Kekeme olan kitap satıcısı Temel kapı kapı dolaşıp kitap satıyormuş.

NASIL BECERİYORSUN?
Kekeme olan kitap satıcısı Temel kapı kapı dolaşıp kitap satıyormuş.
Her sabah çantasına 50 kitap koyuyor, akşama kadar da hepsini satıyormuş.
Bir gün patronu:
-“Yaa Temel sen bu işi nasıl beceriyorsun? Diğer satıcılar günde en fazla 10 tane satıyor!” diye sormuş.
Temel de kekeleyerek cevap vermiş:
-“Çok basit. Önce kapıyı çalıyorum. Kapıyı açana da ‘kitap almak ister misiniz, yoksa size okuyayım mı?’ diye soruyorum!..”
 
***
SEN KİMSİN Kİ?
Temel: -“Ula bana bakın, İstanbul’a gittiğimde yüzlerce otomobillik bir konvoy beni karşıladı.”
Arkadaşları:
-“Hadi lan sen kimsin ki seni karşılasınlar?” diyerek inanmamışlar.
Temel:
-“İsterseniz, cumhurbaşkanı ve başbakana da sorabilirsinuz. Onlar da aynı uçaktaydu!”
 
***
CESARET
Adamın biri ölüp Cennetin kapısına dayandığında, baş melek durdurur onu.
-“İçeri almadan önce sorularıma cevap vermelisin. Hayatın boyunca tam anlamıyla iyi bir iş yaptın mı, bakalım?”
Adamcağız uzun uzun düşünür, hafızasını zorlar, ama ne yazık ki yaptığı iyi bir şeyi hatırlayamaz.
Melek tekrar sorar;
-“Peki, bari söyle, hiç cesaret gerektiren bir sey yaptın mı hayatında?”
Adam hemen atılır gururla;
-“Yaptım, tabi… Ben futbol hakemiydim. Trabzon’da bir Trabzonspor-Fenerbahçe maçını yönetiyordum. Maçın son dakikasında Trabzon aleyhine penaltı çaldım.”
Melek; -“Vay canına, gerçekten cesurmuşsun sen. Haydi geç bakalım!” Cennetin kapıları açılır.
Bizim hakem tam geçecekken, melek merak eder:
-“Ne zaman olmuştu bu maç?”
Hakem saatine bakar;
-“Aşağı yukarı üç dakika oluyor biteli!..”
 
***
5 ŞİŞE KOLA
Akıl hastanesinde bir gün bir hasta bakıcıyı yanına çağırmış ve:
-“Bana çabuk 5 şişe kola getir” demiş.
Hasta bakıcı buna kızmış ve hastaya beş tokat atarak;
-“Al işte kolalarını” demiş.
Aradan zaman geçtikten sonra yine aynı hasta, bakıcıyı yine çağırmış ve onu tokatlayınca hasta bakıcı “Ne oluyor?” diye sormuş.
Hasta gayet samimi;
-“Boş şişeleri getirdim abi…”
 
***
GARDROP
Bir bayanın yatak odasındaki gardırop bozuktur.
Evin yanında bulunan istasyondan tren geçince kapağı açılmaktadır.
Bunun için bir gün bir marangoz çağırır.
Marangozu yatak odasına götürür ve dolabı gösterir.
O anda bir tren geçer ve gardırobun kapağı kendiliğinden açılır.
Marangoz menteşelere, kilide bakar.
-“Hanımefendi buradan gardırobunuzun nesi olduğunu anlayamadım. Şimdi ben içine gireyim ve siz kapağı kapatın, böylece ben içeriden bakarım belki böyle anlarım” der.
Marangoz içeri girer, kadın kapağı kapatır.
O anda sokak kapısı açılır ve kadının kocası gelir.
Adam doğru odasına gider ve üstünü çıkarıp asmak için gardırobunu açar.
Bir bakar ki gardıropta bir adam.
Kızarak adama bağırır.
-"Ne işin var senin burada."
Marangoz korkmuş bir vaziyette cevap verir.
-"Şey beyefendi ne desem ki? Şimdi size burada tren bekliyorum desem inanır mısınız?"
 
***
ALLAH BİLİYOR
Temel seçimlerde aday olmuş, büyük kalabalığa karşı konuşma yapmak için kürsüye çıkmış.
Cebindeki kağıdı aramış bulamamış.
Bunun üzerine seçmenlere şöyle seslenmiş:
-“Sevgili hemşerularım, puraya celirken neler söyleyeceğimu pir Allah, pir de pen pileydum. Şimdi ise sadece Allah piliy!...”
 
***
HAPŞIRIK
Temel idama mahkûm olmuş…
İnsancıl idam modası var ya, “Nasıl istersin?” demişler.
-“Kafamı kesin… Ama en acısız kafa kesen bir celladı isterim!”
Öyle bir cellat varmış Çin’de...
Adı da Çang Çung Çong’muş…
Dünyanın parasını verip Çang’ı getirmişler... Temel kellesini kütüğe koymuş.
Çang kılıcı kaldırmış…
Dakikalar geçiyor…
Temel daha fazla dayanamamış;
-“Hadi yahu… Keseceksen kes!”
Çang; -“Benim işim bitti evlat… Ama sen sakın hapşırayım deme!”
 
***
KİM VAR ORADA?
Karadenizli yorgun argın Paris’e inmiş.
Çok lüks bir otele yerleşmiş.
Yorucu günün gecesinde uyumaya çalışıyor.
Uyuyamıyor.
Çünkü yan odadan muazzam gürültüler geliyor.
Duvarı yumrukluyor:
-“Kim var orada?”
-“Jean Claude van Damme!”
-“Bana bak, gelirsem oraya dördünüzün de canına okurum!..”
 
***
BİZ NEYİZ?
Adamın biri camiden halı çalarken yakalanmış.
Hâkim önüne çıkarılmış.
Hâkimin “Bunu neden yaptın?” sorusu üzerine sanık,
-“Ne alaka hâkim bey! Ben camide dua okuyordum” demiş.
Hâkim, adamın pek ibadet ve dua ile işinin olmadığını anlayıp sormuş.
-“Bir dua oku bakayım?”
Adam “Bismillah” demiş.
Hâkim “Olmaz.” demiş.
Adam “Allahuekber” demiş.
Hâkim yine “Olmaz.” demiş ve arkasından “Atın bu adamı içeri” demiş.
Adamı görevliler götürürken adam bağırmış.
-“Ne biçim iş bu. Burada hafız mıyız, sanık mıyız belli değil”
 
***
MASAL
Dede torununa masal anlatıyormuş…
-“Evvel zaman içinde kalbur zaman içinde, diyarın birinde anlı şanlı bir ülke varmış. Bu ülkenin insanları çalışkan ve doğru, hâkimleri adil ama avukatları yalancı imiş.”
Torun birden söze girmiş.
-“Ay dede burası çok komik, bunu bir daha tekrar etsene”.
 
***
HERİFE BAK!
Temel ile İdris bir bayrak direği boyama işini almışlar.
Bu iş için ne kadar boya alacaklarını hesaplamak için direği ölçmeye çalışmışlar.
Çapını ölçmek kolay olmuş ama yüksekliği?
Onu ölçmek için Temel İdris’in omuzlarına çıkmış ama direğin tam tepesine ulaşamamış.
İdris; “Ben senden uzun boyluyum. Bir de ben deneyeyim!” deyip Temel’in omuzlarına çıkmış ama gene aynı sonuç…
Oturup ne yapacaklarını düşünürken yanlarına iri-yarı bir adam yaklaşıp ne yaptıklarını sormuş.
Temel ile İdris sorunu anlattıktan sonra, adam direği yerden güç bela söküp yere yatırmış.
Boyunu ölçüp tekrar yerine diktikten sonra yoluna devam etmiş.
Gittikten sonra İdris’le Temel bakışıp gülüşmüşler:
“Aptal herife bak! Biz ona yüksekliğini sorduk o bize uzunluğunu verdi!...”
 
***
SALAK HAYVAN
At yerde yatıyor, Temel başında tüfeği doğrultmuş duruyor.
Tetiği çekmek üzere...
Oradan geçen Dursun koşarak gelir;
-“Hayrola… Niye vuruyorsun atını? Ayağı mı kırıldı?..”
-“Ayağı falan kırık değil. Ben yatırdım onu, vurmak için!”
-“Yahu bu kadar güzel ata kıyılır mı? Sakat da değil üstelik!”
-“Sakat… Kafadan sakat!”
-“Nasıl yani?”
-“Geçen gün atımla ormanda gezmeye çıkmıştım. Bir ara yürümek için indim. Dolaşırken ayağım ıslak çimlerde kaydı. Boylu boyunca düştüm. Bileğim fena halde burkulmuş. Anında şişti. Atım düştüğümü görünce hızla bana doğru koşmaya başladı…”
-“Ve gelip seni ezdi. Üzerine bastı fena halde…”
-“Yok canım!.. Sabret dinle… Atım beni kemerimden yakaladı. Havaya kaldırdı. Dörtnala eve kadar ağzında taşıdı. Beni bıraktı, aynı hızla doktora haber vermeye gitti…”
-“Ve sen bu harika atı vuruyorsun öyle mi, gerzek?”
-“Patlama dedim ya! Gerzek olan ben değilim o… Bu salak hayvan, doktor diye baytar çağırmamış mı?”
 
***
GİYOTİN
Naziler İngiliz, Fransız ve Temel’i esir almışlar ve ölüm cezasına çarptırmışlar.
Askerler sormuş:
-“Giyotinle mi ölmek istersiniz? Asılarak mı? Kurşuna dizilerek mi?”
İlk yanıt Fransız’dan gelmiş:
-“Benim atalarım hep giyotinle öldüler. Ben de giyotinle ölmek isterim!”
Onu almışlar kafasını yerleştirmişler giyotine.
Bırakmışlar bıçağı, kafasına tam 2 santim kalınca giyotin durmuş.
Giyotinin bozulmasına Almanlar sinirlenmiş;
Çünkü bu durumda Fransız kurtulmuş.
İngiliz:
-“Asılarak ölmek çok kötü. Beni de giyotinle öldürün.”
Almanlar giyotini tamir etmişler.
Ancak, giyotin yine tutukluk yapmış.
Sonuçta İngiliz de kurtulmuş.
Sıra bizimkine gelmiş.
Temel;
-“Asılarak ölmek gerçekten çok kötü. Eee, zaten giyotin de çalışmıyor. En iyisi beni kurşuna dizin!...”

LACOSTE
Temel ile Dursun Nil Nehri’nin kıyısındaki otelde kalmaktadırlar.
Sıkılırlar, Temel kıyıda bir ‘taka’ gördüğünü, onunla gezinebileceklerini söyler.
Nil’e açılırlar.
Temel, Piramitleri görünce;
-“Ne kadar modern bir memleket, camileri üçgen…”
Dursun; -“Ne kadar modern memleket, heykelleri kocaman…” derken, kayık alabora olmuş.
Zar-zor ters dönen kayığın üstüne çıkmışlar.
O sırada kendilerine yaklaşmakta olan timsah sürüsünü görünce Temel;
-“Ne kadar modern memleket, bak cankurtaranlarının hepsi Lacost!...”