Hani kral çocuklarına sormuş; “Beni ne kadar seviyorsunuz?” diye. Biri dağ kadar, diğeri dünya kadar derken en küçüğü “Seni tuz kadar seviyorum” demiş.

Evet “Tuz kadar…” demiş.
.
Tuzun fiziki durumunu anlayan baba “Demek o kadar az seviyorsun” diyerek kızmış ve malını, mülkünü diğer çocuklarına bırakmış.
Sonra tuzun değerini anlamış v.s.
.
“Eskiden korsanları zindanlara attıklarında tuz vermezlermiş.
Onlar da bu durumu bildiklerinden kayaları yalarlarmış” şeklinde bir bilgi var.
.
Sebep?
Tuz neden bu kadar önemli?
.
Tuzu fazla alınca zarar, az alınca da zarar.
O halde dengeli almak lazım diyor uzmanlar.
.
Tuzu fazla alırsak:
Gün içerisinde veya bir öğünde yüksek miktarda tuz tüketildiğinde kişide şişkinlik, el ve ayaklarda şişkinlik görülebilirmiş.
.
Aşırı tuz tüketiminin erken dönem etkilerinden bir tanesi de kan basıncında yani tansiyonda yükselmeymiş.
.
Tuzlu bir yemek sonrası, vücuda alınan tuzun dengelenebilmesi için kişinin susama merkezi uyarılırmış.
Bu bağlı olarak kişinin sıvı alımının kısıtlı olması durumunda kandaki sodyumun artmasına yol açarmış.
Hipernatremi olarak adlandırılan bu durum oldukça ciddiymiş.
Erken fark edilip tedavi edilemeyen hiponatremi; bilinç bulanıklığı, nöbet, koma ve hatta ölüm gibi sonuçların gelişmesine yol açabilirmiş.
.
Fazla tuz tüketiminin en çok bilinen uzun dönem etkisi, hipertansiyonmuş.
“Hipertansiyon kişilerde kalp ritminde bozukluk, baş ağrısı, görmede bozukluk, burun kanaması, baş dönmesi, aşırı terleme” gibi belirtilerin gelişmesine yol açabilirmiş.
.
Fazla tuz tüketiminin mide kanseri riskini artırdığına yönelik de çalışmalar mevcutmuş.
.
Yetişkinler için uzmanların önerdiği günlük tuz miktarı (2-3 çay kaşığı) 6 grammış.
Ancak kişi başına tüketilen tuz miktarı İngiltere’de 8,
ABD’de ise 8,5 gramı buluyormuş.
.
Yemeklerimize kendi eklediğimiz tuz miktarı bunun sadece dörtte birini oluştururmuş meğer.
Geri kalanı ise;
Satın alınan ekmek, soslar, çorbalar, bazı gevrekler gibi hazır yiyeceklerden geliyormuş.
.
35 yıla yayılmış 13 araştırmayı inceleyen uzmanlar, günde 5 gram ekstra tuz tüketiminin, kalp ve damar hastalıkları riskini yüzde 17, inme riskini ise yüzde 23 oranında artırdığını söylüyor.
.
1960’larda Japonya’da tuz tüketiminin azaltılması için devlet tarafından başlatılan kampanya sonunda günlük tuz tüketimi 13,5 gramdan 12 grama indiğinde yüksek tansiyon vakalarında azalma ve inmeye bağlı ölümlerde yüzde 80 düşüş kaydedilmiş.
.
Finlandiya’da ise 1970’lerde günlük tuz tüketimi 12 gram iken 2002’de 9 grama düşürülmüş ve aynı dönemde inme ve kalp hastalıklarına bağlı ölümlerde yüzde 75-80 azalma görülmüş.
.
Böylece tuzun fazlaca alınmasının zararları ispatlanmış oldu.
.
Bu konuda 4 yıl önce bir haber yayınlandı:
Frederic Patenaude, “Çiğ beslenme” üzerine araştırmalarda bulunan bir yemek bloggerının kötü bir alışkanlığı varmış:
Tuzsuz yaşayamıyor.
.
Derken bir gün, konuya ilişkin bilimsel makaleleri okuyan genç adam, günlük tuz tüketiminin 1500 mg’ı geçmemesi gerektiğini öğreniyor. (Yapılan araştırmalara göre, nüfusun %99.4'ü bu sınırı aşıyor.)
.
Uzun bir yolculuğa çıkan ve burada yemeği abartan Frederic; geri döndüğünde şişmanladığını, vücudunda şişlikler oluştuğunu ve tansiyonunun da tehlikeli ölçüde yükseldiğini görüyor ve günde 4000 mg civarı tuz tükettiğinin farkına varıyor.
.
İşte bundan sonra, “Tamamen tuzsuz” bir aylık bir beslenme deneyine başlıyor...
Ve tuzdan tümüyle arınmış bu yeni hayatından öğrendikleri ise şunlar:
“İlk kez, yiyeceklerin gerçek tadını aldım” diyor Frederic.
Bu nedenle daha doğru yiyecek tercihleri yaptığını; içinde tuz olan ekmek, kraker gibi hazır yiyecekleri de hayatından çıkardığını belirtiyor.
.
“Bu küçük bir adım gibi görünse de; lüzumsuz bir biçimde hiç susamadığım gibi, gece su içmek için de kesinlikle uyanmadım” diyor Frederic.
Bütün suyu yediği yiyeceklerden karşıladığını, tuz kullanmadığı için vücudunun ekstra suya çok da ihtiyaç duymadığını belirtiyor.
.
“Bu süre zarfında, özellikle yüz bölgemde incelme oluştu” diyor Frederic.
Tuz tükettiğinde, vücut suyu emdiği için gözaltlarında ve yüzünde şişkinlikler meydana geldiğini belirtiyor.
.
“Kendimi bildim bileli, özellikle sırt bölgelerimde akneler mevcuttu” diyor genç adam.
Tuzu bırakınca bu akne ve sivilcelerden kurtulmakla kalmayıp, cildinin de artık sağlıklı ve pürüzsüz bir hale geldiğini belirtiyor.
.
“Eskiden uykuya dalma problemi yaşıyor, geceleri sık sık uyanıyordum” diyen Frederic, tuzsuz yaşamına başladığından bu yana ise geceleri mışıl mışıl uyuduğunu belirtiyor.
.
Tuzsuz beslenme ile beraber kendini daha ‘Temiz’ hissetmeye başladığını ifade eden Frederic, sözlerini şöyle noktalıyor:
“Hem bedensel, hem de ruhsal anlamda artık çok daha iyiyim!”
.
Frederic’in bu tuzsuz yaşamı anlattığı gibi olabilir ancak uzmanlar tamamen tuzsuz hayatın da çok riskli olduğunda birleşiyorlar.
.
Dr. Serdar Erkan diyor ki:
“Tuzun içinde yer alan maddelerden sodyum, hücre zarlarının dışarısıyla alışverişini sağlar. Sodyum olmazsa hücrelerdeki birçok fonksiyon durur. Sodyum normalde hücre dışındaki sıvıda vardır. Potasyum ile beraber hücreler arası ve hücre dışı sıvıların dengede tutulmasını sağlar. Sinirlerin uyarılmasında, sinir sitemindeki iletilerin kaslara taşınmasında ve kas fonksiyonunda görev yapar. Ayrıca kanın asit-alkali oranının dengesi için kesinlikle gereklidir…”
.
“Tuz, öncelikle güçlü bir stres gidericidir.
Çünkü beyindeki serotonin ve melatonin hormonlarının korunmasını sağlar. Hücrelerdeki asiditeyi düzeltir.
Asit artıklarının böbreklerden atılmasını sağlar.
Kalp atışlarını düzenler.
Besinlerin bağırsaklardan emilmesine yardımcı olur.”
.
“Tuz eksikliğinde kas krampları, bitkinlik, sersemlik hissi, bulantı ve vücutta kuruma olur. Bu nedenle hemen gerekli tuz takviyesi yapılmalıdır. Müdahale edilmezse özellikle bebeklerde ve yaşlılarda ölüme bile yol açabilir.”
.
“Hangi tuzları kullanmalıyız?” derseniz, içine koruyucu maddeler katılmış ve minerallerinden arındırılmış, rafine edilmiş sofra tuzları yerine minerallerden zengin, doğal yöntemlerle elde edilmiş okyanus tuzu veya daha iyisi Himalaya tuzu kullanmak yararlıdır.
Yalnız içindeki iyot miktarı düşük olduğundan dışardan çeyrek çay kaşığı kadar iyot içeren tuzlardan alınması gerekir.”
.
O halde eğer kendi başımıza tuz diyetine girmek tehlikeli de olabilir.
Muhakkak doktor kontrolünde tuzumuzu ayarlamak gerekiyor.
.
İşte size sıfır tuz yaşamının getirdikleri:
1.Kilo almaya başlayabilirsiniz.
İyotlu tuz hormonlarınız için önemlidir ve tuz alımınızı tamamen keserseniz iyot kaynaklarınız sınırlı hale gelir.
Sonuç olarak kilo almaya başlayabilirsiniz.
Yüzünüz şişebilir, cildiniz kurulayabilir ve kas güçsüzlüğü ve yorgunluğu yaşayabilirsiniz.
 
2. Kalbinizi etkileyebilir.
Düşük sodyum diyetinin, özellikle kalp sorunları olan kişiler için birçok fayda sağladığı gösterilmiştir.
Ancak bu herkes için geçerli olmayabilir.
Yapılan çalışmalara göre, normal tüketimimizden daha az ya da daha fazla tuz tükettiğimizde var olan kalp rahatsızlığımız kötü etkilenebilir.
 
3. İnsülin direncini artırabilir.
Araştırmalar, diyetimizde yeterince sodyum alamadığımızda bunun insülin direncimizi etkileyebileceğini göstermiştir.
Bu, vücudumuzun insüline iyi yanıt vermeyeceği ve daha yüksek kan şekerine yol açabileceği anlamına gelir.
 
4. Dehidrasyon belirtileri yaşayabilirsiniz.
Kandaki sodyum seviyeleri büyük ölçüde düştüğünde, dehidrasyona çok benzer semptomlar yaşayabilirsiniz. Bu nedenle ağız kuruluğu, baş dönmesi, susama ve tuvalete daha az gitme ihtiyacı yaşayabilirsiniz.
 
5. Mide bulantısı hissedebilirsiniz.
Tuz tüketmemek, kolesterol seviyeleri üzerinde büyük bir etkiye sahip olabilir.
Bu durum genellikle kısa vadede belirtiler göstermese de kalbiniz dahil vücudunuzun diğer bölümlerini kötü etkileyebilir. Yaşayabileceğiniz semptomlardan biri de mide bulantısıdır.
.
Hani kralın çocuğu demiş ya:
“Seni tuz kadar seviyorum” diye.
İşin zorluğuna bakar mısınız?
“Tuzu; Sevsen bir türlü,
Sevmesen bir türlü…”
.
Bu arada “Tuzsuz Deli Bekir” var.
Neden “Tuzsuz” dendiği hakkında tam olarak bir bilgi yok.
Ancak şunlar ortaya atılmış:
Eskiden bebekler doğduktan sonra hasta olmasın (mikrop kapmasın) diye tuzlanırdı. ancak Bekir tuzlanmamış. Ondan dolayı Tuzsuz Bekir demişler. Deli lakabını sonradan almıştır.
.
Bu konuda farklı görüşler olsa da, ‘Tuzu eksik, kafası hafiften kırık’ manası kastedilmiştir.
Eski devirlerde “Tuz-zeka” ilişkisi kurulmuş olabilir.
.
“Tatsız tuzsuz” deyiminden yola çıkılarak denmiş olabilir.
“Yavan, sıkıcı, keyifsiz, aksi, huysuz” birini çağrıştırıyor.
“Tatsız biri” yani.
.                    
Sonuç olarak, “Tuzsuz birinin deli olabileceği” öngörülmüş olabilir…