Muharrem İnce tarafından kurulan Memleket Hareketi partileşme sürecinde sona yaklaşırken, geçtiğimiz günlerde Çanakkale'deki parti bürosu Reşat Tabak İş Hanı'nda açılmıştı. Memleket Hareketi'nin kurucular kurulu üyesi ve aynı zamanda Çanakkale Kurucu İl Başkanı Hülya Dağhan, ilk defa gazetemize özel sorularımızı yanıtladı.

Cinsiyet ayrımına karşı olduğunu belirten Dağhan, “Parti kadın kolları uygulamasının, kadını ikinci planda tuttuğuna olan inancım yüzünden, görev yaptığım kademenin kaldırılmasını isteyen tek kadın kolları başkanıydım. Erkek egemen toplumda kadın il başkanı olmak, kadınların her alanda verilecek her görevde başarılı olabileceklerinin yüklediği ek sorumlulukla birlikte, son derece gurur verici bir görev olduğunu düşünüyorum” dedi.  “Genel Başkanımız Muharrem İnce’nin disiplini ile ilk genel seçimlere gireceğiz” diyen Dağhan, “Hem Türkiye’de, hem de Çanakkale de birinci parti olacağız. Sadece seçim sathında değil her daim vatandaşının yanında, sahalarda halka umut olacağız” dedi.

Hülya hanım kendinizden bahseder misiniz, kimdir Hülya Dağhan?
Babamın işleri dolayısıyla taşındığımız Ankara’da büyüdüm. Öğrencilik ve gençlik yıllarımda topluma karşı olan sorumluluk bilincim ve memleket sevdam ile öncelikle semt, mahalle örgütlenmelerinin içinde yer alarak, Sosyal Demokrat Halkçı Parti’de siyasi mücadeleme başladım. SHP ve CHP birleşme sonrası çeşitli kademelerde görev aldıktan sonra en son CHP Kadın Kolları Ankara İl Başkanı olarak görev yaptım. 2015 yılında eşimle birlikte Çanakkale’de yaşamaya karar verdik. Çanakkale eşrafından, ilköğretim müdürü, emekli öğretmen Fethi Renda’nın kızı olan emekli öğretmen Bilgin Dağhan’ın eşimin annesi olması nedeniyle, gerek aile bağımızdan ve gerekse yılın önemli bir kısmını burada geçirdiğimizden bizler de kendimizi hep Çanakkaleli olarak gördük. Çanakkale’ye taşındıktan sonra da, yıllarca toplumsal sorunlara kayıtsız kalamama alışkanlığı ile Çanakkale’de yaşayan kadınlarımızın, iş ve meslek sahibi olmalarını destekleyerek, sosyo-ekonomik koşullarının güçlendirmek amacıyla Çanakkale İş ve Meslek Sahibi Kadınlar Derneği’ni arkadaşlarımla beraber kurarak, kurucu başkanlık görevinde bulundum. Ayrıca, hali hazırda Çanakkale Kent Konseyi yönetim kurulu üyeliğinde bulunmaktayım. Çanakkale Boğazının tertemiz mavi suları, memleketimizin dünyanın en önemli ekolojik alanlarından bir olması, Homeros’un ifadesiyle “bin pınarlı, hayvanı ve bitkisi bol” Kazdağları önemli doğal zenginliklerimizdir. Zeytin, domates, çilek, elma, şeftali, bayramiç beyazı gibi değerlerimizle, tarımsal ürün zengini, bol bir memleketin çocuklarıyız. Ayrıca, zeytinyağı, şarap, peynir, salça, orman ürünleri, su ürünleri gibi tarıma dayalı endüstri potansiyeline sahip olmakla beraber, doğal, mitolojik, tarihi, meteorolojik değerlerimiz ve avantajlarımızla büyük bir uluslararası turizm kapasitesine de sahibiz.

Politik olarak Çanakkale’de bir kadın siyasi olmak nasıl bir duygu kadın il başkanı olmak? Türkiye’de kadınların durumu ve İstanbul sözleşmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Politik olarak, her türlü ayrımcılığa karşı olduğum gibi cinsiyet ayrımcılığına da karşıyım. Adalet ve demokrasinin olmazsa olmazı eşitlik ilkesi bilinci ile Ankara’da CHP İl Kadın Kolları Başkanlığı yaptığım dönemde, kadınları “kol” olarak ayırmaktan ziyade ana kademede “gövde” eşit sayıda ana unsur olmaları gerekliliğinin mücadelesini verdim. Parti kadın kolları uygulamasının, kadını ikinci planda tuttuğuna olan inancım yüzünden, görev yaptığım kademenin kaldırılmasını isteyen tek kadın kolları başkanıydım. Erkek egemen toplumda kadın il başkanı olmak, kadınların her alanda verilecek her görevde başarılı olabileceklerinin yüklediği ek sorumlulukla birlikte, son derece gurur verici bir görev olduğunu düşünüyorum. Bu vesileyle ulu önder Atatürk’ün söylediği gibi “Kadınlar içtimai (toplumsal) hayatta, erkeklerle birlikte yürüyerek birbirinin yardımcısı ve destekçisi olacaklardır” sözünü hatırlatmak isterim. Hem bir kadın, hem de Memleket Hareketi Çanakkale kurucu il başkanı olarak toplumsal alanda hiçbir ayrım olmaksızın ortak davamız “memleketimiz” için “mesele memleket meselesi ise gerisi teferruattır” anlayışıyla hep beraber mücadele edilmesi gerektiği kanaatindeyim. Bildiğiniz üzere, 11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da gerçekleşen, Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu toplantısında imzaya açılan “İstanbul Sözleşmesi’ nin resmi adı, “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi'dir. Bu uluslararası belge, kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddetin önlenmesini amaçlayan ve hukuki bağlayıcılığı bulunan ilk uluslararası belge niteliğindedir. İstanbul sözleşmesi, toplumda kişilerin cinsiyetine dayalı olarak biçtiği rollerin varlığına ve bu kapsamda kadınlara yönelik uygulanan şiddete dikkat çekmekle beraber “kadına yönelik şiddetin bir insan hakkı ihlali ve ayrımcılık” türü olduğunu açıkça vurgulamaktadır. Bildiğiniz üzere, İstanbul Sözleşmesi, 24 Kasım 2011 tarihinde TBMM’de Ak Parti, CHP, MHP ve HDP’li tüm vekillerin oyları ile ve oy birliği ile kabul edilmiştir. O günkü toplantıya katılan tüm partilerin milletvekilleri, “kadına yönelik şiddetin artmasına ve mevcut düzenlemelerin yetersizliğine” vurgu yapmışlar ve sözleşmeyi kabul etmişlerdir.Bu sözleşmenin konusu olan kadına yönelik şiddete ve cinsiyet ayrımcılığına hepimiz çeşitli boyutlarda tanıklık etmekteyiz. Mecliste demokratik bir biçimde kabul edilmiş ve toplumun kanayan bir yarasına parmak basan bu sözleşme, tek adam yönetiminin keyfi ve hukuksuz bir tasarrufu ile 20 Mart 2021 tarihinde ne yazık ki tek taraflı olarak fesh edilmiştir. Fesih gerekçesinde dile getirilen Türk aile yapısına yönelik tehlikeler ya da eşcinsel tercihleri özendirme gibi iddialar tamamen yalandır. Bizi bu konuda en çok üzen konulardan biri de bu yalan iftira kampanyasına Diyanet İşleri Başkanlığının da alet edilmesi olmuştur. Böylelikle, hepimizin kutsalı olan İslam Dini ve itikatlarımız bu iftira kampanyasında kullanılmış ve hepimizin dini inançları siyasi olarak sömürülmüştür. Keyfiyete dayalı, şahsım devleti anlayışına karşın, halk eşitlikte ısrar ederken, devlet eşitsizlikte ısrar etmekten geri kalmamakla birlikte, İstanbul sözleşmesi yaşatır ve asla vazgeçilmemelidir.

Çanakkale’de siyasi olarak neler yapmak istersiniz, siyasi hedefleriniz var mı, varsa nedir?
 Bizler Memleket Hareketi olarak; Akılcı devlet yönetimi anlayışı ile denetlenebilir, şeffaflık ilkesi ile dürüst ve güvenilir, dijital kamu yönetimi istiyoruz. Herkesin eşit, bilimsel ve nitelikli eğitime ulaşma hakkı önceliklerimizin başında gelmektedir. Eğitim bir toplumun gelişmesinin vazgeçilmez lokomotifidir. Bütün öğrencilere ücretsiz, laik, bilimsel nitelikli eğitim ve bu eğitime erişimde fırsat eşitliği, üniversitelerde özerklik, köy okullarının tekrar açılmasını, bütün çocuklarımızı resmi dilimiz Türkçe’yi, evde konuştukları dilini ve en az bir yabancı dili öğrenmelerini istiyoruz.  Sosyal adalet, planlı kalkınma, yolsuzlukla mücadele, kamuda adaletli bir ücret dağılımı yapılmasını istiyoruz.  İşçilerin ve memurların eşit katılımlarıyla yapılan toplu sözleşmeler bizim emek ve emekçiye verdiğimiz değeri göstermektedir. Sağlık çalışanlarımıza şiddet uygulanmadığı, uygulayanlara cezaların verildiği ve haklarının korunduğu bir düzenleme istiyoruz.  Sadece bir ekmek, bir kap su yetmez diyerek, hayvanı canlı kabul eden saygı gösteren bir anlayış içindeyiz. Doğa ile beraber tüm canlıların uyum içinde yaşadığı bir Türkiye ve Çanakkale bizim özlemimizdir. Ticari karlılık uğruna doğanın talan edilmesine karşı, yer altı ve yer üstü zenginliklerimizin millileştirilmesini içeren bir düzenleme istiyoruz. Yeri gelmişken şunu belirtmeden geçemeyeceğim; öncelikli konularımızdan birisi de Kaz Dağları bölgesindeki doğa talanı konusu, atalarımızda bize miras, bizim de sonraki nesillere olan sorumluluğumuz ile ekolojiyi ve halk sağlığını tehdit eden adeta yağmacı, talan anlayışına karşı mücadele etmek Çanakkale yönetimi olarak bizim önceliğimiz olacaktır. Doğamızın, suyumuzun kirlenmesine asla müsaade etmeyeceğiz. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta Barış, Dünya’da Barış” ilkesini onurluca koruyarak, ülkemizdeki göçmenlerin ve mültecilerin kendi evlerine dönmeleri için tüm insani koşulları sağlayacağız. Mavi Vatan’da ülkemizin haklarını, ulusal çıkarlarımızı koruyan bir devlet yönetimini kuracağız. Siyasi çıkar yerine ülkemizin geleceğine öncelik veren ekonomi yönetimi ile bereketli toprakların fakir çocukları kaderimiz olmadığını, toplumsal dayanışmayı amaç edinen bir anlayışı, kindar değil, kardeşçe yaşamayı isteyen bir nesil istiyoruz. Gerçekleri saklayan değil, ortaya çıkaran özgür basın ile demokrasimizin dördüncü gücü olarak hak ettiği yeri bulacağına inanıyoruz.  Bölen değil, birleştiren bir anlayışla, iktidar ve muhalefetin kutuplaştırıcı, birbirlerini itham eden, iftira atan kavgacı siyaset anlayışına karşın, öncelikle kutuplaşmayı kaldırarak toplum olarak “barışacağız". Barışın verdiği güç ile dayanışma içinde ekonomi olarak “büyüyeceğiz” ve ülke olarak büyümenin verdiği kazanımları adilce “bölüşeceğiz” Siyasette “ben” değil “biz” anlayışı ile cesaret ve ilkeler çerçevesinde öncelikli ortak hedefimiz, liderimiz Sayın Muharrem İnce’nin önümüzdeki seçimlerde Cumhurbaşkanı olmasıdır. Bunun için gerekli olan yüzde 50+1 seçmen desteğini sağlayarak, kuruluş aşamasındaki partimizi Çanakkale il genelinde birinci parti yapmaktır.
 
Neden Memleket Hareketinde faaliyet gösteriyorsunuz? Muharrem İnce hakkında ne düşünüyorsunuz? CHP’den neden ayrıldınız?
CHP’ye neden üye olduğumu sormuş olsanız aslında neden ayrıldığımın cevabını da daha iyi vermiş olabilirdim.  Ancak kısaca anlatmak gerekirse; Cumhuriyet Halk Partisi’ne kurucu değerleri ve ilkeleri için üyesi olduğum çeşitli görevler alarak, layıkıyla yerine getirdiğim partimde, Atatürk ilke ve devrimlerinin, cumhuriyet kazanımlarının, laikliğin ve çağdaş uygarlık seviyesine ulaşma hedeflerinde çok ciddi sapmalar oldu. Ben halen daha CHP’nin bu toprakların tarih boyunca gördüğü en ilerici hareketlerden biri olduğuna inanmaktayım. Ancak üzülerek söylemeliyim ki; tüm siyasi kazanımlarımı edindiğim ve neredeyse içine doğdum diyebileceğim partim, bu tarihi misyonundan çok uzaklaştı.  Demokrasiyi, adaleti ve eşitlik ilkeleri her zaman savunmuş birisi olarak, AKP iktidarının ülkemizi getirdiği kaygı verici durumdan ötürü kaygılıyım. Yirmi yıla yakın süren AKP iktidarının ülkemize getirdiği tek adamlık keyfiyeti ile hukuksuz, bilim dışı, akılcı devlet yönetim anlayışından uzak lebaleb bir anlayışla devletimizin yönetilmesinden memnun değilim. Öyle ki; dünyamızın ortak sorunu olan pandemi sürecinde, hastalıkla mücadele amacıyla oluşturulan bilim kurulunun önerilerinden uzak, keyfi tek adamlık anlayışıyla alınan kısmi tedbirler ile bulaşıcı hastalık kontrolden çıkmış olup, hayatta kalıp kalmayacağımızı bile bilemediğimiz bir hale gelmiş, vatandaşımız adeta kendi kaderine terk edilmiştir. İşsizlik toplumun kanayan yarası olmuş, ekonomik sefalet halkı perişan etmiş, yoksulluk ve yolsuzluk almış başını gitmiştir. Kayırmacılık tüm kamu kurumlarını esir almıştır. Tarımda dışarıya bağımlı hale gelinmiş, Cumhuriyetin tüm kazanımlarına savaş açılmıştır. Güçler ayrılığı rafa kaldırılmış ve tek adam rejimi kurulmuştur. Öte yandan; eğitim sistemimiz yozlaştırılıp bilimsellikten uzaklaştırılmış; yoksul kesimlerin nitelikli eğitime ulaşmaları imkansız hale getirilmiştir. Adalet sistemimiz çürümüş ve güvenilirliğini yitirmiştir. Memleketimizin en yoksul günlerinde kurulmuş fabrikalar, limanlar gibi ekonomik değerlerimizden memleketimizin dağları, ovaları ve sahillerine kadar parsel parsel peşkeş çekilmiştir. Yürütülen dış politikalar sonucu ülkemiz dünyada yalnızlaştırılmıştır. Üniversiteler susturulmuş ve iktidarın oyun alanı hale getirilmiştir. Basın özgürlüğü tamamen yok edilmiştir. Kısacası “Vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş ve ülkenin her yanı bilfiil işgal edilmiştir. Ülkemizde durum böyleyken; ana muhalefet partisi öz evlatlarını dışlamıştır. Böyle bir iktidar karşısında CHP; ne yazık ki muhalefet görevini yapamamaktadır. AKP’nin yanlış politikalarına rağmen partimizin yöneticileri halkın umudu olabilecek politikalar üretememiştir. Kendi koltuklarını korumak isteyen parti yöneticileri, Atatürk’ün “partide bir yanlışı, bir eksikliği gördüğünüz zaman kayıtsız şartsız eleştireceksiniz. Yapılan herhangi bir yanlışa müsamaha göstermek son derece yanlıştır; mahsuru faydasından büyük olur” sözüne rağmen, Sayın Muharrem İnce gibi öz evlatlarını dışlamış, yıpratmaya çalışmış ve yok saymıştır. Öte yandan kendi öz evlatlarına karşı bu kadar acımasız ve müfteri davranan parti yöneticileri, “Ömrünü cumhuriyet değerleriyle mücadeleye adamış” olan odaklarla yakınlaşmaktan ve hatta “dost” olmaktan da çekinmemişlerdir. “Tıpış Tıpış değil 29 Ekim ruhuyla, parti içinde tek adam yönetiminden memnun olan parti yöneticilerinin hiçbir biçimde CHP’yi halka bir iktidar seçeneği olarak gösteremeyecekleri ortadadır. Bu yöneticilerin işgali altında bulunan CHP’de ülkemiz yararına siyaset yapmak artık mümkün görünmemektedir. Bu durum yıllarca emek verdiğim, çeşitli görevler aldığım partimden, istemeyerek ve üzülerek, ayrılma noktasına getirmiştir. “Mesele Memleket Meselesi İse Gerisi Teferruattır” diyerek, ülkemizin ihtiyacı olan, halkın dertlerini anlayabilecek ve çözebilecek yeni bir iktidar seçeneği sunmak, kısacası ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün ifadesiyle “Çağdaş, Muasır Medeniyet Seviyesine Ulaşmak” için Sayın Muharrem İnce’nin liderliğinde kurulan Memleket Hareketini tüzel kişiliğe kavuşturmak amacıyla arkadaşlarımızla beraber yola çıktık. Memleket Hareketi Kurucular Kurulu üyelerinden Muharrem Yıldız arkadaşımız ile birlikte yürüttüğümüz örgütlenme çalışmalarımız, toplumun ilgisi ile birlikte kısa sürede sonuç verdi. Herkesin ve her kesimin kendini bulabileceği, genç, dinamik, lekesiz, liyakat sahibi kadrolarımızla Çanakkale’nin umudu olacağız. Buna inanıyoruz.

Seçmenlere kendinizi nasıl anlatacaksınız, ne zaman sahalara ineceksiniz?
Bildiğiniz üzere hareketimiz, siyasallaşma sürecinde olup, yakın zamanda siyasi parti hüviyetini kazanmış olacak. Atanmış kurucu il başkanı olarak asli görevim öncelikle il genelinde, ilçelerde örgütlenmeleri sağlayarak, siyasi partiler kanunu gereği en kısa süre içerisinde ilçe ve il kongrelerini demokratik bir şekilde başarı ile tamamlayarak, partimizin seçimlere katılma yeterliliğini sağlamaktır. Demokrasinin olmazsa olmazı ve kanunlarca güvence altına alınan seçme ve seçilme hakkı gerekliliği ile kongreler sonrası seçilerek gelecek olan il ve ilçe yönetimleri örgütümüzle beraber siyasal mücadelemiz devam edecektir.  2018 yılı Cumhur Başkanlığı seçimlerinde iki ayda 107 miting yapma gayretini başarıyla sergilemiş olan Genel Başkanımız Muharrem İnce’nin disiplini ile ilk genel seçimlere gireceğiz ve hem Türkiye’de hem de Çanakkale de birinci parti olacağız. Sadece seçim sathında değil her daim vatandaşının yanında, sahalarda halka umut olacak bir iktidarı hep beraber kuracağız.”

Röportaj: İbrahim Akın Kazancı