.


Bu hafta Arnavut fıkraları elime geçti.
Sizlerle paylaşmak istedim.
.
Aş evinde karşılıklı oturmuş, Oflu olan kabak yemeği, Arnavut olan pırasa yiyormuş.
Arnavut pırasayı methederek, “Cennet yemeği” deyince Oflu, “Asıl Cennet yemeği kabaktır” diye diretmiş.
“Kabaktır, pırasadır” diye bu minval üzere atışırlarken çekmişler tabancalarını birbirlerine.
Aşçı’yı da çağırıp ona sormuşlar:
-“Doğru söyle bakalım, önce cennetten kabak mı çıktı, pırasa mı?”
Zavallı aşçı bakmış ki durum fena, ortalıkta silahlar patlayacak:
İşi şöylece tatlıya bağlamış:
-“Adem babamız Cennetten çıkarken kabağı eline almış, pırasayı da kılıç gibi beline kuşanmış da öyle çıkmış.”
 
***
Bir Arnavut berbere girer ve sorar:
-“Bre berber sakalımı kaça tıraş edersin.”
“On lira” olduğunu öğrenince biraz pahalı bulur.
Berber durumu kavrar:
-“Sabun pahalı da ondan sen madem Arnavut’sun, cesur olursun, istersen sakalını sabunsuz kuru tıraş edeyim ver beş lira…”
Arnavut cesaretini ispat, cimriliğini örtmek için kabul eder.
Oturur berberin koltuğuna.
Gık demeden sakalının yarısı bittiği sırada gözünün yaşını silerek:
-“Bre berber dur… Bak şimdi aklıma geldi benim anam Arnavut ama babam Türk. Sen sakalımın öbür yarısını sabunla da öyle tıraş et, yedibuçuk vereyim…”
 
***
Bir Arnavut pazardan alış veriş yapmış beyaz peynir, Arap sabunu öteberi almış ama!
Torbasının içinde peynirin içine Arap sabunu sızmış.
Eve gelince ekmeğin içine peynir koymuş ve yemeğe başlamış.
Ağzının köpürdüğünü gören karısı hayretle sormuş:
-“Aman! Yoksa sabun mu koydun ekmeğin arasına?”
-“Yok be more, sabun da olsa peynir de olsa yiyeceğim oni, para vermişem, o istediği kadar köpürsün.”
 
***
Arnavut Devlet Başkanı Enver Hoca bir gün eski Arnavut Kralı ZOGU'nun ruhunu çağırmış ve şu iki suali sormuş:
-“Benim sağladığım üstün başarılarımı, halkımın mutluluğunu oradan izleyebiliyor musun? Benden bir dileğin var mı?”
Zogu'nun ruhu cevap vermiş:
-“Hayır, hiç bir şey göremiyorum. Çabuk yanıma gel ki o zaman halkımın hakiki mutluluğunu ancak görmeye başlayayım!”
.
İstanbul'a yeni gelen bir Arnavut gittiği davette, daha fazla yemesi için ısrar eden ev sahibine çok yemek yediğini, patlamak üzere olduğunu anlatmak ister, fakat Türkçe bilmediği için de bir türlü anlatamaz.
Ama ev sahibi tekrar ısrar edince canı burnuna gelen Arnavut:
Arnavutça: “Bol ma se plasa” yani “yeter artık patlayacağım” demesi üzerine.
Ev sahibi: “Bol pırasa istiyor” sanıp bir tencere pırasa yemeğini Arnavut’un önüne koymuş.
Arnavut düşmüş bayılmış.
Etrafındakiler çok sevdiği yemeği görünce sevincinden bayıldı sanmışlar.
Bu olay etrafa yayılmış.
Arnavutların pırasa sevdiği sanılmış ve şu söz Arnavutlara yapışmış:
“Çok doydum, pırasa olsa yemem…”
 
***
Bu Arnavut fıkrası ise rahmetli Demirel’den:
Arnavut, hamama her gidişinde, güzelce yıkanır, para ödemeden çıkarmış.
Ödememek için de kavgaya kadar işi götürürmüş. Hamamcının canı çok sıkılırmış, ama ne yapacağını bilemezmiş.
Bir gün, Arnavut yıkanırken, elbiseleri hamamın fırınına atıp, yakmış.
Ancak, beline sardığı kırmızı kuşakla, kamasını bırakmış.
Arnavut yıkanıp dışarı çıktığında elbiselerini göremeyince durumu anlamış.
Ama çaresiz...
Sessizce kırmızı kuşağı beline dolamış, kamayı da aşağı sarkıtıp, hamamcının yanına gitmiş:
-“Bre hamamcı! Kızdığını anladık da, Allah'tan kork. Biz buraya böyle mi geldik?”