Boğaz Medya’da canlı yayınlanan Hasan Sami Er’in sunduğu programa konuk olan Gökçe Çiçek Gönülaçar kitabını anlatarak, kadına ve hayata dair tespitlerini Mor Mimoza’ya uzanan yolculuğu ve kitabın oluşturulma aşamasını anlattı.
1978 yılında Çanakkale'nin Gelibolu ilçesinde doğan Gökçe Çiçek Gönülaçar 1998 yılında On sekiz Mart Üniversitesi Gıda Teknikerliği, 2002 yılında Anadolu Üniversitesi Halkla İlişkiler bölümlerinden mezun olduktan sonra, on sene ilaç mümessili olarak görev yaptı. Çanakkale merkezli yerel gazete ve dergilerde kısa öyküleri yayınlandı.
 
Neler hissettiniz?
Aslında bakacak olursanız hepsi benim çocuğum ama kitapta toplanınca bir başka oluyor. İnanılmaz keyifli bir duygu birde kendinin daha iyisini yapmak için basılı bir şey olması çok güzel. Ama Mor Mimoza’nın yeri apayrı. Kitabın her sürecinde editörüm Yusuf Acar da ince eleyen sık dokuyan bir kişi olarak bana çok destek verdi. Mor mimoza 164 sayfalık bir kitap içinde tam 16 tane öykü var.
Öykülerde nelerden bahsediyorsunuz, nasıl öyküler?
Aslında öyküleri üçe ayırabilirim öyküleri. Öncelikle zaten isminden de anlaşılacağı üzere kadın hikayeleri kadın öyküleri içinde kadın kahramanların daha çok aktif rol aldığı öyküler var içerisinde. Mimoza kadın öyküsünden yola çıkarak ismi Mor Mimoza. Biraz başı giderek anlatayım Mimoza çiçeği kadınların simgesi kadınları temsil eden bir çiçektir. 2. Dünya savaşı sonrasında savaştan sonra kendilerini toparlaya bilmek için bir kadın hareketi başlatıyorlar. Bu kadın hareketi içinde bir sembol mor bir çiçek olmasına karar veriyorlar. Oylamayla birlikte Mor Mimoza seçiliyor. Yaprakları canlı her türlü ortama ayak uydurabilen koparılması çok zor olan bir çiçek aslında mimoza. Aynı kadınlar gibi topraklarına sıkı sıkı sarılan ayakta kalmayı başarabilen bütün kadınlarımız gibi köklü. İtalya’da veya başka ülkelerde mimozalar sarı açarken maalesef ülkemizde mimozalarımız mor açıyor. Kadınlara atıfta bulunulduğu için mor mimoza. Beraberinde çocukluğum, çocukluğumun geçtiği Gelibolu eski zamanlar annemle babamla olan hatıralarım, çok güzel bir çocukluk geçirdim ben onlara selam babında yazdım. Özellikle babamın okumasını istediğim tek kişiydi umarım görüyordur benimledir. Ben Ege’yi çok seviyorum asında Çanakkale de Ege’nin bir parçası ama daha kıyılara gittiğimde Ayvalık Cunda oraların kokusu bana yazdırıyor. İçerisinde Girit’ten gelen bir aileyi anlattığım bir öyküm var. Çokluğumu anlatan, kadınlar, kadına şiddet ve Ege’yle ilgili üç bölümden oluşan hikayelerim var içerisinde. Kendinizi o öykülerin içerisinde bulabileceğiz sıcacık hikayeler.
Öyküler kurmaca mı yoksa gerçek hikayeler mi?
Hikaye yazarken çoğunlukla yaşanmışlıkları baz alarak ancak isimler aynı değil. Hem yaşanmışlık hem kurgu diyelim bu şekilde oluşturulmuş öyküler. Bir de şöyle bir şey birkaç arkadaşımın kitabı çıktı ben kendimi aradım o kitapların içinde. İşte ben arkadaşlarımı koydum bu kitaba onlar da biliyorlar. Aaa ben burdayım diyorlar.  Yani okuyan kendini o hikayelerde buluyor.
Peki Cunda nerden?
Şimdi eşimle biz biraz gezmeyi seviyoruz. Seyahat etmeyi seviyoruz mutlu olduğumuz o doğaya kendimiz ait hissettiğimiz yerler var. Eski Foça bunlardan bir tanesidir, Cunda keza yine öyle, Altınoluk’u çok seviyoruz. Çok sık gittiğimiz içinde oraları bizim için manevi memleket gibi oldu. Eski mesleğim gereğince çok gidiyordum oralara, tıbbı mümessilim ben. Çalıştığım bölgeydi körfez benim.  Ben oralarda küçük küçük kağıtlara böyle notlar almıştım. Sonra onlar tabi bir fikir veriyor daha sonrası kurgu öykü gelebiliyor. Tabii yaşanmışlıklarla da birleştirince bunlar çıkıyor.
Kitap yazmadan öykülere dalmadan önce size de oluyor mu böyle her şeyden bir öykü çıkar mı diye?
Tabii ki oluyor ama çok keyifli kendi sinemanızı çekmek gibi bir şey. Zaten o görseli yakalayamıyorsanız yazamıyorsunuz da. Ama şunu söyleyebilirim insanların içinde olunca insanlar yeni kişilikler tanıyınca yani bir gözlem yeteneğiniz varsa üstüne bir şey koyup ya da bir şey yakalayıp onun üstüne gidebilirsiniz. Yani aslında bir isimden, bir öykü de çıkabiliyor.
Nasıl yazmaya başladınız?
Bizim zamanımızda bir de öğretmen annenin çocuğu olmak nedeniyle de faydaları var. Çok fazla edebi tür yarışmalar düzenleniyordu. Şiir yarışmaları, öykü yarışmaları orda öykülere giriş yapamamışım ama küçük enformasyon şiirlerle ödül almışlığımda var. Sonrasında işte üniversite yıllarında hep böyle küçük notlar alarak sonrasında hayat beni sizinle karşılaştırdı. Hadi Gökçe diye diye yani bunu gerçekten söylemek istiyorum size çok teşekkür etmek istiyorum. Hayat beni hep güzel insanlarla tanıştırdı. Bunların hepsi bir sentez yani sizin varlığınız ve beraberinde yayıncımdan bahsetmek istiyorum. Evet bu öyküler birikti birikti böyle bir sitede yayınlanıyordu. Ben de bundan büyük keyif alıyordum. 15 günde bir yazmak da hiç kolay değil orada da bir sıralama var birinciye çıktığın zaman uçuyorsun ama fazlaca birikti bunlar ve sonra bir doktor abimiz dedi ki; ‘Gel bunları doğuralım Gökçe.’ Yani ben bu öyküleri aslında bir doktor eşliğinde doğurdum. Yusuf Acar yayıncım Yol Akademinin kurucusu, sahibi. Yol Akademi’nin Kadınca yayınlarından çıkmış bir kitap Mor Mimoza da. Aslında benim ilk editörüm Ablam Sibel Erol ‘ada çok teşekkürlerimi ileteyim.
Yusuf beyle nasıl tanıştınız?
Yok aslında biz tanışıyoruz o da Gelibolu’da, televizyoncuydu yani bu işlerin hep içindeydi. Görünür olmak istemiyor böyle çok daha başarılı bir abimiz. O dedi gel bunları toplayalım. Gecelerce uyumadan topladık topladık ona da gönderiyorum oku diye. Hepsini tek tek okudu üçüncü kez edite etti. Yani iki editörden geçmiş öykülerdi bunlar. Bu anlamda da çok şanslıyım. Böylece bastık işte doğurduk çocuğumuzu.
Çanakkale’de kadın olmak başka dediniz, niye başka?
Çok farklı yerlerde bulundum. Doğuda görev yaptım. Yirmi küsur sene oluyor Çanakkale’ye geleli ama zaten bahsettik biz geziyoruz. Çanakkale’de gecenin üçünde dördünde de yalnız başınıza yürüyebilirsiniz rahatlıkla hala böyle. Buca İzmir’in bilinen ilçelerinden bir yer fakat ben çocuğu orda korka korka geldim nasıl bırakacağım diye. Bence Çanakkale’nin kadınları çok şanslı. Bence bu düzeni de kendileri oluşturuyorlar aslında. Çanakkale kadınları bu kadar güçlü ve bu kadar birbirlerinin arkasında durmazlarsa bu da olmaz. Çünkü erkeklerimiz de bize saygı gösteriyor. Umarım hep böyle gider. Buca’yı örnek vermem kesinlikle yanlış anlaşılmasın başka yerler de var böyle olan ama ben gördüğüm yerden örnek vermek istedim.  Örnek amaçlı bunu söyledim. Ya ben Çanakkale’yi çok seviyorum ya da değişmesinden korktuğum için bunu gündem yapıyorum. Ya ne olur böyle kalsın. Yani bunu da biz başaracağız hep beraber. Zaten sanat olan bir yerde kalite ister istemez oluyor. Çanakkale mutlu bir şehir burada yaşamaktan çok mutluyuz.  Bana kitapla ilgili veya başka bir şey sormak isterlerse sosyal medya hesaplarından yazabilirler.
Son olarak söylemek istedikleriniz?
Birçok kişiyle böyle tanışıp arkadaş olmuşluğum da vardır. Herkese çok teşekkür ediyorum kitabımı alıp okurlarsa, hatta beğeni ve eleştirilerini ne olursa olsun bana ulaşabilirse çok da memnun olurum.

Şenay Azman