Sedat Peker’in iddialarına karşılık patlayan olaylar zinciri ülkenin her tarafına dağılıyor.

Sedat Peker’in iddialarına karşılık patlayan olaylar zinciri ülkenin her tarafına dağılıyor.
.
Bu işten nemalanan iş insanları, siyasetçiler, devlet görevlileri ve niceleri kendilerini bu işten sıyırmak için gözümüzün önünde her türlü role bürünüyor.
.
Ülkemizi saran bu “Yolsuzluk” şeklindeki ahlaksızlık diz boyuna ulaşmışken meslektaşımız Yılmaz Özdil sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, “Dürüst ve güvenilir (!) araştırmacı gazetecilerin SBK aşına su katmak istemem ama SBK’nın (Sezgin Baran Korkmaz) kafakola aldığı gazetecilerin listesi ABD’de açılan davanın iddianamesinde yazıyor… ” şeklinde bir ifade kullanıverdi.
.
“Vay sen misin bunu yazan” diyerek ortaya kim atladı dersiniz?
.
Hiç aklıma bile gelmeyecek, namuslu gazetecilerin başında gelen duayen gazeteci Uğur Dündar.
 
.
Yıllardan beri yaptığı programlarla ülke insanının gönlünde taht kurmuş gazetecinin, küçücük bir twite aşırı tepki vermesini kimse anlayamadı.
.
Twit dizisi devam ederken şu kelimeleri kullandı Özdil,
“Kimlerle televizyon kanalı kurdurdukları bile orada yazıyor!”
.
O sırada Tuncay Mollaveisoğlu’nun sunduğu “Anında Manşet” programında oldukça sert bir üslupla Uğur Dündar:
“Sen benim ne kadar namuslu olduğumu bilen bu ülkedeki iki üç insandan birisin. Birisi Müjdat Gezen’dir, İkincisi sensin. Sana ‘kardeşim’ dedim. Sen nasıl olur da ‘değerli ağabeyim’ dediğin, yere göğe sığdıramadığın bir insana ima yollu dahi olsa çamur atmaya yeltenirsin. Biri bana Yılmaz Özdil’i sorsa ‘Yılmaz pis bir işe bulaşmaz’ derim… Yılmaz’a da yazıklar olsun… Bitti benim için artık. Çok namuslu bir iş yapmışız, tebrik etmesi gerekirken imalı çamur. Yazıklar olsun.” dedi.
.
Bu arada yayın devam ederken Yılmaz Özdil Twit atmaya devam etti ve:
“SBK iddianamesinde yazılanları sordum, Tele1’de değerli ağabeyim Uğur Dündar’la Tuncay Mollaveisoğlu beni eleştiriyor, sormayayım o halde…” yazdı.
.
Bunun üzerine Dündar, “Açık açık yazacaksın, sen benim ne kadar namuslu olduğumu bilen 2-3 kişiden birisin, sen nasıl ima yollu da olsa çamur atmaya yeltenirsin… Kötü kalpli. Nedenini de biliyorum, İsmail Saymaz’a takmış… Nasıl gitti elin o twete, nasıl yazabildin onları” diye öfkeyle cevap vererek,
“Yılmaz Özdil benim cenazeme gelmesin, benim için Yılmaz Özdil defteri kapanmıştır” dedi.
.
Yılmaz Özdil sosyal medyada yazmaya devam ederek:
“Neticede kanal kiminmiş?” sorusu sordu.
.
Özdil’in iddiaları üzerine Tele1 Washington Temsilcisi Yılmaz Polat:
“Ben iddianameyi inceledim, iddianamede böyle bir şey görmedim” dedi.
.
Olayın aslı astarı neydi peki?
.
O dönem Artı 1 TV’nin başında olan Tuncay Mollaveisoğlu, Artı 1 TV’nin kuruluş hikâyesini “Artı 1 TV’nin birinci elden hikâyesi…” başlıklı Cumhuriyet’teki yazısında şöyle anlattı.
“2012 yılında Halk TV’nin başına geçme teklifi aldığımda o dönemde CHP ile çok yakın görüntü veren kanalda yer almak istemediğimi belirttim. Medyada boşluk vardı. Bağımsız bir TV kanalına ihtiyaç büyüktü. Her biri habercilikte marka olmuş isimlerle bir televizyon kanalı kurmayı ve bu kanalı iktidar korkusu olmayan bir patronaj ile yapma yolunu tercih ettik.”
.
“Uğur Dündar, Haluk Şahin, Özlem Gürses, Banu Güven, Ece Temelkuran gibi isimlerin ekran önünde olduğu, Uğur Tütçüoğlu, Mustafa Hoş gibi haber ve program konusunda çok deneyimli isimlerin de mutfakta yer aldığı hatta Barbaros Şansal’ın sivri dili ile kendine özgü program yaptığı bir televizyon kanalı… Kâğıt üzerinde her şey tamamdı. Teknik kalitesi yüksek, çok izlenen bağımsız bir televizyon kanalı yaratacaktık…”
.
“Kanala patron arayışında çok sayıda değerli isimle görüştük… En son Prof. Burhan Şenatalar’ın referansı ile babası çok değerli bir sendikacı olan, o dönem TÜSES Vakfı’nın da başkanlığını yapan Altan Ertürk ile el sıkıştık. Uğur Dündar, Haluk Şahin ve ben, Ertürk’ten yayınlara müdahale etmemesi, tüm mali yükü ve yönetimi üzerine aldığı için ücretleri aksatmaması ile ilgili söz aldık. Ertürk sadece kendisine bağlı olan harcama kalemlerini yönetecek, yayına karışmayacaktı…”
.
“Hikâye uzun, bu köşeye sığmaz… Artı 1 olağanüstü başarılı yayıncılık yaparak ilk günden itibaren yüksek izleyici kitlesi yakaladı. Nihat Genç, Ayşenur Aslan gibi benim çok değer verdiğim isimleri de ilk başta ‘kadro yeterli bahanesi ile pazarlık konusu yapıldıkları için’ zaman içinde, güçlenince kadroya dahil etme kararı aldık. Sonra Gezi olayları oldu… Artı 1’de, Gezi’yi baştan sona yayımlama kararı aldık… Muhabirimiz Gökmen Ulu canlı yayınları ile Artı 1’de parladı… Ve baskılar peşi sıra gelmeye başladı…”
.
“Kanalın patronu Altan Ertürk ile gerilim iyice arttı… Maaşlar dahil verdiği sözleri yerine getirmeyen Ertürk ile verdiğimiz kavga, genel yayın yönetmeni olduğum kanalda işten çıkarılmamla son buldu… Haber Müdürü Mustafa Hoş’un işten atılmak istenmesi, Gezi ile tırmanan baskı /sansür süreci… Uğur Dündar başta olmak üzere kurucu ekibin tamamı istifa etti…”
.
“Benden üç ay sonra kanalın başına Can Dündar getirildi… Bugünlerde Sezgin Baran Korkmaz ile ABD’de ortak bir davada adı geçen Ekim Alptekin’in adı biz kanaldan atıldıktan sonra ortaya çıktı. Alptekin, o dönemde TABA başkanı ve şaibesiz bir isimdi. Ekim Alptekin’i hiç tanımadık, bilmiyoruz, yüzünü dahi görmedik… Altan Ertürk’ün arkasında onun olabileceğine yönelik kanaatimiz, bizden sonra kanala geliş gidişleri sonrasında oluştu…”
.
“Alptekin, Artı 1’in arkasında olduğuna yönelik iddiaları o gün de reddetti, bugün de… Altan Ertürk ile bir proje ortaklığı yaptığını, Artı 1’e reklam verdiğini söylüyor… Peki, Artı 1’in hikâyesini ve Ekim Alptekin’i neden yazdım? Çünkü Yılmaz Özdil şu sıralarda ABD’de karapara aklama davasında adı geçen Sezgin Baran Korkmaz’ın, Alptekin ile bağlantısı olduğunu söyledi… Hatta Korkmaz’ın, Türkiye’de gazetecilere TV kurdurduğunu iddia etti… Bu iddiayı da ABD’deki iddianameye dayandırdı…”
.
“Tamamen uydurulmuş bir iddia… Sezgin Baran Korkmaz, hakikaten bir TV kanalı kurdurdu ise o kanal Artı 1 değil! 2013 yılında, hatta kanalın kuruluş hazırlığı olan 2012 yılında, ne Sezgin Baran Korkmaz diye bir isim var ne kara para meselesi ne de Ekim Alptekin ile ilgili bugün konuşulan iddialar. Kaldı ki, bizim Alptekin ile en küçük bir temasımız ya da tanışıklığımız yok! Kanalda başladığımız günden, atıldığımız ana kadar tek patron vardı, o da Altan Ertürk…”
.
Herkes tüm bunlara karşılık Yılmaz Özdil’in ne cevap vereceğini merak ediyor ve köşe yazısını heyecanla bekliyordu.
.
Ancak kendisi bu olayı takip eden iki gün yazı yazmadı ve “İzinliyim” dedi.
.
Nihayet 24 Haziran Perşembe günü yazdı.
.
Nobel ödüllü Rudyard Kipling’in mısralarıyla başlamıştı yazısına.
.
Bu şiirin orijinalinin “If” başlığını taşıdığını ve Türkçe başlığının “Adam Olmak…” olduğunu ve Bülent Ecevit tarafından tercüme edildiğini belirtmişti.
.
Yazısına şöyle devam ediyordu
“Her okuduğumuzda yeni anlamlar bulduğumuz, adeta her defasında kendini yenileyen, romantizmle realizmin kesiştiği bir şiirdir.
Aynı zamanda…
Namuslu bir gazeteci tarafından kaleme alınan, namuslu bir gazeteci tarafından tercüme edilen, basın ahlak ilkeleri manifestosu gibidir.”
.
Yazısını şöyle sonlandırdı:
“Yüreğine dayan diyecek direncinden başka şeyin kalmasa da, herkesin bırakıp gittiği noktada, bir ömür verdiğin doğrulardan sapmamak, çıplak gerçeğin eğilip bükülmesine asla izin vermemek, dostla da düşmanla da mesafeyi koruyup, tek başına da olsa dayanmak gerekir…”
.
Basın dünyamızın iki duayen gazetecilerinin birbirine girmesiyle ortalık karıştı.
.
Zaten bölünmeye müsait olan şu anki yapımız dolayısı ile kimisi “Dündar” derken, Kimisi de “Özdil” dedi.
.
Sonucu merakla bekliyoruz.
.
Yılmaz Polat’ın “Ben iddianamede bir şey görmedim” demesine ve Tuncay Mollaveisoğlu’nun “Alakamız bile yok” demesine karşılık bu yazıları yazan Özdil’in elinde ciddi kanıtlar olmalı.
.
Yoksa bunca yıl biriktirdiği “Dürüst gazeteci” ünvanını ve gazeteci dostlarını kaybetmekle karşı karşıya gelebilir.