Ege ve Marmara Çevre Belediyeler Birliği ile Çanakkale Belediyesi ortaklığında düzenlenen eylemde ortak basın açıklaması yapıldı. Açıklamayı okuyan Ege ve Marmara Çevre Belediyeler Birliği Başkanı, Edremit Belediye Başkanı Hasan Arslan, “Çanakkale’nin Atikhisar Barajındaki tatlı suya mutlak ihtiyacı vardır. Çocuklarımızın geleceği için baraj havzasında üretime geçecek altın madenine izin veremeyiz. Çünkü bu faaliyet Çanakkale’de yaşayan tüm canlıların su hakkına tecavüzdür. Devlet yetkilileri, dile getirdiğimiz bu gerçekleri göz önüne alarak söz konusu projeyi derhal iptal etmeleri gerekmektedir. Bizler de daha öncesinde olduğu gibi bundan sonra da sorunun takipçisi olacağımızı kamuoyunun bilgisine sunarız” dedi.
Kirazlı Atikhisar Havzası'nda yürütülen metalik madencilik faaliyetlerinin yerinde incelendiği teknik gezinin ardından İskele Meydanı’nda toplanan grup ellerinde pankartlar,  sloganlar ve performans gösteriler ile maden faaliyetlerine dur dedi.
Ege ve Marmara Çevre Belediyeler Birliği ile Çanakkale Belediyesi ortaklığında düzenlenen etkinliğe,  Cumhuriyet Halk Partisi Tarım Politikaları ve Tarım Örgütlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, CHP Genel Başkan Yardımcısı Gülizar Biçer Karaca, CHP Genel Başkan Yardımcısı Muharrem Erkek, Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylan, Balıkesir Milletvekili Ensar Aytekin, Yüksek Disiplin Kurulu Üyesi Serdar Soydan, Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan, Edremit Belediye Başkanı Ege ve Marmara Çevre Belediyeler Birliği Başkanı Hasan Arslan, il, ilçe ve beldelerin belediye başkanları, Belediye ve İl Genel Meclisi Üyeleri, siyasi partilerin, çevre örgütlerinin, sivil toplum kuruluşlarının, meslek odalarının ve sendikaların temsilcileri başta olmak üzere çok sayıda kentli ve çevre il ve ilçelerin çevreci grupları katıldı.
Kirazlı Atikhisar Havzası'nda yürütülen metalik madencilik faaliyetlerinin yerinde incelendiği teknik gezinin ardından İskele Meydanı’nda toplanan grup ellerinde pankartlar,  sloganlar ve performans gösteriler ile maden faaliyetlerine dur dedi.
ORTAK BİLDİRİ SUNULDU
Ege ve Marmara Çevre Belediyeler Birliği Başkanı, Edremit Belediye Başkanı Hasan Arslan Çevre Belediyeler Birliği’nin konuya ilişkin ortak basın açıklamasını kamuoyuyla paylaştı. Arslan, “Ormanlık alanlar bulundukları ülkelerin çok önemli zenginlikleri olup, tüm canlılar için vazgeçilmez nitelikler taşır. Bunun en önemli örneği Kaz Dağlarıdır. Ülkemizin en güzel coğrafyası olan Biga Yarımadasının güneyinde yer alan Kaz Dağları, barındırdığı tarihsel, kültürel, ekolojik ve ekonomik değerleri nedeniyle, yeryüzünün en özgün yaşam kaynaklarının başında gelmektedir. Kaz Dağları bu bölgede yaşayan yaklaşık bir buçuk milyon insanın, bitkilerin, yaban hayatın, meraların, tarım alanlarının, en önemlisi de su kaynaklarının yaşam sigortasıdır. Ancak, doğal etkenlerin yanı sıra, bacalarından zehir çıkan termik santraller, RES’ler, HES’ler ve madencilik faaliyetleri, efsaneler diyarı güzelim dağlarımızın taşıdığı değerleri olumsuz yönde etkilemektedir. Özellikle madencilik adı altında sürdürülen altın işletmeciliği faaliyetleri, bulunduğu yörelerdeki yaşamsal tüm süreçleri yok etmenin eşiğine getirmiştir. Bunun en son ama en tehlikeli örneği Kirazlı’da yaşanmaktadır. Çanakkale ilimizin Kirazlı Köyü, Balaban mevkiinde Kanadalı bir şirkete verilen izinler nedeniyle birliğimiz ve Çanakkale Belediyemiz olaya müdahalede bulunmuş ve ÇED Olumlu Raporunun iptali için 2013 yılında dava açmış ve Danıştay 2014 yılında ÇED Olumlu Kararlarını iptal etmiştir. Ancak Danıştay yeniden görüşülmesi için dosyayı yerel mahkemeye göndermiş, yerel mahkemenin aleyhimize karar vermesi üzerine, Danıştay’a itirazda bulunulmuştur. Hukuki süreç devam etmektedir. Proje sahası Çanakkale’nin tek içme ve sulama suyunu sağlayan Atikhisar Barajı’nın hemen üzerindedir. Bu da bize içme suyumuzun kirleneceğini göstermektedir. Kaldı ki çıkarılan cevher, aynı bölgede kurulacak siyanür havuzlarında işleneceği için kirlenmeden öte içme suyumuz zehir saçacaktır. Bu durum ve Çanakkale ve civarında yaşayan başta insanlar olmak üzere tüm canlılar için büyük tehlike arz etmektedir. Su, yaşamın olmazsa olmaz en önemli kaynağıdır. Ne acıdır ki ülkemizin her yerinde su kaynakları kirletildiği için milletimiz su fakiri konumuna düşmüştür. Önümüzdeki 15 yıl sonunda iklim değişikliği nedeniyle küresel ısınma tüm şiddetini artıracak, sıcaklık ve kuraklık sonucu birçok canlı türünün yaşamı tehlikeye girecektir. Yakın gelecekte böylesine büyük bir felaketi göğüslemek için Çanakkale’nin Atikhisar Barajındaki tatlı suya mutlak ihtiyacı vardır. Çocuklarımızın geleceği için baraj havzasında üretime geçecek altın madenine izin veremeyiz. Çünkü bu faaliyet Çanakkale’de yaşayan tüm canlıların su hakkına tecavüzdür. Devlet yetkilileri, dile getirdiğimiz bu gerçekleri göz önüne alarak söz konusu projeyi derhal iptal etmeleri gerekmektedir. Bizler de daha öncesinde olduğu gibi bundan sonra da sorunun takipçisi olacağımızı kamuoyunun bilgisine sunarız” dedi.
Başkanı Ülgür Gökhan da kamuoyuna seslenerek şu konuşmayı yaptı.
 “Çanakkale’miz Asya ve Avrupa kıtalarına yayılmış, denizleri, boğazı, adaları ve Kaz Dağları ile eşsiz bir coğrafyadır. Çanakkale aynı zamanda önemli bir tarım, orman ve turizm kentidir. Yüzde 54’ü, yani yüzölçümünün yarısından fazlası ormanlarla kaplıdır. Kaz Dağları ise Dünya’da bütünlüğü korunan önemli ormanlardan ve dağ ekosistemlerindendir ve Biga Yarımadası’nın en önemli su kaynaklarını beslemektedir. Kaz Dağlarından çıkan su kaynakları Midilli Adasına kadar uzanır. Yaban hayatı için de eşi bulunmaz bir yaşam alanıdır. Yalnızca doğal zenginlikleri değil mitolojik önemi de çok büyüktür. Orman köylüsünün ekmek teknesidir, bizi besleyen çiftçinin ürününe can suyudur, yaşamda yorulanlara, arınmak isteyenlere nefestir. Çanakkale’nin adıyla nam salmış şeftalisi, Lâpseki kirazı, Evciler elması, Bayramiç Beyazı, Kösedere domatesi, Ezine Peyniri, zeytini, balı, sütü, sardalyesi gibi pek çok tarımsal ürünüyle her değeri ayrı bir markadır. Kaz Dağlarının yer altı sularının bereketiyle beslenen topraklarda, bin pınarından akan sularla yetişen ürünler boşuna marka ürünler olmamışlardır. Her zerrelerinde bu eşsiz coğrafyanın suyunun, toprağının, havasının özü vardır. Bu markaların hepsi binlerce köylüyü, kentliyi, hepimizi doyurmakta, pek çok yerli yabancı turisti Kaz Dağlarına çekmekte, hatta büyükşehirlerden kaçan pek çok insan buralara gelip yerleşmektedir. Çünkü dünya üzerinde böylesine sayılı güzellikleri ve değerleri barındıran çok az yer kalmıştır. Gelişmiş ülkeler böyle doğal değerlerine gözü gibi bakmakta, bırakın altını oymayı, üstüne en ufak bir zarar vermeye yeltenenin alnını karışlamaktadır. Bizler de bir yandan turizm kenti olalım, tarım kenti olalım, daha çok turist çekelim, daha çok ürün üretip pazarımızı büyütelim diyoruz. Ama kentte bu işe kafa yoranları, bu işten para kazananları nedense aramızda, bu meydanlarda hiç göremiyoruz.”
“DEVLETİ GÖREVE DAVET EDİYORUZ”
 “Mücadelemiz; yaşam kaynaklarımıza sahip çıkmak, çocuklarımızın, torunlarımızın gözlerinin içine utanmadan bakabilmek, atalarımızdan bize kalan mirası yedirmemek, bizden sonraki kuşaklar da binlerce yıl doğanın nimetleriyle barış içinde yaşasın diyedir. Artık herkesin bildiği bir gerçek var; Biga Yarımadası ve Kaz Dağları son yıllarda yoğun maden arama faaliyetlerine açılmış, daha doğru bir tanımla kurban edilmiş bulunmaktadır. Bu yapılanlara faaliyet demek doğru değildir, bu yapılanlar düpedüz tacizdir, tecavüzdür. Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir’  maddesini unutmayalım. Vatandaş ödevini yerine getirmiş, burada ve direniyor. Devleti de bir an önce görevini yapmaya davet ediyoruz.”
“EKOSİSTEME TECAVÜZ EDİLİYOR”
“İş geldi, geldi; içtiğimiz, topraklarımızı suladığımız, ana ve tek içme su kaynağımız Atikhisar’a kadar dayandı. Su nedir? Su hayattır, su yaşamın ta kendisidir, su canlı yaşamının devamı için elzemdir. Suyun yerini tutabilecek başka bir şey söyleyebilir misiniz? Susuzluğunuzu giderecek başka ne var aklınıza gelen? Ya ağaçlar? Şu sıcakta gölgesini aradığımız, serinliğine sığındığımız, kuşlara yuva ağaçlar. Atikhisar’ın hemen üzerinde bağıra çağıra yere yıkılıyor ağaçlar, seslerini duyuyor musunuz? Ağacıyla, suyuyla, toprağıyla, börtü, böceği, kurdu, kuşuyla bir ekosisteme tecavüz ediliyor. Ne için? Üç kuruşluk altın için. İnsan ve diğer tüm canlıların yaşamı için olmazsa olmaz kıymetlerden daha mı değerli bu altın? Yenir mi? İçilir mi? Susuzluğu mu giderir? Açlığa mı çaredir? Hastalıklara mı devadır? Tabiat ananın, tüm canlı yaşamına sunduğu nimetlerin yerine konabilecek başka hiçbir şey yoktur, olamaz. Topraklarımız altındaki cevher, zaten ekonomik anlamda zor günlerden geçen ülkemiz için pek tabii çok önemli, Biz enerji karşıtı, kalkınma, büyüme karşıtı değiliz; biz gelişelim, zenginleşelim derken; yaşamın, suyun, havanın, toprağın, yani insan eliyle oluşturulması imkânsız tüm doğal değerlerin, bu dünyadan gelip geçici insan eliyle tarumar edilmesine, yaşamın insan eliyle diğer insanlara ve canlılara zehredilmesine karşıyız.”
“AYNI GEMİDEYİZ UNUTMAYIN”
 “Kaz Dağlarının yerüstü zenginliklerinin dışında bir de yer altı zenginliği varmış. Tonlarca altının üzerinde yaşıyormuşuz meğer üstündeki ağaçtan, topraktan, sudan, floradan, faunadan daha da önemliymiş üstelik bu altın. Altın, para, milli servet bunlar elbette güzel şeyler, kim istemez böyle bir zenginliği? Ancak bu altın, o yemyeşil, bereketli topraklardan nasıl çıkarılıyor, çıkarıldıktan sonra geride neler bırakıyor ona bir bakmak lazım. Başta bölgeden tüm ağaçlar temizleniyor, daha acı bir dille tarif etmek gerekirse katlediliyor; bugün Kirazlı’da olduğu gibi. Madenin çıkarıldığı toprak, ayrıştırma işlemi için siyanürle tanışıyor, toprak ve su zehre bulanıyor; tıpkı gelecekte Kirazlı ’da olacağı gibi. Siyanürle altın cevheri işlemenin ne demek olduğunu ve ne gibi sonuçlar doğuracağını bu mücadele için iyi bilmek gerekiyor. Siyanür en kısa ve öz tanımıyla zehirdir. Altın madenlerinde kullanılan siyanürün suya, toprağa, havaya karışmasıyla; insan, hayvan, bitki tüm canlı sağlığı çok ciddi tehditler altında kalır. Bugün yine acıyla gördük ki altın madeni arayan şirketlerin, ormanlık alanlar içerisine açtığı sondaj yolları ve sondaj yeri hazırlama kazılarıyla bitki örtüsü bozulmuş, ağaçlar kesilmiş ve toprak erozyona açık bir duruma getirilmiş. Ağaçları kesmek için kimler, nasıl izin vermiştir? İzin verdikleri 45.000 ağacın yerine 195.000 ağacın kesilmesine nasıl göz yummuşlardır? Geceleri nasıl rahat uyuyorlar, çocuklarının gözlerinin içine nasıl bakıyorlar? Telafisi mümkün olmayan bu duruma seyirci kalanların, bu madencilik faaliyetinin zararları olmadığını iddia eden aklı evvellerin hiç mi vicdanı yoktur? Yıllardır farkına vardırmaya çalıştığımız tehlike, kapıya dayandığında bundan hepimiz eşit zarar göreceğiz. Aynı gemideyiz unutmayın, bu işten kimse karlı çıkamayacak, karlı çıkacaklar sadece, çok uzaklardaki yabancı şirketler olacak. Biz insanlar evrenin en zeki yaratıkları olarak çevremize ve dünyaya en büyük zararı yine biz veriyoruz. Yaşanan bu sürece dur denmezse bize emanet olan bu tarih ve doğa ellerimizin arasından kayıp gidecek. Yaşamak için en ideal kentler sıralamasında göğsümüzü kabartan Çanakkale, yaşanamaz bir kent haline gelecektir. O zaman da turizmden, tarımdan, gelişmeden, üniversiteden bahsetmek çok yersiz ve gereksiz olacak. Çünkü yuvamız bozulacak. Kazdağları enkaz dağları, Atikhisar atıkhisar olarak tarihe geçecek, sorumluları da bu dönemde bu ülkeyi yönetenler, söz sahibi karar vericiler ve sessiz kalanlar olacak.”
“Kazdağlarını Dayanışmayla Kurtarabiliriz”
 Başkan Gökhan’ın ardından kürsüye gelen CHP Genel Başkan Yardımcısı Gülizar Biçer Karaca ise, “Ülkemizin üzerinde, Anadolu’nun bağrına her gün rant uğruna hançerler saplanıyor. Kazdağları 10 yılı aşkın süredir, her köşesi kara deliklerle talan edilen bir dağ olarak anılmaya başlandı. Sadece Kazdağları değil Anadolu’nun dört bir yanında vatandaşlarımız farkındalık ve duyarlılık yaratmak için mücadele ediyorlar. Çanakkale, barışın ve özgürlüklerin kenti olmayı ve bunu onurla taşımayı şiar edinmiş bir kent. Tarihsel değerlerimizi, geçmişimizi bize bir bayrak gibi tutan bir kent. Çanakkale aynı zamanda bir tarım kenti. Ancak ne var ki, bu diyarlara hançer saplamak üzere bir şirket burada. Eğer bugün burada sesimizi duymak istemeyenlere sesimizi duyuramazsak, Kirazlı’daki katliama dur diyecek dayanışmayı sergileyemezsek, hesap verecek yarınlarımız olacak. Dünya görüşü, siyasi görüşü ne olursa olsun, yaşam hakkımız adına, ben de varım diyenler adına, herkesi Kirazlı için dayanışmaya ve mücadeleye davet ediyorum. Birlikte yan yana omuz omuza olursak, Atikhisar barajının suyunu, Kirazlı’nın ormanlarını, Kazdağlarını birlikte kurtarabiliriz. Hep birlikte dayanışma içinde olursak, Anadolu’nun bağrına saplanan hançerleri teker teker sökebiliriz. Yeter ki bir arada olalım. Ağaçlarımızın sesine kulak vereceğiz, susmayacağız. Bedeli ne olursa olsun, Kirazlı’daki o tepeyi teslim etmeyeceğiz” şeklinde konuştu.
 Konuşmaların ardından bir süre slogan atan çevreciler ve kentliler alandan dağıldı.
Dilek Akşen