UMURBEYLİ SON MEYVECİLER İSYANDA

“İşi babamızdan aldık, ama çocuklarımıza bırakamayacağız”
Muz ve narenciye hariç tüm meyvelerin yetiştirildiği Umurbey’den, Çanakkale’de yetiştirilen şeftali ve nektarinin yüzde 73’ü sağlanıyor. Meyvecilik ile kalkınan beldenin üreticileri ise tarımsal maliyetlerden sonra bir de yıllardır mücadeleyi kazanamadıkları yeşil sinek ve meyve çürümelerinden dert yanıyor.
Umurbey’deki meyve çürümelerinin Biga yöresine kurulan termiklerden sonra başladığını da ifade eden üreticiler, yıllar önce birçok ülkeye meyve ve sebze ihraç ettiklerini, artık sadece Rusya’ya şeftali gönderdiklerini ifade ederek, “İhraç edilen şeftaliler ilaçlı diye geri geliyor. Bayrampaşa’ya meyve götürüyoruz, bizden sonra kazanan kazanana, biz üretici iken kazanamıyoruz. Zaten termiklerden sonra meyve dalında çürüyor. Yeşil sineği, gençlikte hiç görmediğimiz yabani otu derken, az falan değil, çok kötüyüz. Biz bu işi babamızdan aldık, ama çocuklara bırakamayacağız. Biz son meyvecileriz”  yorumunu yaptı.

Muz ve narenciye hariç tüm meyvelerin yetiştirildiği Umurbey’den, Çanakkale’de yetiştirilen şeftali ve nektarinin yüzde 73’ü sağlanıyor. Meyvecilik ile kalkınan beldenin üreticileri ise tarımsal maliyetlerden sonra bir de yıllardır mücadeleyi kazanamadıkları yeşil sinek ve meyve çürümelerinden dert yanıyor.

“TERMİKLERİN ÇÜRÜMEDE ETKİSİ BÜYÜK”
İsa Savaşkan, “Bu yıl iyi başladı. Yaz aylarından sonra kötü bir döneme girdik ama yılı nispeten iyi kapatacağız gibi görünüyor. İlaç, mazot, gübre yüzde yüz zamlandı ama biz meyve fiyatını artıramadık.  Zaten meyveye zam yapmak bizim elimizde değil. Meyve suyu için meyvenin kilosu 40 kuruştan gitti.  Para değil, bir kadın işçinin yevmiyesi 100 TL. Alttan topladığı kendi yevmiyesini zor çıkarıyor. En çok ilaç fiyatları bizi zorluyor. 100 liraya aldığımız araç 250 lira olmuş. Kasaya zam geldi. Bir elimize gelen parayı diğer elimizle veriyoruz.  Biz bu işe genç yaşta başladık, işi babadan devraldık. O zamanlar meyvecilik çok iyi idi, şimdi eski yılları aratıyor. Bir budama yevmiyesi 150 lira oldu.Ürettiğimizden kazanç alamıyoruz. Bir de gelen aracı vadeleri açıyor. Peşin paraya ürün satamıyoruz.  Çocukları okuttuk, bu işi yapmayacaklar.  Biz komisyona meyve gönderiyoruz, Bayrampaşa’ya. Masrafları karşılasın sana para kalmasa da oluyor.  Dün bir faturam geldi,95 kasa hurmanın 408 lira kasa masrafı var.  Kasası 4 lira demek. Kasa da 4 kilo meyve var. Yani kilo 1 lirası baştan masraf. Bir kasa masrafı yok ki. Biz kendi yeme içme paramızı hesaba bile katmıyoruz.  Bize iç pazardan ziyade dış pazar lazım. Öte yandan, beş yıldır çürümenin önüne geçemiyoruz. Meyve daha olmadan çürümeye başlıyor.  Termiklerin de bunda etkisi çok büyük.Gençlik yıllarımızda bulduğumuz tonajları artık yakalamamız söz konusu değil.

“100 KİLO MEYVE VEREN AĞAÇ, TERMİKLERDEN SONRA 50 KİLO VERMEYE BAŞLADI”
Ahmet Bozkurt, “Biz son meyvecileriz. Gençlerden yetişen yok. Herkes garanti bir iş istiyor. Meyveciliğin garantisi yok. Arpa buğday gibi devletin bize belirlediği bir fiyat yok. Ürünümüz çok ucuza gidiyor, tüketiciye de sorsan meyve alamıyoruz diyor.  2 liranın üstünde şeftali satınca biz bunu iyi paraya sattık diyoruz.  Bu diyoruz, bizi ayakta tutar.   1500-2000 liradan aşağı nakliye gitmiyor. Biz hale meyve gönderiyoruz. Meyveyi biz üretiyoruz, işveren biziz ama bizden sonraki herkes bizden çok kazanıyor. Umurbey Beldesi’nde bin üç yüz hane var, bu bin üç yüz haneden yirmi hane yoktur borçsuz. Bu kadar kötü durum. Meyvecilik lükse giriyor. Emeği mecbur alırsın, en son paran kalırsa, kaldığı kadar meyve alırsın. Az falan değil, çok kötüyüz. Devlet meyvemiz için ihracat piyasası bulmalıdır.  Biz eskiden İran, Irak, Suriye’ye, her gün üç beş kamyon domates gönderirdik. Şimdi şeftali gönderiyoruz Rusya’ya onu da sinek var, ilaç var diye geri gönderiyor. Nasıl anlaşma ise biz onların ki hiç geri gönderemiyoruz. Yedi sekiz senedir, bizim gençliğimizde olmayan bir ot var, tarlaları elimizden alacak.  Bitiremiyoruz otu. Biz dünya devletiyiz diyoruz ama beş paralık gübreyi üretemiyoruz. İnanıyorum ki aldığımız ilaçlar başka bir hastalık getiriyor. Bizim gençliğimizde sinek yoktu, yeni öğrendik sineği.  Çürüyen meyvenin pazar değeri bitiyor. Çok da iyi mücadele ediyoruz ama yenemedik. Burada gelin akşam saati görün, traktörleri kadınlar sürer, çoluk çocuk tarlaya gider. Biz tarlamıza sahip çıkıyoruz ama bize sahip çıkan yok. Bizim toprağımızda insan eksek, insan bitecek, üç karış toprağı olmayanlardan tohum alır olduk.  Bizden kırk sene sonra kimse kalmaz. Biga yöresine kurulan termik santrallerinden sonra çürüme olayları hızlandı. Bir sıkıntımız da o var. Bir ağaç yüz kilo verdiği yerde 50 kilo vermeye başladı” dedi.

“ESKİDEN BİZİM ÜLKEMİZDE ÜRETİLEN KALİTELİ İLAÇLAR VARDI”
İnegöl’den meyve fidanı getirerek, bu bölgede satış yapan Sadık Kutlu, “Meyve fideleri zam yapamıyoruz. İlaç ve mazot tüm kazancımızı alıyor.  Eskisi gibi de değil bahçeler. Bugün bir meyveci yedi sekiz kere meyvesine, yaz boyunca ilaç atıyor. Ben o fidanı yetiştirirken üç kere atıyorum.  İlacın taşıdığı hastalıklar var bunlara çözüm bulamıyoruz. Ben böyle düşünüyorum. Hırsız içeriden olursa kapı kilit tutmazmış, hırsızı içimize verdiler.  Eskiden bizim ülkemizde üretilen kaliteli ilaçlar vardı, o zaman iki kere üç kere ilaç atılırdı.  Onun muadili, bunun yan sanayi derken, yeni hastalıklar çıktı. Eskiden yeşil sinek için bir ilaç vardı, kırk gün yeterli idi.  Şimdi tozunu yapmışlar, siyah sineği öldürüyor, başka bir hastalık çıkıyor” dedi.

Özel Haber: Dilek Akşen