi bi yerde buluştunuz mi?
Sağa bişe verdi mi?
Sen oğa bişe verdun mi?
Habu yaşta başumi derde sokacaklar.
Oyle durumlarda kafami hemencek öteye çevirup, oradan kaçayrum.
Lakin bizum polis teşkilatımuz niye hala tedbir almamiş, bunlarun böyle ortaluklarda dolaşmalarına nasi izin veriy, anlamuş değilum.”
 
***
TEMEL’DEN ALMANYA’DAKİ OĞLUNA MEKTUP
Almanya’daki oğlu İdris, Temel’e şöyle bir mektup yazar:
“Babacığım sizleri çok özledim. Bana bolca para yollarsın sevinirim.”
Temel de bu mektuba karşılık yazar:
“Uy sevgili uşağum, Allah’ın selami tabiidur. Mektubumu çok yavaş yazayrum, çünkim bilirum ki, okuman zayuftur, çabuk okuyamazsun.
Benden sana sual edersen, Allahuma pin şükür iyiyum, yeni pir iş buldum.
Emrimde 1500’e yakın adam var, hepsi de sessuz sedasuz, kendi hallerinde.
Ne iş pulduğumu soraysan söyleyeceğum patlama, mezarluk pekçisi oldum.
Bacın Emine bir uşak doğuracak, daha erkek midir kiz midur pelli değil, haçan o yüzden sağa dayi mi oldin, teyze mi oldin söyleyemeyrum.
Saga kötü bir havadisim var. Emicen İdris havasuzluktan boguldi öldi. Pilirsin rahmetlinin 9 tane uşağu vardi, daha fazla usak olmasin diye bir ilac bulmus, perzatif midur, nedur, bakmışki üstunde, sikica kafana gecur, diye yazayi, oyle etmis, havasizliktan getmis.
Kotu havadisler piter mu?
Pahriyede askerlik yapan 10 uşağu da kaybettuk.
Pindikleri denizaltu pozulmus, motoru turmuş, inmiş aşağu, denizaltuyu itekleyup, motorunu çalıştırmak istemuşlar.
Temel emicen de tükkaç açtu, o da 30’a alduğuni 25’e verir, sürümden kazanıyormuş öyle dedu.
Bizim köye findukçularun Dursun’u muhtar seçtuk, akullu uşak da.
Geçen gün hepimizu zelzeleye karşi aşi etturdu.
Dursun hem akillidur, hem de dürüsttür. Geçenlerde bir taksinin şoförü köye varmış, muhtarı arayi, meğer yolda bir tavuk ezmiş sahibini soraymuş.
Muhtar Temel tavuğa pakmiş, ‘Ha bu pizden değuldur pizum köyde yassu tavuk yoktir!’ demiş.
Senin küçüğün Niyazi çok akullu uşak çıktı.
Geçen gün tepeye varmış, elinde bir ip sallayıp duriy.
Anan ‘Uy usağum ne edeysun orada?’ demiş.
O da, ‘Hava durumuna bakayrum’ demiş. Çektum oni akşam karşuma, anlat bakayum şu hava durumu işinu dedum.
Anlattu, meğer ip sallanınca havanın rüzgarli olduğuni; ip islanunca da yağmur yağduğuni anlaymiş.
Çok akillu uşak vesselam.
Sen o yaşta böyle akillu değildun.
Senin gönderdiğun resmi alduk, pir yaninda bir Alman herif, pir yaninda pir Alman karisi var, ortada da sen.
İyi ki resmin arkasına ortadaki penum diye yazmişsun yoksam tanımayacaktuk.
Yaa işte şöyle uşağum.
Memleçetten sağa pol pol havadis.
Yeni havadis olursa yine yazarum.
Baki hüdaya emanet ol.
Baban.
NOT: Mektupa para koyacaktum ama geç akluma geldi, salak anan Fadime mektubu kapatmuş. Parayı koyamadım. Suçu benden değil anandan bil.”
 
***
MEKTUP KİME?
Akıl hastanesinde koğuşları gezen başhekim, Temel’in, bir şeyler yazdığını gördü:
-“Kolay gelsin, ne yazıyorsun?”
-“Mektup yazıyorum efendim.”
-“Yaaa... Kime yazıyorsun?”
-“Kendime...”
-“Peki, ne yazılı mektupta?”
-“İlahi doktor bey, deli misiniz siz? Mektubu daha almadım ki, içinde ne yazdığını nereden bileyim...”
 
***
TEMEL’İN YARDIM MEKTUBU
Temel tavukçuluk yapmaya karar vermiş ve şehirden 1000 tane tavuk almış köyüne gelmiş.
Tavukların hepsini bacaklarından toprağa gömmüş ve sulamış.
Ancak 2 gün sonra bir bakmış tavukların hepsi ölmüş.
Bu duruma çok kızan ve ne yapacağını bilemeyen Temel, hemen bulunduğu ilin ziraat odasına durumu anlatan bir yazı yazmış.
Yazıda tavukları ayaklarından toprağa gömdüğünü ancak tavuklarının öldüğünü yazmış.
2 gün sonra yanıt gelmiş
“Yazdığınız mektup elimize ulaştı. Durumu anladık ancak daha iyi bir araştırma için lütfen topraktan örnek yollayınız...”
 
***
TEMEL’İN MÜŞTERİSİNE EKTUBU
Temel sekreterini çağırıp:
-“Kızım şu müşterimize bir mektup yaz. Haftalardan beri durmadan mal alıyorlar ama bir kuruş ödedikleri yok. Mektup biraz sert olsun, kızdığımızı ve sinirlendiğimizi anlasınlar…”
Sekreter gitmiş ve biraz sonra elinde yazdığı mektupla patronun yanına gelmiş.
Patron mektuba şöyle bir göz attıktan sonra:
-“Ooo kızım bu da pek ağır olmuş, adamlar bizi dava etseler tazminata hak kazanırlar. Sen bu mektubu biraz hafifleterek bir daha yaz lütfen…”
Sekreter biraz sonra yeniden yazdığı mektup ile patronun yanına gelmiş, patron mektubu okumuş ve:
-“Bak bu iyi olmuş. Ancak bazı imla hataları var. Lütfen şuraya otur ve bu hataları düzelt…”
Patron mektuba bakarak gördüğü hataları saymaya başlamış:
-“Hıyar, rezil, adi, eşek ve hayvan kelimeleri küçük harf ile başlar, onları bir düzelt. Ananızı derken ayırma işareti yoktur. Sülalenizi yazarken tek ‘ü’ kullanılır. Bunları güzelce düzelt ve mektubun başına da 'Sayın Baylar' yazıp postala…”