“Beni görmek demek, behemehâl yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kâfidir.” M. Kemal ATATÜRK


“Beni görmek demek, behemehâl yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kâfidir.”
M. Kemal ATATÜRK

Kadınları saymayanlara…
Muallimler Ankara'da bir toplantı yapmışlar, bu içtimaya iki-üç muallim hanım da iştirak ederek salonda ayrı bir yere oturmuşlardı.
Muallim hanımların içtimaya gitmelerini hoş görmeyen meclisin sarıklıları Gazi’ye şikayete giderler. Gazi kızarak:
“Kimmiş muallimler cemiyet reisi? Çağırın onu!” der.
Mazhar Müfit birkaç dakika sonra içeri girince gürleyen bir sesle ona çıkışır:
“Siz Muallimler içtimada ne yapmışsınız? Ne ayıp şey bu?”
Mazhar Müfit şaşakalır. Gazi'den bu hareket mi beklenirdi? Sarıklılar muzaffer bir beşaretle gülmektedir. Sarıklılar neşe içinde iken, Gazi'nin sesi hep aynı tonda devam eder:
“Bırak bırak ben hepsini biliyorum; içtimaya muallime hanımları da çağırdınız. Fakat onları niye ayrı sıralara oturttunuz? Sizin kendinize mi itimadınız yok, Türk hanımlarının faziletine mi? Bir daha öyle ayrılık gayrılık görmeyeyim, anladınız mı?”
 
***
Başkomutanım diyenlere...
İngilizler Çanakkale'de Anafartalar Grubu'nu mağlup edip de cepheyi sökemeyince, yeni bir harekete giriştiler ve bu cepheyi sağdan çevirmek istediler. Düşmanın planını bozmak için Kireç Tepe'yi tutmak lazımdı. Halbuki oraya giden tek bir dar yol savaş gemileri tarafından makaslama ateş altına tutuluyordu. Kireç Tepe'yi tutmak emrini alan Türk subay ve askeri tereddüt içindeydiler; fırsat gözetiyorlardı. Mustafa Kemal bu hali görünce siperlere koştu, askerin arasına karıştı ve sordu:
“'Niçin geçmiyorsunuz?”
“Düşman ölüm saçıyor, geçilmez!”
Mustafa Kemal zerre kadar korku ve tereddüt göstermeden:
“Oradan böyle geçilir!” dedi ve ileri fırladı. Mehmetçik artık durur mu?
Onlar da kumandanlarının arkasından ileri atıldı. Toz, duman, alev ve ölüm kasırgasını yaran askerler karşıya vardılar, Kireç Tepe’yi tuttular.
 
***
Sürekli ağaç kesenlere…
Bir gün Atatürk, yaveri ve ben bahçede dolaşıyorduk. Oldukça yaşlı ve geniş bir ağacın Atatürk'ün geçeceği yolu kapadığını gördük. Derhal atıldım:
“Emrederseniz derhal keselim Paşam.”
Bir an yüzüme baktı, sonra:
“Sen hayatında böyle bir ağaç yetiştirdin mi ki keseceksin!”
 
***
Evliyalarla savaş kazananlara…
Sakarya Meydan Savaşı Türk Ordularının zaferi ile sona ermiş, Gazi Ankara'ya dönmektedir.
Ankara Garı’ndan başlayarak şehre doğru yolun iki yakasında sıra ile dizilen hükumet ve meclis üyeleri, memurlar, öğrenciler, esnaf ve halk, gazi geçtikçe alkış tutup arkasına katılarak büyük bir alay halinde ilerlemektedirler.
Meclis binasının önüne gelindiğinde Gazi, alayın başında bulunanların yukarıya doğru yol almakta olduğunu fark etmişti.
Tören şöyle düzenlenmişti: “Cemaat” halinde Hacı Bayram Veli'nin türbesine gidilecek, onun “Yüksek maneviyatının yardımıyla” kazanılan bu büyük zafer için orada dua edilecek, sonra Meclis'e dönülerek nutuklar okunacaktı.
Gazi: “Öyle şey olmaz… Yurt toprağını karış karış kanını akıtarak ve canını vererek savunan Mehmetçiğin hakkını evliyalara kaptırmam!” deyip doğruca meclis binasına sapar.
Atatürk yıllar sonra bu olayı anlatırken sözüne şunları da eklemiştir:
“Kimileri benim bu davranışıma kamunun inancını inciten yersiz bir davranış gözüyle bakmış olabilirler; ama ben, hele yurdun savunmasında, güvenilecek gücün evliyaların, yatırların ‘maneviyatı’ olmayacağını hatırlatmayı artık zorunlu bulmuştum.”
 
***
Laikliği bilmeyenlere…
İlk mecliste bir gün laiklik konusu oluyordu. Gazi Mustafa Kemal Paşa o gün meclise başkanlık ediyordu. Meclisin tanınmış din âlimlerinden bir vatandaş kürsüye geldi. Alaycı bir tavırla:
“Arkadaşlar bir laikliktir gidiyor. Affedersiniz ben bu laikliğin manasını anlamıyorum, nedir bu laiklik?” diye söze başlarken riyaset makamında bulunan Mustafa Kemal Paşa dayanamamış, oturduğu yerden elini kürsüye vurarak:
“Adam olmaktır Hocam, adam olmak!” diyerek Hoca efendinin sualini cevaplandırmıştır.
 
***
Kendisini halktan yüksek görenlere…
Cumhuriyetin on ikinci yıl dönümü için bir sıra dövizler hazırlanmıştır.
Bunlar içinde şöyleleri vardır:
“Atatürk bizim en büyüğümüzdür.”, “Atatürk bu milletin en yücesidir.”, “Türk Milleti asırlardır bağrından bir Mustafa Kemal çıkardı.”
Atatürk listeyi dikkatle gözden geçirir. Bunlar ve bunlara benzeyenleri çizerek, hepsinin yerine kendini en iyi ifade eden şu satırları yazar:
“Atatürk bizden biridir.”
 
***
Büyük adam böyle olur…
Sene 1938, 10 Kasım...
İstanbul Üniversitesi'nde saat 9'u 5 geçe ölüm haberi duyulmuş...
Hukuk Fakültesi’ndeki bir Alman profesör de duymuş ve şaşırmış. Derse girsin mi, girmesin mi, bir türlü karar veremiyor. O sırada aklına rektöre müracaat etmek gelir. Kalkar, yanına gider. Aralarında şu konuşma geçer:
“Efendim, mütereddidim. Acaba ne yapsam?”
“Sizde büyük bir adam ölünce ne yaparlarsa, onu yapın.”
İşte o zaman Alman profesör kollarını iki yana sarkıtarak:
“Bizde bu kadar büyük bir adam ölmedi ki...”

Rahmetle anıyoruz…