Cumartesi sabahlarının da keyfi kaçtı galiba. Zam üzerine zam haberlerini aldıkça insanın morali bozulmuyor değil.

Cumartesi sabahlarının da keyfi kaçtı galiba.
Zam üzerine zam haberlerini aldıkça insanın morali bozulmuyor değil.
.
Geçen sordum sigortacıma,
“Benim arabanın sigorta günü gelmedi mi?” diye,
“Ağabey sanırım nisanın 20’sinden sonra…” dedi.
.
Niyetim bütçemi ona göre ayarlamak.
.
Ama nerde…
Yetişemedim.
“Çat!” diye zam geliverdi trafik sigortasına yüzde 30 zam.
.
Ne olacak şimdi?
Memleketi iyi idare ettiklerini düşünen,
Yapılanlardan ufacık bir sorumluluğu olmayan ve muhalefet liderlerine “İstifa” çağrısı yapan,
Ekonomi konusunda kitap yazan,
Hala da iktidarlarını savunanları gördükçe içim acıyor.
.
Ama iktidar hiç üzerine alınmıyor söylenenleri.
Halk başka diyor,
Onlar başka anlıyor…
.
Karadenizli yorgun argın Paris’e inmiş.
Çok lüks bir otele yerleşmiş.
Yorucu günün gecesinde uyumaya çalışmış.
Uyuyamamış tabi...
Çünkü yan odadan muazzam gürültüler geliyormuş.
Duvarı yumruklamış ve;
-“Kim var orada?”
-“Jean Claude van Damme!”
-“Bana bak, gelirsem oraya dördünüzün de canına okurum!..”
.
Sabah açtım tivıtıra bakıyorum.
Adam Göreme’deki orijinal kayaları kırıp kırıp bahçesine duvar yapıyor.
Milyonlarca yılda oluşmuş ve SİT alanındaki kayaları kıranlar, işleme devam ediyor.
Ve bir Allah’ın kulu çıkıp “Sen ne yapıyorsun?” demiyor.
.
Daha neler var neler?
.
Erzincan’da 157 metre uzunluğunda tren rayı çalındı.
.
Adana’da enerji taşıyan yüksek gerilim hattı direğinin demirleri çalındı…
.
Diyarbakır'da bir apartmanın zemin katındaki boş daireye giren hırsızlar, içeride çalacak eşya bulamayınca kapıyı alıp götürdü.
.
Çanakkale’de demir bahçe kapısı çalındı.
.
Esenler'de bir markete giren hırsız 5 litrelik sıvı yağ çaldı.
.
Çoğumuzun beğenmediği ama izlenme rekorları kıran Recep İvedik’in yaratıcısı Şahan Gökbakar sosyal medyadan isyan etmiş:
“Bu Suriyeli, Afgan ve Pakistanlı mültecilerin kontrolsüzce ülkemize kabul edilmeleri ve 10-15 sene sonra toplumumuzun ve ülkemizin dönüşeceği hali düşündükçe göğsüme bir ağırlık çöküyor. Neden kanımızı dökerek aldığımız bu toprakları, bu kadar rahat paylaşıma açtık? Hazmedemiyorum…”
.
Hala iktidardalar ama…
.
Adam Merkez Bankasının faizi sürekli aynı oranda tutmasına karşılık bir fıkra yazmış:
Hoca’ya sormuşlar:
-“Hocam kaç yaşındasın?”
-“50 yaşındayım” demiş.
Aradan 10 sene geçmiş.
Tekrar sormuşlar:
-“Hocam kaç yaşındasın?”
Hoca yine aynı cevabı vermiş:
-“50 yaşında…”
“Hocam” demişler, “10 sene geçti sen hala aynı şeyi söylüyorsun?”
Hoca cevaplamış:
-“Erkek adam sözünden dönmez…”
.
Bu fıkrayı yazınca benim de aklıma bir fıkra geldi.
Yazmasam olmaz.
Maksat, bu ortamda azıcık hoşluk olsun.
İktidarın güldüremediği yüzünüzü hiç olmadı ben biraz tebessüm ettireyim.
.
Hoca hamama gitmiş.
Soyunup eşyalarını bir dolaba koymuş.
O içeride iken elbiselerini çalmışlar.
Hoca elbiselerini bulamayınca külhanbeyleri çağırmış:
“Delikanlılar, siz bu kasabanın âlâ, münevver kişilerisiniz. Dininize, imanınıza söyleyin; ben bu hamama gelirken bicamalarımla mı geldim?”
.
Eee?
“Ne alakası var?” demeyin.
Durum şu:
“Elinizi vicdanınıza koyup söyleyin ağalar:
Bu iktidar öncesinde bizim hiç mi fabrikalarımız yoktu?
Hiç mi Elektrik kurumumuz, telefon şirketimiz yoktu?
Tekel’imiz, Petkim’imiz, Seka’mız yoktu?
Bu iktidar 20 sene önce geldiğinde üzerimizde sadece bicamalarımız mı vardı?”
.
Ne yaparsınız?
Üzerine alınmama vesilesi.
.
Adam eve gelmiş ki, karısı yatakta çırılçıplak ve hüngür hüngür ağlıyor…
-“Ne var? Ne oldu?”
-“Birkaç saat önce dev gibi bir adam eve zorla girdi ve milli marşımızı söyleterek defalarca bana tecavüz etti…”
-“Hayatım korkunç bir şey bu…”
-“Gerçekten çok korkunçtu… Biliyorsun marşımızın ikinci kıtasını doğru dürüst söyleyemem, nasıl mahcup oldum bir bilsen...!”
.
Ben diyorum “İstanbul Boğazı”,
O diyor “Çanakkale Boğazı…”
.
Bir başka fıkra da var:
Başhekim bir gün deliler hastanesinde hastaları ziyarete çıkar ve bir köşede delilerin kendi aralarında bir rakam söyledikten sonra güldüklerini görür ve sorar:
-“Neden söylediğiniz her rakamdan sonra gülüyorsunuz diye?”
Delinin biri cevap verir:
-“Biz” demiş “bütün bildiğimiz fıkralara numara verdik... 5 dediğimiz zaman 5 numaralı fıkra aklımıza geliyor gülüyoruz; 8 deyince 8 numaralı fıkra aklımıza geliyor, gülüyoruz…”
Başhekim “bir de ben söyleyeyim o zaman” dedikten sonra “5”, demiş çıt yok, “7” demiş ses seda yok…
Merakla sormuş tabi:
-“Ben söyleyince neden gülmüyorsunuz?”
Delinin biri cevap vermiş:
-“Başhekimim anlatmadan anlatmaya da fark var yani…”
.
Biriniz ortalığa çıkıp “14” dese kimse gülmez.
Ama bizim ekonomik, şirin gözlü bakan “14” dese, piyasa faizinin yüzde 65 olduğu bu ülkede herkes güler…
İşte durum bu:
Söylemekten, söylemeye fark var…
.
Son günlerde Mansur Yavaş ile Ekrem İmamoğlu’na karşı oldukça fazla linç girişimi var sosyal medyada.
“Nereden çıktı şimdi bu?” derken aklıma Cumhur İttifakının sürekli olarak “Adayınızı açıklayın” çağrıları geldi.
Rakip olarak gördükleri bu isimleri şimdiden yıpratma politikası içine girmişler belli.
Peki bir insan neden bu işe tevessül eder?
Demek ki anketler bu kişiler karşısına çıkacaklar için pek zafer vaat etmiyor.
Bu karalama kampanyasında öylesine absürt işler yapılıyor ki, adamların oyları düşeceğine aksine gittikçe fazlalaşıyor.
Balık battı mı, yan gidermiş…
.
Bu fıkra başka:
7 yaşındaki minik kız, annesinin yatak odasına gidip yatmakta olan kadıncağızdan ona masal anlatmasını istemiş..
Annesi karanlıkta kızını başucunda görünce şaşırıp;
-“Bir tanem neden hâlâ uyumadın? Nerdeyse sabah oluyor. Baksana saat gecenin iki buçuğu..!”
-“Biliyorum anne… Ama mutlaka bir masal dinlemek istiyorum…”
Annesi yorganı açarak;
-“O zaman gel yanıma yat meleğim… Babanın gelmesini beraber bekleyelim. O nasılsa gelince bir tane anlatacak beraber dinleriz..!”
.
Ablacığım, biz her akşam haberlerde ne masallar dinleyip uyuyoruz?
İşin tuhafı, gündüzleri bile uyanmıyoruz,
Hala uyuyoruz…
.
Siz haber sorun ben yazayım:
“AK Parti yönetimindeki Mardin Artuklu Belediyesi’nin 2021 yılı Denetim Raporu’nda onlarca usulsüzlük tespit edilirken, belediyenin şirketlere özel ve ısmarlama ihaleler verdiği, lokantadan asfalt, elektrikçiden hediyelik eşya aldığı belirlendi…”
.
Şaşırdık mı?
Hayır.
Niye?
Şundan…
.
NASA Mars’a adam gönderecekmiş.
Sadece bir kişi gidebilecek, giden de geri dönemeyecekmiş.
İlk aday olan mühendise bu iş için ne kadar isteyeceğini sormuşlar:
“1 milyon dolar…” demiş ve eklemiş, “Kızılhaç’a bağışlayacağım.”
İkinci aday olan doktora da aynı soruyu sormuşlar.
Doktor: “2 milyon dolar…” demiş,
-“… bir milyonunu aileme, bir milyonunu da tıbbi araştırmalara bağışlayacağım.”
Üçüncü aday olan Temel aynı soruya “3 milyon dolar!” diye cevap verince yetkililer “Diğerleri bu kadar az isterken kendisinin neden 3 milyon istediğini” sormuşlar.
Temel yetkililere doğru eğilmiş, kısık bir sesle:
-“1 milyonunu ben alırım, 1 milyonunu size veririm, mühendisi de Mars’a göndeririz.”
.
Kısaca:
Fıkraları yaşıyoruz adeta…