Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Uzay Bilimleri ve Teknolojileri emekli Öğretim Üyesi ve Astrofizik ve Ulupınar Gözlemevi Müdürü Prof. Dr. Osman Demircan kentin köylerini karış karış gezmeye devam ediyor.
Çanakkale merkeze 20 kilometre uzaklıkta olan bir köyü ziyaret eden Osman Demircan, beş, on  yaşlının yaşadığı terkedilmiş köyün adının bile olmadığını ifade ederek, “Bir zamanlar köy 70 haneymiş, okulunda ellinin üzerinde öğrencisi varmış. Şu anda evlerin yüzde 90’ında yaşayan yok. Okul taşımalı eğitimle boşaltılıp yıkılmaya terkedilmiş, evler de öyle. Köyde okul yok, öğretmen yok, çocuk yok, çocuk sesi yok, bayrak yok, her yer harabe. Köy boşalmış, dört-beş hane kalmış, onlar da yaşlılar” dedi.
 
Demircan, “Orada bir köy var uzakta, O köy bizim köyümüzdür diyemiyorum. Çünkü çok uzak kalmışız köylerden, terk etmişiz oraları. Çanakkale merkeze 20 kilometre uzaklıkta bir köydeyiz.  Haritada aradım, köyün adı yok, haritadan silinmiş. İçişleri Bakanlığı’mızın web sayfasındaki listelerde aradım orada da yok, ama köy orada. Aynı web sayfasında köy tanımına baktım: “Köylerin yönetimine ilişkin temel düzenleme 1924 tarihli köy kanunudur. Bu kanunda köy; cami, mektep, otlak, yaylak, baltalık gibi orta malları bulunan ve toplu veya dağınık evlerde oturan insanların bağ ve bahçe ve tarlalarıyla birlikte teşkil ettikleri, nüfusu iki binden az olan yerleşim birimi olarak tanımlanmıştır. Köy yönetimi, köy halkının mahalli müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere karar organları seçmenler tarafından oluşturulan bir mahalli idare birimidir. 2011 yılı itibariyle ülkemizde köy sayısı 34396’dır.5442 il idare kanununa göre nüfusu 150’den az olan köylerin adı listelerden düşmüş ve bu köyler yakındaki başka köylere bağlanmıştır. Büyük şehirlerin köyleri de mahalle sayılmış. Böylece yeni tanım gereğince köy sayısı da 34396’dan 18335’e düşmüş. Yani 34396 köy yerinde duruyor ama hepsi köy sayılmıyor artık. Köyden kente göç ile tükenen, nüfusu 150’nin altına düşen bu köyler, çok ünlü bir tarihe sahip olsalar bile, artık birer-ikişer haritalardan da silinmektedir. Örneğin Çanakkale Merkez’in bir zamanlar çok iyi bilinen Akköy (Ezine Akköy değil), Sığırlı, Salavat, İğdelik, Çiftlik, Andıktaşı, Obaköy, Tavşantepe, Damyeri, Değirmendere, Çileder, Türkemiç gibi köyleri o tükenmişlikleriyle, etnoğrafik yapılarıyla yerlerinde dursa bile artık haritalarda bulunmamaktadırlar. Bu köyler, içlerinde hala 5-10 yaşlının yaşadığı unutulmuş, terkedilmiş köylerdir. Bu köylerden en azından bazılarının etnografik köy olarak korunmaya alınmasında yarar vardır diye düşünüyorum. Bu köyler korunmaz ise Osmanlının son dönemini, Cumhuriyetin ilk dönemlerini yansıtan köy yerleşimleri tüm varlıklarıyla yok olup gidecektir. Son yıllarda bu köylere dışardan gelip yerleşenler köylerin eski etnografik dokusunu bozmakta, emlakçılık yaparak köyleri pazarlamakta, doğal, tarihi ve kültürel yapıların değeri bilinmediği için o dönemlerin etnografik değerleri yok olmaktadır. Geldiğimiz köy terkedilmiş evlerle dolu. Bir zamanlar 70 haneymiş, okulunda ellinin üzerinde öğrencisi varmış. Şu anda evlerin yüzde 90’ ında yaşayan yok. Okul taşımalı eğitimle boşaltılıp yıkılmaya terkedilmiş, evler de öyle. Bir zamanlar 70 hane olan köyde okul yok, öğretmen yok, çocuk yok, çocuk sesi yok, bayrak yok, her yer harabe. Köy boşalmış, dört-beş hane kalmış; onlar da yaşlılar. İmam var köyde, ezan okunuyor çok şükür, ama yaşlılar sağlık sorunları yaşıyor, camiye gelemiyorlar. İki yaşlı gördük köyde, karı-koca. Erkeğin pantolonunda yama üstüne yama, hem de farklı renklerde. Koyunları var ağılda, zaten onlar için duruyorlarmış köyde. Yeni bir köy yasası çıkarılsa, köyden göç edenler geri dönse ve doğanın içindeki bu köyler doğa ile beraber yaşatılabilse diye düşünüyoruz. İçişleri Bakanlığı’mızın web sayfasında belirtilen koşullarda yeni köylerin kurulması, yok sayılmaları, yerlerinin değiştirilmesi, birbirine bağlanmaları gibi değişikliklerin il idaresi kanununa göre yapıldığı belirtilmektedir. 2012 tarihli 6360 sayılı yasayla 30 büyük şehir oluşmuş ve bu yasaya göre toplam köy sayısı bir günde kağıt üzerinde 34396’dan 18335’e düşürülmüştür. 15912 köy oba, mezra, çiftlik, iskele, istasyon, veya mahalle sayılmıştır. Aynı web sayfasında köylünün yapması gereken işler 69 maddede çok güzel özetlenmiş; sıtmaya karşı mücadele etmek, köye su getirmek, çeşme yapmak, kuyu ağızlarına bilezik ve etrafını iki metre eninde harçlı döşeme ile çevirmek, evlerde odalarla ahırları bir duvarla birbirinden ayırmak,  köyde evlerin etrafını ve köyün sokaklarını temiz tutmak, her ev için kendi önünü süpürmek, evlere kuyulu veya lağımlı helâ yapmak, köyün süprüntü ve gübreliğini köyden uzakça, yol üstü olmayan sapa ve rüzgâr altı yerlerde yapmak ve herkese o gübrelikten ayrı yerler göstermek, köy odası yanında ocaklı ve ahırlı bir konuk odası yapmak, bir mescit yapmak, milli eğitim idarelerinin vereceği örneğe göre bir okul yapmak, Toplam 69 madde, 37 maddesi mecburi işler. Sanırım 1924’te köy kanunu ile hazırlanan bu maddeler hiç güncellenmemiş. Köyler de o 1924 teki halleriyle duruyor yerlerinde, web sayfasında köy tanımı da duruyor ama hepsi köy sayılmıyor, kimisi köy, kimisi mahalle, küçük olanlar da oba gibi. Köy alt yapılarına neredeyse hiçbir ilave olmamış; bazı sokaklara parke taşı döşenmiş, elektrik de gelmiş, birçoğuna su da gelmiş ama eğitim olmayınca medeniyet gelememiş, köyler taş devrini hatırlatıyor; sanki avcı-toplayıcı toplumundan tarım toplumuna yeni geçmişler gibi. Bugün köylerin yaşadığı tüm bu olumsuzlukların nedeni 1950’lerden sonra köyden kente göçün en üst düzeyde plansız zorlanmış olmasıdır; bunun için önce tarım bitirilmiş; köylü fakirleştirilmiş, küçük çiftçi tarımdan karnını doyuramayınca tarım arazilerini satarak geçinmeye başlamış, ama köye hizmet gitmeyip taşımalı eğitimle okullar da kapanınca özellikle çocuklu aileler kente göç etmek zorunda kalmış, köyler boşalmış, terk edilmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında köylü nüfusu yüzde 90’larda iken bugün yüzde 10 un altına inmiş. Avrupa’da sanayi devrimi ile köyden kente göç edenler sanayi için iş gücünü oluştururken ülkemizde kente göç edenler kentlerin kenar mahallelerine yerleşmişler ve kentlerde de yeterli sanayileşme olmadığı için ancak hizmet sektöründe kapıcı- kaloriferci gibi ikinci sınıf işler bulabilmişlerdir. Köyden kente göçün köylüye, göç edenlere ve köylere vereceği bunca zarar öngörülememiş ve giderilmesi için akılcı planlar maalesef uygulanamamış, küçük köyler yaşayan yaşlı nüfusuyla beraber kaderlerine terkedilmiştir. Bugün hala çok geç kalınmış değil; iyi bir planlamayla yeni bilimsel akılcı ve demokratik bir köy yasası hazırlanıp köyler daha çağdaş yaşam koşullarına kavuşturulabilir” ifadelerini kullandı.

Mine Tarım