Dün Dünya Kadınlar Günü idi. Hemen bütün dünyada kadın sorunları dile getirildi. Demek ki kadın sorunları bitmek bilmiyor. Kadın hala kendine değer verecek çocukları yetiştiremiyor.

Dün Dünya Kadınlar Günü idi. Hemen bütün dünyada kadın sorunları dile getirildi. Demek ki kadın sorunları bitmek bilmiyor. Kadın hala kendine değer verecek çocukları yetiştiremiyor.
Kadının şiddete maruz kalmasını, aşağılanmasını, ikinci, hatta üçüncü sınıfa atılmasına neden olan idarecileri de kadınlar yetiştiriyor ne yazık ki.
Türkiye’de istatistiklere bakılınca gerçekten durum vahim görünüyor. Yasaların yetersizliği, caydırıcılıktan uzak oluşu, gelenek ve görenekler, töre ve inanışlar ne yazık ki kötü bir tablo ortaya çıkarıyor. Geçtiğimiz yıl günde üçe yakın kadın cinayete kurban gitti. Bu vakalar sürekli artıyor. Demek ki siyaseten veya yasal anlamda sorunlar var.
Ataerkil toplum yapısı olarak adlandırılan bir yapı içerisinde olan toplumlarda kadın, gerçekten çok dikkate alınmıyor. Ülkemiz de bunlardan biri gibi duruyor. Oysa ataerkil yapının oluşmasında da kadının payı az değil. Her ne kadar lafı geldiğinde “Cennet Annelerin Ayakları Altındadır” hadisini ifade etsek de kadınlar ne yazık ki hep ayaklar altına alınanlar oluyor.
Gerçek sorun, toplumda yer almayla ilgili. Bütün kesimler irdelendiğinde, kadının fonksiyonel hayatta temsil oranı çok gerilerde bulunuyor.
Kadınla ilgili sorunlarda eğitim ana unsur gibi görünüyor ama eğitimin çözüm olmadığını hemen her alanda görmek mümkün. Sadece eğitim seviyesiyle ilgili olarak değerlendirme yapıldığında seviye düştükçe, toplumda temsil oranı biraz daha düşüyor. Kaldı ki, eğitim seviyesinin ve kültürün nispeten yüksek olduğu üniversitelerde dahi bayan oranı son derece düşük düzeylerde. Oysa öğrenci profili neredeyse eşit görünüyor. Ancak üniversitelerde akademisyen istihdamı içerisinde kadının oranı yine düşük duruyor.
Yürüyüş yapanların ellerindeki pankartların çoğunda ezilmekle ilgili protestolar yer alıyor. Ezilmek, sömürülmek, hakir görülmek, tacize uğramak gibi çok sayıda haksızlıkların kadınlara yapılmasına itirazlar sert bir şekilde dillendiriliyor.
Acaba itirazlar, feryatlar topluma mı, toplumun düzenine mi, yoksa erkeklere mi? Genel bir bakışla değerlendirildiğinde hepsine cevabı çıkıyor.
Toplumun yapısına olan itiraz doğaldır. Ataerkil yapı güçlü görünüyor. Kadının adı yok denecek boyutlarda nerdeyse. Otoritenin erkeklerin elinde olduğu bir yapı. Peki bu yapıyı geliştiren olgular nelerdir? Sadece ekonomi mi? Elbette hayır.
Toplum düzeni erkeğin üzerine kurulmuş. Siyasetten, toplumun tüm kesimlerinde erkek hâkimiyeti etkin. Yönetici pozisyonunda çok az sayıda kadın çalışıyor Türkiye’de.
Her ne şekilde olursa olsun, toplumun neresine bakarsak bakalım, kadının temsil oranı oldukça düşük. Peki, Türk Kadınını ikinci plana düşüren erkekleri kim yetiştiriyor? Elbette anneleri.
Ezen, sömüren, taciz eden erkekleri kim yetiştiriyor? Elbette onların da anneleri var. Hatta toplumda bu tür kimlikleri normal insan kabul eden annelerimiz da var. Ana yüreği deyip hoş görmeye çalışan toplumun sahiplenen duruşu, bu kirli kimliklerin daha da artmasına neden oluyor.
Kadınlar günü vesilesiyle, kadın sorunları ön plana çıktı ne yazık ki. Oysa Dünya Kadınlar Günü bir bayram havasında kutlanmalı. Kadınların yetiştirdikleri bayramdan ziyade, sorunları gündeme getirtiyor demek ki.