Yeni mezun bir doğum doktoru, kasabada muayenehane açmış. Birkaç gün sonra biri gelmiş, onu doğuma çağırmış. Ertesi gün eve dönen doktoru, karısı merakla karşılamış:

BABAYI KURTARDIM
Yeni mezun bir doğum doktoru, kasabada muayenehane açmış.
Birkaç gün sonra biri gelmiş, onu doğuma çağırmış.
Ertesi gün eve dönen doktoru, karısı merakla karşılamış:
-“Nasıl oldu?”
-“Ah sorma, iyi değil. Çocuk ters geliyordu. Forsepsle almak zorunda kaldım. Fakat bir türlü çıkmadı, parçalandı. Bir saat sonra da annesi öldü.”
-“Vah vah, zavallı baba kim bilir ne kadar perişandır?”
-“O da öldü.”
-“Anlayamadım, nasıl o da öldü?
-“Forsepse dayanmış, bütün gücümle çekiyordum. Çocuğun bacağı kopunca bütün ağırlığımla arkaya düştüm. Adamcağız arkada duruyormuş. Başı duvara çarptı, beyin kanamasından öldü.”
Bir hafta sonra doktoru yine doğuma çağırmışlar.
Geç saatte yorgun argın dönünce, karısı sormuş:
-“Doğum nasıl oldu?”
Doktor sevinçle cevap vermiş:
-“Gelişme var karıcığım. Bugün babayı kurtardım!”
 
***
HALK MEMNUN
Sarkozy falcıya gider;
Falcı konsantre olarak gözlerini kapatır ve konuşur:
-“Sizi büyük bir caddeden üzeri açık bir araba ile geçerken halkın yaptığı tezahüratı görüyorum.”
Sarkozy sırıtır ve sorar:
-“Peki halk memnun mu gözüküyor?”
-“Evet her zamanki gibi”
-“Halk arabanın etrafında koşuşturuyor mu?”
-“Evet, arabanın etrafında deliler gibi koşuşturuyorlar! Polis yolu açmakta zorlanıyor.”
-“İnsanlar bayrak taşıyorlar mı?”
-“Evet, hem Fransa bayrakları hem de umut ve güzel bir gelecek vadeden pankartlar taşıyorlar.”
-“Sahi mi? İnsanlar bağrışıp şarkı da söylüyorlar mı?”
-“Evet, insanlar umut dolu ‘Oh, şimdi her şey daha iyi olacak!’ diye bağırıyorlar.”
-“Peki, ben bu hareketlere nasıl bir tavır gösteriyorum?”
-“Bunu göremiyorum.”
-“Niçin?”
-“Çünkü tabut kapalı!”
 
***
BEN TEMEL
Almanya’ya giden Temel, üç sene çalıştıktan sonra Türkiye'ye tatile gelmiş.
Trabzon'daki akrabalarını ziyaret eden Temel, kahvede otururken atıp tutmaya başlamış:
-“Benim Almanya'da marketlerim, bankalarım var, ben çok zenginim!”
Temel'i can kulağı ile dinleyen emmioğlu dayanamamış:
-“Yahu emmioğlu, senin yaptığın iş değildir. İnsan beni de alıp götürür Almanya'ya.”
-“Üzülme emmioğlu, ben Almanya'ya dönünce, sana oradan istek yapacağım, yeter ki sen gel.”
Emmioğluna bir adres veren Temel, tatili bitince, tekrar Almanya'ya dönmüş.
Bir müddet sonra Temel'in emmioğlu da Almanya'ya gitmiş.
Temel'in verdiği adrese gelen emmioğlu, bir hayvanat bahçesiyle karşılaşmış ve duvarda da bir yazı varmış:
-“Eleman aranıyor.”
Emmioğlu yazıya bakmış, kendi kendine demiş ki:
-“Temel’i bulana kadar, burada çalışayım bari.”
Temel'in emmioğlu işe başlamış, görevi de maymun kostümü giyip, hayvanat bahçesine gelen ziyaretçileri eğlendirmekmiş.
Ziyaretçilerin attığı fındığı, fıstığı yiye yiye çok kilo alıp küp gibi olan Temel'in emmioğlu kendi kendine demiş ki:
-“Bu böyle olmayacak, çok şişmanladım yahu, biraz hareket etmem lazım.”
Ağaçların dallarında hoplaya zıplaya dolaşırken, yan taraftaki kafese düşen emmioğlu, bir gorilin üzerine doğru geldiğini görmüş, tam kaçacakken goril konuşmuş:
-“Korkma emmioğlu, beni tanımadın mı? Ben Temel!”
 
***
ZAVALLI ADAM
Temel, adamın birinin kendisini iskeleden denize attığını gördü.
Hemen ardından atladı, adamı boğuşa boğuşa karaya çıkardı.
Adam:
-“Yaşamak istemiyorum... Beni niye kurtardın?” diye bağırdı çağırdı.
Temel’in elinden kurtuldu ve gene denize atladı.
Temel de peşinden.
Gene boğuştular.
Güçlü kuvvetli Temel adamı bir kez daha karaya çıkarmayı başardı.
Adam sahilde yürüdü, orada bir ağaç buldu.
Dalına kendini astı.
İki saat sonra karakolda komiser Temel’in ifadesini alıyordu:
- “O buz gibi havada iki kez denize dalıp adamı sen kurtardın değil mi?”
- “Evet komiserim.”
- “Peki adam kendini astığında niye gidip ipi kesmedin de, oturup rüzgarda sallanmasını seyrettin?”
- “Ben zavallı adamın, kendini kuruttuğunu düşünmüştüm, komiserim!”
 
***
SÜLALE
Temel, arkadaşı İdris’e havasını atıyormuş:
-“Haçan penum büyük dedem Rus Harbi’nde Ruslar’a karşı savaştı. Dedem Çanakkale Harbi’nde İnciluzlere karşı savaştı. Babam Kurtuluş Savaşı’nda Yunan’a karşı savaştı. Ben de Kore’de Koreliler’e karşı savaştım!”
İdris atılmış:
-“Ula, haçan senun de ne kadar geçimsuz sülalen varimuş!”
 
***
NİCE EŞEKLERE VERİYORUZ
Temel siyasete girmeye karar vermiş.
Bir partiden milletvekili seçilince her yerden tebrik-takdir yanında hediyeler de almış.
Bir üniversiteden de doktora payesi vermek istemişler.
Temel gayet memnun kabul etmiş.
Üniversitede güzel bir törenle doktora cübbesini giymiş.
Tören gecesi eve döndüğünde Fadime:
-“Sen doktor oldun, ben de olmak istiyorum!” diye tutturmuş.
Temel:
-“Hanım yapma, etme” demiş, dinletememiş.
Gitmiş üniversite rektörüne rica etmiş.
Rektör:
-“Ne demek efendim, hanımınıza doktora payesi vermek bizim için bir şereftir!” demiş.
Hanımı da doktor olmuş.
Ancak eve döndüklerinde yine tutturmuş.
-“Temel… Şimdi ikimiz de doktor olduk ancak, devamlı bindiğimiz atımızdan ben hicap duyuyorum. Her ikimiz de üstüne doktor sıfatıyla bineceğiz; o bundan neden mahrum olsun ki? Ona da doktora payesi alalım.”
Temel ne kadar “Olmaz” dese de hanımını ikna edememiş.
Tekrar rektöre gitmiş ve rica etmiş:
-“Bizim hanım böyle böyle söylüyor, yapabilir miyiz?” diye.
Bunun üzerine rektör:
-“Ne demek Temel bey; biz buradan nice eşeklere doktora veriyoruz, ata niye vermeyelim!..”
 
***
ÖZLEDİM
Temel, bir Fransız ve bir Amerikalı ile ıssız bir adadaymış.
Bir gün iyi huylu bir deniz perisi gelip demiş ki:
-“Uzun zamandır izliyorum sizi. Geminiz battıktan sonra çok acı çektiniz. Dileyin benden, ne dilerseniz.”
Fransız;
-“N’olur beni Fransa’ya gönder!”  demiş. Hoop gitmiş Paris’e.
Amerikalı;
-“Beni de Amerika’ya lütfen!” demiş ve o da hoop California’ya.
Sıra Temel’e gelmiş.
Düşünmüş, düşünmüş;
-“O Fransız ile Amerikalı uşakları çok özledim. Getur onları geriye!..”
 
***
KAMUFLAJ
Askerde kamuflaj yarışması varmış...
Herkes çuvallara giriyor, komutan gelip tekme atıyor, askerlerde hayvan sesleri çıkarıyorlar komutan onaylıyor...
Birinci çuvala vuruyor:
“Hav hav hav.”
Komutan “Aferin köpek çuvalı...”
İkinci çuvala vuruyor;
“Miyav… Miyav...”
Komutan “Aferin kedi çuvalı...”
Böyle on onbeş çuval geziyor.
Hepsi çok iyi taklit yapıyorlar...
En son Temel’in içinde olduğu çuvala vuruyor ses yok...
Daha sert vuruyor gene ses yok.
Tekme, tokat, tahta, tüfek, ses yok...
Askerlere emir veriyor:
-“İyicene tekmeleyin şunu...”
Çuvaldan kan sızmaya başlıyor…
Beş dakika sonra da ince, bitkin bir ses:
-“Patateeeeeees”
 
***
NASIL AMA
NASA Mars’a adam gönderecekmiş.
Sadece bir kişi gidebilecek, giden de geri dönemeyecekmiş.
İlk aday olan mühendise bu iş için ne kadar isteyeceğini sormuşlar:
-“1 milyon dolar isterim… Kızılhaç’a bağışlayacağım.” demiş.
İkinci aday olan doktora da aynı soruyu sormuşlar.
-“2 milyon dolar isterim… Bir milyonunu aileme, bir milyonunu da tıbbi araştırmalara bağışlayacağım.”
Üçüncü aday olan Temel aynı soruya:
-“3 milyon dolar!” diye cevap verince yetkililer diğerleri bu kadar az isterken kendisinin neden 3 milyon istediğini sormuşlar. Temel yetkililere doğru eğilmiş, kısık bir sesle:
-“1 milyonunu ben alırım, 1 milyonunu size veririm, mühendisi de Mars’a göndeririz. Nasıl ama?”