Tam da ramazan arifesinde başladı bu tartışma. “Kadınlar Cenaze Namazı kılabilir mi?”

Tam da ramazan arifesinde başladı bu tartışma.
“Kadınlar Cenaze Namazı kılabilir mi?”
.
Tartışmaya sebep olan haber şuydu:
“CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu koronavirüs nedeniyle hayatını kaybeden CHP İstanbul İl Başkan Yardımcısı Kemal Gülhan’ın cenaze namazına katılarak en önde saf tuttu.”
.
Hemen manşetler patladı, haberler yapıldı gazetelerde.
Öyle ya,
“Bir kadın en ön safta cenaze namazı kılmıştı…”
.
Yeni Akit İnternet sitesinde verilen haberin sonunda şöyle denildi.
“Kaftancıoğlu’nun İslam’da yeri olmayan bir şekilde namazda en ön safta olması dikkat çekti.
Kadınlar namazda imama uyunca, en arkada saf olurlar. Aynı imama uyan kadın, erkeğin önünde veya yanında kılarsa, erkeğin namazı fasid olur, bozulur.”
.
Sabah Gazetesi ve Yeni Şafak haberin sonuna şu notu eklemişti:
“Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, 12 Nisan 2018 tarihinde yaptığı açıklamada; ‘Erkekle kadının aynı safta karışık namaz kılması dinimize uygun değil’ demişti.”
.
Takvim Gazetesi’nin manşeti şöyleydi:
“Takiyeci Canan Kaftancıoğlu erkeklerle birlikte aynı safta cenaze namazı kıldı!”
.
A Haber canlı yayınına katılan iletişimci ve yazar Ali Saydam, Kaftancıoğlu’na tepki göstererek: “Canan hanımın görüntüleri toplumun değerlerine de karşı olduklarını gösteriyor. Provokasyonu bu safhaya taşıyabileceklerini hiç düşünmezdim” dedi.
.
Star Gazetesi şu manşetle girmişti habere:
“Canan Kaftancıoğlu erkeklerle birlikte aynı safta cenaze namazı kıldı!”
.
Akit gazetesi cenaze namazıyla ilgili “Kadınlar Cenaze Namazı kılar mı?” diye bir haber yapmıştı.
Bu haber şöyleydi:
“Cenaze törenlerinde kadınların geri planda bırakılması üzerine, birçok kişi kadınların cenaze namazı kılıp-kılamayacağı konusunda araştırmalar yaptılar. Özellikle bilgilenmek isteyen vatandaşlar ‘kadınlar cenaze namazı kılabilir mi, kadın cenaze namazı kıldırabilir mi?’ gibi soruları sıklıkla araştırıyorlar.
Cenaze namazı farz-ı kifaye olan bir ibadettir. Bunda kadın erkek ayırımı yoktur.
Nitekim Resul-i Ekrem Efendimizin (a.s.m.) cenaze namazını, hücre-i saadetlerine erkekler ve kadınlar grup grup gelerek kılmışlardır.
Müslümanların bir kısmının cenaze namazını kılmasıyla diğerlerinin üzerinden farziyet düşer.
Meselâ, hiç erkek olmasa, bir tek kadının namazı kılması kâfi gelmektedir.
Yine erkeklerin bulunmadığı bir zamanda kadınlar cemaat halinde kılabilirler. İmam olan safın ortasında bulunur, diğerleri cemaat olurlar.
Bu zamana kadar yapılmış olan ayırım; kadınlar erkeklere nispetle duygusal olduklarından, acı ve gözyaşlarına hâkim olamadıklarından, bazıları da bağırıp çağırarak ağladıklarından, özellikle yakınları tarafından kadınlar cenazeden uzak tutulagelmiştir.”
.
Diyanet sitesinde ise kadınların cenaze namazı kılmasıyla ilgili şöyle deniyor:
“Cenaze namazına katılan kadınların bir zorunluluk olmadıkça erkeklerle aynı safta bulunmaları uygun görülmemiştir. Bu itibarla kadınlar, hangi namaz olursa olsun, erkeklerle birlikte namaz kıldıkları takdirde, erkeklerin arkasında durmaları gerekir.
Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.), namaz saflarını önce erkekler, sonra erkek çocuklar, en arkada da kadınlar olmak üzere düzenlemiştir (Müslim, Mesâcid, 266). Sünnete uygun olan bu usul olmakla birlikte kadınların erkeklerin arasında cenaze namazı kılmış olmaları bu namazın geçerliliğini etkilemez.
Çünkü cenaze namazı rükûsu ve secdesi olan tam bir namaz olarak değerlendirilmemiştir.
Bununla birlikte kadınların böyle bir davranışta bulunması mekruhtur.”
.
Nihat Hatipoğlu şöyle diyor:
“Cenaze namazı kadınlara farz değildir. Ama kılarsa güzel olur ve kabul olur.
Hz. Peygamber (s.a.v.) ve halifeler zamanında kadınlar cenaze namazına katılmışlardır. Bayram ve cuma namazlarına katılmışlardır.”
.
Görüldüğü üzere kesin olarak bir hüküm yoktur.
Hadislere dayalı bir takım tercihler mevcuttur ki onlarda bile çeşitli görüşler mevcuttur.
.
İşin manevi tarafından özüne bakıldığında, ha kadın olmuş ha erkek, cenazeye katılmak, mevtanın son yolculuğunda kendisine eşlik etmek neden yasak olsun?
Birisine “Sen namaz kılamazsın” demek dinin neresinde var?
.
Sosyal yaşamın her aşamasında beraber olan kadın-erkeklerin işin içine din girince ayrılmaları anlaşılır gibi değil.
.
Emevilerin dinimize kattığı belli olan bu ayrımcılığın, çağımızda halen uygulanmaya çalışılmasının anlaşılır bir tarafı da yoktur.
.
İslam’da herkes hürdür.
Ahlak kuralları, hükümler ve kanunlar çerçevesinde isteyen istediği şekilde davranabilir.
Artık bu tartışmaları artık bir kenara atmalı, cahiliye devrinden aydınlığa çıkaran dinimize (tekrar geri dönmemek için) sahip çıkmalıyız.
.
Bu konuda sosyal medyada epey bir tartışma yaşandı.
Biri şu şiiri yayınlayıp noktayı koymuş.
Önce bir okuyun:
.
Erkek dişi sorulmaz muhabbetin dilinde,
Hakk’ın yarattığı her şey yerli yerinde,
Bizim nazarımızda kadın erkek farkı yok,
Noksanlık, eksiklik senin görüşlerinde.
.
Sevgi muhabbeti kaynar yanan ocağımızda,
Bülbüller şevke gelir, gül açar bağımızda,
Hırslar, kinler yok olur aşkla meydanımızda,
Arslanlar, ceylanlar dosttur kucağımızda.
.
Dostumuzla beraber yanar kanarız,
Her nefeste aşk ile yaradanı anarız,
Erenler meydanına vahdet ile gir de gör,
Kırk budaklı şamdanda kırkımız bir yanarız.
Hacı Bektaş Veli
.
Bunun üzerine söylenecek bir söz daha var mı acaba?
 
***
RAMAZAN GELDİ
Uyanın ey erenler!
Ramazan’dır bu gelen,
Gönle sürur, kalbe nur,
Cisme candır bu gelen…
Gökleri aralayan,
Ses duyulur meçhulden,
Hem zikirdir, hem Kur’an,
Hem ezandır bu gelen…
.
Dinimizce mübarek bilinen Ramazan ayına ulaştık.
Oruç tutan, tutamayan herkese mübarek olsun.
.
Sadece oruç tutmak değil tabi,
Ramazan ayının en büyük özelliklerinden biri de yardımlaşma, birleşme.
.
Bu Ramazanda;
Neredeyse ayrışmanın örneklerini gösterdiğimiz bu günlerde Ramazan ayı vesilesi ile birleşmenin de örneklerini gösteririz inşallah.
.
Bu Ramazan;
Bizi yönetenlerin sırf siyaset uğruna bu milleti bölme uğruna gösterdikleri çabaların son bulması için bahane olur inşallah.
.
Bu Ramazan;
Dinimizi kendi amaçlarına alet edenlerin son bulmasına vesile olur inşallah.
.
Bu Ramazan;
Fakirin, fukaranın, yetimin, öksüzün hakkının yenmediği bir dünyaya kapı açar inşallah.
.
Bu Ramazan;
Dünyaya barış getirir inşallah.
.
Bu Ramazan;
Başımızdaki virüs belasının son bulmasına vesile olur inşallah.
.
Bu Ramazan;
Hak, hukuk, adalet kavramlarının uygulanmasına vesile olur inşallah.
.
Oruç hakkında;
Bakara Suresi 183 ve184. Ayet Tefsiri şöyle:
“Ey iman edenler! Sizden öncekilerin üzerine yazıldığı gibi sakınasınız diye sizin üzerinize de sayılı günlerde oruç yazıldı. İçinizden hasta veya yolcu olan, başka günlerden sayısınca tutar. Orucu tutmakta zorlananlar için bir yoksulun (günlük) yiyeceği kadar fidye yeterlidir. Bir iyiliği mecbur olmadan yapan için bu (yaptığı) iyidir. Ama orucu tutmanız -bilirseniz- sizin için daha hayırlıdır.”
 
***
GELENEKLER
Ramazan ayı günümüzde artık sade olarak karşılansa da Osmanlı zamanında gelenekleri vardı.
İşte onlardan bir kaçı:
 
Tembihnameler:
Osmanlı döneminde Ramazan ayına Müslümanlar gibi gayrimüslimler de değer verirdi. Ramazan ayının gelmesiyle birlikte Osmanlı Devleti, halkının mübarek ay içinde nasıl davranması gerektiğini belirten bir tembihname yayınlardı.
Tembihnamelerde; Müslümanların beş vakit namazı camide cemaatle birlikte kılması, mazereti olmayan tüm Müslümanların oruç tutmaları gerektiği belirtilirdi. Gayri Müslimlerin gündüzleri açık alanlarda yemek yememeleri, su, sigara içmeleri tembihname doğrultusunda yasaklanırdı.
.
Hırka-i Saadet merasimi
Ramazan ayının 12. günü Osmanlı’da son derece büyük bir öneme sahipti. Kutsal emanetlerin bulunduğu Has Oda, temizlenir ve gül suyu ile yıkanırdı. Ardından öd ağacı ve amber yakılırdı. Devletin ileri gelenlerinin hazır bulunduğu törende, Padişah tarafından gümüş sandukanın içinden hırka-i saadet çıkartılırdı.
.
Zimem Defteri geleneği
Osmanlı’da Ramazan ayında vatandaşların birbirlerine yaptıkları yardımlar da gözle görünür ölçüde artış gösterirdi. Varlıklı bireyler, hiç tanımadıkları semtlerdeki bakkal, manav ve fırınlara girip Zinem Defteri yani “veresiye defterini” alıp içinden rastgele bir sayfa açar ve söz konusu kişinin borcunu tamamen öderdi.
.
Paylaşım üst seviyedeydi
Günümüzde nasıl ki ihtiyaç sahipleri için, iftar çadırları bulunuyorsa Osmanlı döneminde de yemek dağıtılıyordu. Devlet yalnızca yemek değil, ihtiyaç sahibi vatandaşlarının birçok maddi ihtiyacını da karşılıyordu.
.
Diş kirası adeti vardı
Osmanlı döneminde iftar saati kapıyı kim çalmışsa kesinlikle geri çevrilmezdi. Büyük konaklarda hem zenginler için hem de ihtiyaç sahipleri için sofralar kurulurdu. İftarın ardından ise ev sahibi, yemeğe gelen misafirlerine diş kirası ismi altında hediyeler sunardı. Özellikle fakir konuklara, altın ve gümüş akçeler verilirdi.
.
Yaşam adeta duruyordu
Osmanlı döneminde, Ramazan ayında gündüzleri adeta sokaklar boşalırdı. İnsanlar gündüzleri uyur, akşamları ise hem çalışır hem de eğlenirdi. İftar ile sahur arasında ortaoyunu, meddah, karagöz gibi oyunlar izlenirdi.
.
Cerre erken çıkılıyordu
Osmanlı döneminde medreselerde yaz tatili, üç ayların başlamasıyla birlikte başlatılıyordu.
.
Zam yapılması yasaktı
Osmanlı’da Ramazan ayında yiyecek ve eşya fiyatlarının zamlanmamasını devlet kontrol ediyordu. Özellikle gıda maddelerinin Ramazan ayı boyunca daha ucuza satılması sağlanıyordu.