.

Efendim zamanın birinde bir ülke varmış.  Bu ülkenin kralı sert hataları affetmeyen ama aynı zamanda da akıllı bir kralmış.  Tabii ki bu akıllı kralın çok akıllı bir baş veziri varmış. Ülkeyi uyumla ve akılla yönetirlermiş. Gel zaman git zaman bu ülkede diğer vezirlerin yaptığı bir hatadan dolayı durumu fark edemeyen baş vezire öyle bir kızmış ki sonunda ağzından kellesi vurulsun diye bir sözde çıkıvermiş.
Sözünden dönen bir kral olmak ama aynı zamanda bu değerli baş vezirini de kaybetmek istemiyormuş. Durumu çözmek için bir süre düşünmüş. Baş vezirinin akıllı ve zeki oluşundan dolayı idamdan kurtulabileceğini düşünerek ona bir şans vermeye karar vermiş ve demiş ki sana bir gün süre veriyorum. Bana öyle bir şey yap ki aklını, üstün zekanı göster ki yaptığın kabahatinden daha büyük bir özrün olsun da seni affedeyim demiş. Baş vezirde kralım bu süre içinde zindanda mı olacağım yoksa saraydan kaçmamak şartıyla çare aramak düşünmek için fırsat verir misin diye sormuş. Kralda saray için de dolaşabilirsin ama kaçmak istersen yakalandığın yerde kellen vurulur diye gürlemiş kral.
Bütün gecesini düşünerek çare bulmaya çalışarak geçiren vezir bir türlü hiçbir çare bulamamış. Giderek zamanı azalan vezir belki bir çare bulurum umuduyla saray içinde dolaşmaya başlamış. Tam kralın odasının önünden geçiyormuş ki kralın pencereden sarkarcasına eğilerek dışarıya baktığını görünce o an aklından geçen çözümle hızla içeri girip kralın  poposuna hızla bir şaplak atmış. Tabii ki kral hışımla dönmüş. Napıyorsun sen gafil diye gürlemiş hemen. Baş vezir hemen cevap vermiş. Kusuruma bakmayın sultanım sizin olduğunuzu fark etmedim ben sizi kraliçemiz sandım arkadan çok güzel görünüyordu dayanamadım o yüzden şaplak attım demiş. Kral hışımla nöbetçiler tez bu adamın kellesini hemen vurun diye askerleri çağırınca. Baş vezir sultanım hani bana bir şans vermiştiniz.  Özrün kabahatinden büyük olsun demiştiniz ya bu nedenle bunu yaptım değince kral bir anda sakinleşip baş vezirinin ne kadar akıllı ve zeki olduğunu hatırlamış onu affetmiş. Böylece bu meşhur söz ortaya çıkmış. Özrü  kabahatinden büyük.
Bu hikayeyi neden anlattım derseniz. Birkaç gün öncesi şu kendini ulusal kanallardan sayan ama ülkesinin değerlerinden, zenginliklerinden uzak bir Tv kanalı var ya hani şu sözde ulusal kanal. A aaa şimdi yazacağım tam dilimin ucunda neyse siz anladınız. Efendim bu zavallı kanalımızda şu ifadeleri duyunca yaklaşık 1 dakika izleyebildim sinirimden kanalı değiştirdim. Gerçi uzun bile durdum sanırım zaping yaparken kumanda takıldı.  Bu kanalın ifadesine göre Kaz dağlarındaki çevre katliamına tepki gösteren şu  protestocular var ya  aslında olayı çarpıtıyorlarmış. Bu ağaçlar kaz dağlarında değil aslında Kirazlı tepe mevkiindeymiş buranın kaz dağlarına uzaklığı kuş uçuşu 40 km imiş. Kesilen ağaç miktarı da abartılıyormuş. Resmi rakamlar öyle demiyormuş. Sonra burada siyanürde kullanılmayacak içme sularımızda kirlenmeyecekmiş. Dayanamadım değiştirdim kanalı. Özrünüz kabahatinizden de büyük. Yahu çevre katliamı yapılan yer ha Kaz Dağları olmuş ha Kirazlı Tepe ( Gerçi bu çevre katliamlarını şöyle bir kafamızı kaldırıp baksak Türkiye de ne kadar çok olduğunu göreceğiz galiba şimdide sıra Uşak da ki Murat Dağı’ndaymış yazık). Hatice’ye bakma neticeye bak. Çevre katliamı yapılıyor mu yapılmıyor mu?
Ey bu ve bunun gibi çevreye verilen zararları hafife alan medya bozuntuları çekilen resimleri de mi görmüyorsunuz. Canım ormanlarımız kelaynak kuşuna dönmüş hiç mi içiniz sızlamıyor gözünüz bu kadar mı kör oldu.  Siyanür kullanılmayacakmış,  Kanadalı şirketin yöneticisi yanlış hatırlamıyorsam 22 bin Toncuk siyanür kullanacaklarını söylemiş. Bir haber duydum tv de Fransa’da 15 yıl önce kapatılan bir altın madeninin kilometrelerce ötesinde siyanürün atıklarından etkilenen 20 kadar çocuk hastaneye kaldırılmış. Hani siyanürün çevreye zararı olmayacakmış. Peki biz bu duruma niye katlanıyoruz. Niye ülkemiz uluslararası maden şirketlerinin cirit attığı yer oldu. Biz milli madenlerimizi kendimiz niye çıkarmaktan vazgeçtik. Niye milli servetlerimizi başkalarına adeta bağışlıyoruz. Bahsi geçen maden sahasının maddi değeri 4,5 milyar dolar kadarmış peki ülkemize ne kadar verecekler sadece 180 milyon dolar (Bir bakışa göre 180- 4,5 dan büyük !!!) (Çok ama çok karlı)
Eti Maden İşletmesi, MTA gibi kurumlar madenlerimizi çıkarsa hem çevreci olurdu hem de bütün çıkardığımız madenlerin tüm gelirleri şu ekonomik sıkıntılar çektiğimiz günlerde ekonomimize ilaç olurdu. Tüm madenlerimizi devletimiz ve milli ve yerli firmalarla işletilmesiyle dünyanın en zengin ülkelerinden biri olurduk. Ama biz ne yapıyoruz. Biz yemiyoruz hatta tadına bile bakmadık hepsini siz yiyin diyoruz uluslararası kartellere. Hem de kendi elimizle altın tepside sunuyoruz. Neredeyse üstüne para vereceğiz. Özrü kabahatinden büyük demek bu olsa gerek.